Yener Dönmez

Yener Dönmez

‘Bizi kessinler ama…’

‘Bizi kessinler ama…’

İnananlar için rahmet ve mağfiret iklimi başladı. Bugün mübarek üç ayların ilk günü. Ardından 11 ayın sultanı Ramazan-ı Şerif ve Bayram sevinci gelecek…

Geçen yıl Ramazan-ı Şerif’in son Cumasını, son Teravihini, Bayram Namazını Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ve Batı Trakyalı soydaşlarımız ile birlikte eda etmiştik.
Vefanın, hasbiliğin, kadirşinaslığın, diğergamlığın, misafirperverliğin en güzel örnekleriyle dolu unutulmaz üç günü Evlad-ı Fatihan diyarında geçirmiştik.
Yazdığımız Batı Trakya izlenimleri üzerine İstanbul’dan teşekkür için aramıştı Şahinköylü Süleyman Sefer Cihan…
Tanışıklığımız bu şekilde başladı…
Önceki gün sahibi olduğu Batı Trakya dergisinin yazı işleri müdürü ile birlikte ziyaretimize geldi.
Süleyman Sefer Cihan, ilginç bir şahsiyet.
Bizimle paylaştığı bilgilere göre 1943 yılında İskeçe’ye bağlı Şahin kasabasında dünyaya gelmiş.
Cihan, kendi tabiriyle aklı ermeye başladıktan hemen sonra Batı Trakya’da Türk kimliğinin yok olmaması için önemli bir mücadele başlatmış.
Lozan’da azınlıklara tanınan haklara dayanarak çocuk diyebileceğimiz yaşlarda orada yaşayan soydaşlarımızın organize olmaları için büyük gayret sarf etmiş.
Genç yaşına rağmen Yunan baskısına boyun eğmediği için direnişin sembol isimlerinden birisi haline gelmiş.
Henüz 20 yaşındaki bir gencin aksiyonlarına engel olamayan Rumlar çareyi Cihan’ı tutuklamakta bulmuşlar.
Ziyaret esnasında çile dolu hayatıyla ilgili öyle trajik şeyler anlattı ki Cihan; “bu bir vahşet” demekten kendinizi alamıyorsunuz.
Mesela tutukluluk günleriyle ilgili, “çok çektim çok” dedikten sonra şu bilgileri paylaştı bizimle: “Yunan okullarında okumak zorunda kaldık. Türkçe konuşmak yasaktı. Türk derneklerini kapattılar. Türkçe isimlere engel çıkardılar. Büyük bir baskı vardı. Gözaltına aldılar. Kırılmadık yerim kalmadı. Günlerce aç susuz işkence altında tuttular. Gönülleri olursa paslı teneke kutuyla su veriyorlardı.”
Türk konsolosluğunun “öldürecekler” uyarısı üzerine doğup büyüdüğü topraklardan 25 yaşında bir daha dönemeyecek şekilde ayrılmak zorunda kalmış genç Süleyman…
Bundan sonraki faaliyetlerini sürdüreceği Almanya yılları başlamış…
İlk olarak Berlin’de Batı Trakya Türk Birliği’ni kurduktan sonra 22 ayrı derneğin kurulmasına da öncülük etmiş ve bu derneklerin Londra’da bulunan “Batı Trakya Türk Federasyonu” çatısı altında birleşmesine vesile olmuş.
İsmi hem Batı Trakya hem de Kıbrıs Türkleri ile özdeşleşen Sefer Cihan; rahmetli Özal’ın, Türkeş’in, Kemal Ilıcak’ın bir süre danışmanlık görevlerinde bulunmuş.
Hasan Celal Güzel ile dostluğu hâlâ devam ediyormuş.
Veli Küçük ile de çok kısa bir dönem yolları kesişmiş.
Erbakan ile vefatından önce belli aralıklarla görüştüğünü ve kendisine çok değer verdiğini söylüyor.
Cihan, Kıbrıs Barış Harekatı’na da katılmış ve Denktaş ile yakınlığını “baba-oğul” ilişkisi şeklinde nitelendiriyor.
Akit misyonunun ilk yayın organı olan haftalık Cuma dergisinin yayınlarından övgüyle söz ederek, “Türkiye’de en çok beğendiğim efsane dergiydi. Cesur yayınlarından çok etkilendim” diyor.
Gelirken beraberinde arşivinden bir çanta dolusu belge, fotoğraf ve gazete kupürü de getirmiş.
İçinden en çok dikkatimizi çekeni ise Osmanlı dönemine ait Batı Trakya tapuları ile 4 Mart 1989 tarihli Hürriyet’in, “Yunan’ın kellesini istediği Süleyman Bey” şeklindeki sürmanşeti oluyor.
Süleyman beyin faaliyetleri karşısında paniğe kapılan Yunanlılar, ihbar edip yakalatana 100 milyonluk ödül vaadinde dahi bulunmuşlar.
Müslümanların kutsallarını hedef alan Yunanlılar’a tepki gösteren Cihan, “Bizi kessinler, fakat kitabımıza-Kur’anımız’a, camimize dokunmasınlar” dedikten sonra şu çarpıcı anekdotu paylaşıyor: “Oralara 47 yıldır gidemedim, göremedim. Yıllar önce birkaç saatliğine bir gece vakti gizlice gidebildim. Hem amcam, hem hocam, bana Kur’an-ı Kerim’i, dinimi öğreten insanı hastanede son kez görebilmek için. 10 dakika ziyaret edebildim kendisini. Hepsi o kadar.”
Hasretten, gurbetten söz açılınca yakınlarının anne-babasının durumunu sorduk Cihan’a.
Derin bir ah çektikten sonra, “Onları da İstanbul’a getirdik. Vefat ettiler. Ben ayrıldıktan sonra onlara da işkence yapmışlar. Babamın vücudunda işkence, anneciğimin omuzlarında darp izleri vardı” diyor.
Yürek burkan bir durum.
Annesine yapılan işkenceyi anlatırken göz yaşlarına hakim olamayan 70 yaşındaki Süleyman bey, hıçkırıklar içinde “çok çektim çok” ifadesini tekrarladıktan sonra yine çantasındaki fotoğraflara yöneliyor.
Yunanlılar’ın yakıp yıktığı yüzlerce ecdat yadigarı caminin fotoğrafını tek tek göstererek, “Şimdi bunları tekrar yapmanın vakti” diyor.
Konjonktür müsait…
Yunanlı, Allah’ın bir kuruşuna muhtaç.
Neden olmasın…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yener Dönmez Arşivi