Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

İslam-Müslüman ve ilim-irfan

İslam-Müslüman ve ilim-irfan

Günümüzün moda akımlarından biri de, “ilim üretmedikleri” için Müslümanları eleştirmektir…
Bunu dindarlar bile yapıyor…
Çünkü Müslüman âlimleri dindarlar da pek tanımıyor.

Oysa Müslüman âlimleri keşfetmek için, ilim dünyasında kısa bir gezintiye çıkmak bile yeterlidir: Merak olsun, cehd olsun, gayret olsun yeter.

Mesela günümüzden bin küsur yıl önce yaşamış âlimlerimizden Beyrûnî: Dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü söyledikten 600 küsur sene sonra aynı iddiayı ortaya atan Batılı âlimler Engizisyon mahkemelerinde yargılandı: Bazıları teorilerini inkâr edip ölümden kurtuldu. Bazıları zehir içerek ölmeye zorlandı, kimisi de diri diri ateşe atıldı.
Trigonometri’yi ayrı bir ilim dalı haline getiren de Birûni’dir. Bu sayede dünyanın çapını ve çevresini ölçmeyi başarmıştır. Yerçekiminden ilk olarak bahseden yine odur…
Ama Müslümanlar Galile’yi tanır, Birûni’yi tanımazlar!

Cabir bin Hayan: Modern kimyanın babası sayılır. Üstelik atom bombasının Hiroşima ve Nagazaki’ye atılmasından yaklaşık bin 200 sene kadar önce, atom bombasından bahsetmiş, “Atom parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir enerji ortaya çıkar ki, Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın kudret nişanıdır” demiştir.
Ama Müslümanlar Robert J. Oppenheimer’i tanır, Cabir bin Hayan’ı tanımazlar!
Fârâbî: Havanın titreşimlerinden ibaret olan sesin fizikî ilk açıklamasını yapmıştır…
Ama Müslümanlar Alexander Graham Bell’i tanır, Cabir bin Hayan’ı tanımazlar!
Cezeri: Günümüzden dokuz asır önce su ve basınç gücünden faydalanarak otomatik saatler, robotlar yapmıştır. Yani sibernetiğin ilk kurucularındandır (El Câmi-u’l Beyn’el İlmî ve El-Amelî’en Nâfi fî Sınâ’ati’l Hiyel, yani “Mekanik Hareketlerden Mühendislik alanında Faydalanmayı anlatan Kitap”)…

Ama Müslümanlar Descartes’i, Pascal’ı tanır, Cezerî’yi tanımazlar!
Ak Şemseddin: Pasteur’den 400 sene önce, hastalıkları mikropların yaptığını ispatlamıştır…

Ama Müslümanlar Pasteur’ü tanır, Ak Şemseddin’i tanımazlar (ya da, “Fatih’in hocası” olarak üstünkörü tanırlar).

Rükneddin Ahmed: Tarih ve coğrafya alanlarında muazzam eserler vermiş, ayrıca Copernicus’ten yüz küsur sene önce kaleme aldığı “Acaib’ül Mahlukât” isimli eserinde (1415) arzın yuvarlak olduğunu vurgulamıştır…

Ayrıca cerrahlık üzerine üç eser yazıp 1465’te Fatih’e takdim eden Sabuncuoğlu Şerafeddin Efendi’den (ki, eserlerinin en önemlisi “Kitab-ı Cerrahiye-i al Haniye”dir ve bu eser dünya tıp tarihinde şaheser sayılmaktadır), Piri Reis’den, Katip Çelebi’den, Hacı Halife yahut Evliya Çelebi gibi, eserleri Batı dillerine çevrilmiş ölümsüz ilim adamlarımızdan habersiz yaşayan Müslüman münevverlerimiz utansın!
Kültür ve ilim tarihimizin mimarlarından habersiziz…

Matematikçi, Silah Uzmanı, Ressam ve Tarihçi Nasuh Bey (Matrakçı Nasuh), İstanbul Rasathanesi Müdürü Takıyyeddin Efendi, unutulmaz târihçimiz Naîmâ, Hoca Sadüddin, Cevdet Paşa ve daha pek çok bilgin bizim için hiçbir şey ifade etmiyor…
Fatih Medresesi’nde okutulan “cebir dersleri”nin, 16. Yüzyıl başlarında Venedik, Padova, Bologna ve Floransa Üniversiteleri’nde aynen kopyalanarak okutulduğunu hatırlatsam, bilmem bir işe yarar mı?

Yoksa meraksızlığımıza o da mı kurban gider?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi