Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Darbecilik ve darbeciler

Darbecilik ve darbeciler

Yargıtay da “Cunta” dedi ve tescillendi…

“Balyoz” planlarında yer alan, kim olursa olsun, artık “cuntacı”dır!
“Her aşama geçilmişti, sıra harekete geçmeye gelmişti” deniyor, Yargıtay kararında…
Yani bir kez daha sınırdan döndü Türkiye…
1993’ten beri namlunun ucunda yaşamışız da haberimiz yokmuş!
Askeri müdahalelerin çözüm yerine kaos getirdiği defalarca görülmesine rağmen, cuntaların ardı arkasının kesilmemesi ilginç bir durum…
Çünkü, bu ülkenin askerleriyle aydınlarının önemli bir kısmı “demokrat” değil…
Olacak gibi de gözükmüyor.
Sanırım yetişme tarzımızda “arıza” var: Fazlaca “ırkçı”, hatta “faşist” duygu ve düşüncelerle yetiştiriliyoruz…
Bunun dozu askeri okullarda daha yüksek…
Bu eğitim sistemi, TSK’nin İç Hizmet Kanunu’nun “Cumhuriyeti koruyup kollama” maddesiyle (35’inci madde) birleşince, kaçınılmaz olarak ortaya cuntalar çıkıyor.
35. madde kaldırılsa bile kafalardaki yerini koruyor. 
Yargıtay tarafından cezaları tasdik edilen generallerle yakınlarının, “Biz Mustafa Kemalin askerleriyiz” diye bağırmaları boşuna değil…
Asıl sorun galiba bu cümlenin içinde yatıyor: Bazı askerler “milletin askeri”, bazı aydınlar “milletin ferdi” olmayı içlerine sindiremiyorlar.
Çünkü o takdirde milletin tercihine rıza göstermeleri gerekiyor.
Hâlbuki bunlar milleti “sürü” sayıyor, “Bidon kafalı”, “göbeğini kaşıyan adam”, “Kara Fatma” (hamam böceği niyetine) gibi yakıştırmalarla aşağılıyorlar.
Kendilerini yukarıda, milleti aşağıda görüyorlar ve tercihlerine dudak büküyorlar.
Yani “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” cümlesinde bir sır saklı: “Mustafa Kemal de darbeyle iktidara gelmişti” demeye getiriyorlar.
Bunu tarihsel açıdan yanlış bulmak zor: Gerçekten de Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı organize etmek üzere son derece geniş yetkilerle ve Padişah’ı temsilen Anadolu’ya gönderilmiş, ancak zafer sürecinde bir darbe ile Padişah’ı devirip, yurtdışına kaçmak zorunda bırakmıştı.
“Onun askerleriyiz” demek, “Biz de onun gibi yapıyoruz” demektir: “Halkın bize vermediği iktidarı halk temsilcilerinden zorla alıyoruz!”
27 Mayıs 1960’te aldılar, 12 Mart 1971’de aldılar, 12 Eylül 1980’de aldılar, 28 Şubat 1997’de aldılar…
27 Nisan 2007’de siyasete verdikleri “e-muhtıra” ile de almaya teşebbüs ettiler, ancak bu kez başaramadılar…
O badire hükümetin dik duruşu sayesinde atlatıldı.
Bunca olumsuzluk içinde memnuniyet verici tek nokta, cuntaların artık gizli-saklı kalmaması, bir şekilde açığa çıkması ve cuntacılardan hesap sorulma aşamasına gelinmesidir.
Türkiye’de ilk kez “Köpeksiz köyde değneksiz dolaşma” devri kapanıyor. Rütbeler sökülüyor, madalyalar geri alınıyor, maaşlar kesiliyor, ordu evlerine girişleri yasaklanıyor…
Bunlar mıydı, subayın annesi, ninesi, eşi başörtülü diye orduevinin kıyısından bile geçirtmeyen?..
Alın size bir İlahi adalet!
Evet, ama yetmez! 27 Mayıs darbecileriyle destek kıtaları ve seçilmiş siyasetçileri sehpaya süren yargıçlar da yargılanmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi