Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yaşasın Marmaray!

Yaşasın Marmaray!

Her cumhuriyet bayramında tüm okul gırtlağımızı paralarcasına bağırırdık:
“Yaşasın cumhuriyet!”
Zaten neslimin çocukluğu, sloganlara tıkıştırılmıştır!..
Her şey sloganlardan ibaretti: Sloganlarda varlık, dirlik ve birlik arar, sloganlarla gururlanırdık.
Aslında çok fakirdik: Ne üstte vardı, ne başta; yalınayak, başıkabak, aç, bîilaç okula gider, buna rağmen her bayrak merasiminden sonra, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” diye bağırırken, başımız göğe ererdi. “On yılda onbeş milyon genç yarattık her yaştan” derken, yüreğimiz titrer, “Bir Türk dünyaya bedeldir” sloganında göğsümüz kabarırdı…
“Cumhuriyet/Hürriyet” kafiyeli şiirleri bağıra bağıra okur, cumhuriyetin tek başına hürriyet olmadığını aklımıza bile getirmezdik.
Çocuktuk sonuçta: Çocuklukta her şey çok basittir.
Hayatı tümüyle içbükeyleştirmiş (kendi içine döndürülmüş anlamında) Türkiye’nin dış âleme tamamen kapatılmış dünyasının ilk kırılmada çökeceğini elbette bilemezdik (Sovyetler Birliği de aynı hastalıktan çökmedi miydi?).
Ayrıca sloganlarda ve böbürlenmelerde varlık aramanın gerçeklerden kaçış anlamına geldiğini de bilmiyorduk (benim neslim bunu öğreninceye kadar orta yaşlara geldi).
“Cumhuriyet; fikren, ilmen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister” cümlesini ortaokulun kapısında okuyunca, müthiş bir “muhafızlık” psikolojisine girdim. Atatürk’ün, cumhuriyeti gençlere emanet ettiğini duyduğumda ise hindi gibi kabardım. Yıllarım “muhafız” psikolojisi içinde geçti; çevremde “cumhuriyet düşmanı” arayıp durdum.
Günlerden bir gün gerçeğin acımasız kırbacı tüm bunların üstünde şaklayıverdi. Fark ettim ki, sloganlar hayata pusu kurmuş. Sloganlar, böbürlenmeler, övünmeler, marşlar karın doyurmuyor. Ne ürettiğinize, kaça ürettiğinize, dünyaya katkınıza, millî gelirinize, millî gelirden payınıza bakıyorlar: Apışıp kaldım!
Rahatlamak amacıyla ilkokuldan, ortaokuldan, şuradan-buradan ezberimde kalan ne kadar slogan varsa geveledim...
“Yaşasın Cumhuriyet!..”
“Ne mutlu Türk’üm diyene!”
“Bir Türk dünyaya bedeldir!..”
“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım...”
“Varlığım Türk varlığına armağan olsun!..”
Hiçbir slogan derdime derman olmadığında, hiçbiri içimdeki ezikliği gideremediğinde, incinmişliğimi yok edemediğinde anladım ki, büyümüşüm.
Çocuklar büyüdükçe sloganlar etkisini yitirir ve acımasız gerçekler öne çıkar. O zaman gerçeklerde varlık aramaya başlar, kendinize sorarsınız: “Cumhuriyet mi, demokrasi mi?”
İngiltere, İspanya, Hollanda, Belçika, İsveç, Norveç, Danimarka, Lüksemburg, Monako gibi Avrupa ülkeleriyle Japonya gibi teknoloji devinde cumhuriyet yok, ama demokrasi var.
Buna karşılık Çin, İran, Irak, Suriye gibi ülkelerde “Cumhuriyet” var, “demokrasi” yok.
Çünkü cumhuriyet sadece bir çerçevedir: Bu çerçeveye diktatörlük de koyabilirsiniz, demokrasi de…
O çerçeveye biz 950’lere kadar diktatörlük koyduk, 950 sonrasında ağır-aksak da olsa demokrasiye geçtik.
Ne kadar demokrasi, o kadar kalkınma: Kör-topal gele gele nihayet asırların hayalini gerçekleştirme noktasına kadar geldik…
Bugün Marmaray’ın açılış töreni var: Hayırlı olsun.
Bugün, bu sevincimle birlikte, nesilleri içeriksiz sloganlara hapseden yönetimlere sessiz isyanlarımı da haykırıyorum!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi