Latif Erdoğan

Latif Erdoğan

Bu güç ve sonrası

Bu güç ve sonrası

Güçlü olmak ile gücü yönetmek arasında büyük fark var. Biri her varlıkla ortak yanımız. Diğeri sadece insana mahsus seçkin özellik. Güçlülük bir mazhariyet, gücü yönetmek ise bir meziyettir. Güçlülük, kudret sırrının bütün varlıkta inkişafı, gücü yönetmek ise, insanın kayyumiyet hakikatine ulaşmasıdır. Gücün çeşitliği, güç yönetiminin farklı boyutları bu gerçekleri değiştirmez. Güç sonradan da elde edilebilir. Gücü yönetmek ise fıtri bir meyil, bir istidat, bir kabiliyeti gerektirir. Güçlülük ile güçsüzlük arasında sadece bir karşıtlık ilişkisi vardır. Gücü yönetmek ile güçsüzlük arasındaki ilişki ise bazen paradoksaldır.

Güç ve gücü yönetmek birleştiğinde hakimiyet denen kanun gerçekleşir. Hakimiyet, müdahaleyi ret refleksiyle varlığını korur ve sürekli kılar. Hakimiyet, hakkın emrinde olduğu sürece bütünüyle ve daima hayırlı sonuçlar veren büyük bir nimettir. Batılın eline geçmiş hakimiyet ise zulüm üstüne zulüm, azap üstüne azap demektir.

Güç ile gücü yönetmenin ayrıştığı noktada olumsuz sonuçlar başlar. Bu olumsuz sonuçlardan en önemlisi kaos ve kavgadır. Kaos ve kavga hem gücü hem de gücün yönetimini negatife kilitler. Böylesi bir kilitleniş, kısır döngüyle eş anlamlı yıkıcı bir var oluştur. Dış görüntüsü varlık olsa da, asıl mahiyeti adem, yani yokluktur. 

Güç ile gücü yönetmenin kendisinde buluştuğu zirve örnek Hz. Süleyman’dır. O, bu vesile ile babası Hz. Davut’tan devraldığı devleti medeniyete dönüştürmüş, bütün insanlığa maddi- manevi çağ atlamanın pratiklerini göstermiş; uygarlığın gramerini öğretmiştir. İnsanlar, cinler, hayvanlar hatta şeytanlar onun gücüne ve güç yönetimine boyun eğmiş; istidatlarının bütün imkanlarını zorlayarak medeniyete katkı sağlamakta adeta bir birleriyle yarışır olmuşlardır.

Konuyla ilgili bir başat isim de Zülkarneyn’dir. Hz. İbrahim’in çırağı, cihan padişahı bu bilge kral, yeryüzünde adaleti ikame adına çıktığı cihat yolculuğunu, sebeplere riayet ederek, yani varlık hikmeti bulunan her şeyin hakkını koruyarak sürdürmüş ve sonuçta Yecüc-Mecüc adı verilen büyük fitnenin önünü kesecek aşılması imkansız redmin yapılmasına muvaffak olmuştur. Aşılması imkansız bu engelin adı, ayette de anlatıldığı üzere set değil redimdir. Dilinden anlamadığı o toplum, kendisine para karşılığı bir set yapma teklifiyle geldiklerinde Zülkarneyn, Rabbimin bana verdiği müknet ve saltanat benim için sizin teklifinizden daha hayırlıdır. Siz bana gücünüzle yardımcı olun da onlarla sizin aranıza bir redim yapayım, karşılığını vermiştir. Söz konusu redimin oluşumunu ise ayet bize şöyle anlatmaktadır: Zülkarneyn, bana demir kütleleri getirin, dedi. İki tepe eşitlenince de, haydi şimdi körükleyin, dedi. Demir kütleleri kor ateşe dönüşünce de, şimdi de erimiş bakırı getirin de üzerine dökeyim, dedi. (Kehf Suresi, 93- 96)
Bu ayetlerle ilgili yirmi seneyi geçkin bir süre önce yaptığım yorumları burada tekrar edecek değilim. Fakat bir düşüncemi sizlerle tekrar paylaşmak durumundayım.

Zülkarneyn tarafından inşa edilen redimin külli manasından bir cüzü, umumi fertlerinden günümüzü ilgilendiren bir ferdi, “bir sistem” inşasıdır, diye düşünüyorum. Bu sistem insanlığı küfrü mutlaka karşı koruyacak, imansızlığa karşı muhafaza edecek, ahlaksızlığın sari hastalıklar gibi yayılmasına mani olacak bir sistemdir ki, böyle bir sistem ancak din; böyle bir din de ancak İslam olabilir. Yani, ancak bütün meselelerini İslam’ın tasdikinden ve onayından geçirmiş çalışmalar bütünüdür ki böyle aşılmaz ve aşınmaz bir redmi inşa edebilir; insanları himayesi ve koruması altına alabilir. Öyle ise, dünya coğrafyasının bütününde gerçekleşen, gerçekleşmekte olan ve gerçekleşecek olan her türlü İslami  çalışmaları, birer demir kütlesi, birer körük, birer erimiş bakır hazırlıkları şeklinde değerlendirmek durumundayız. Bu çalışmaların bütününden hasıl olacak zihni birlikteliğin şahsi manevisi eliyle, mutlaka bu demir kütleleri birer kor haline gelecek, onu körükleyenlerin diriltici nefesleri asla zayi olmayacak, iki tepe (bunlara komünizm ve kapitalizm diyebiliriz) çöküşte aynı seviyeye geldiklerinde o güne kadar hazırlanmış bulunan demir kütlelerinin üzerine (yani kazanılmış bütün güçlerin üzerine) erimiş bakırla ifade edilen medeniyet olguları ifrağ edilecek ve insanlık kıyamet öncesi son bir kez daha dünya ve ahiret saadetini temin edecek dinamiklerle buluşacaktır. Yeter ki, güç tutulmasına düşülmesin. Yeter ki, gücü yönetme adına anakronik engellere takılıp kalınmasın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Latif Erdoğan Arşivi