Ali Osman Aydın

Ali Osman Aydın

Yanke Nihilizmine Karşı Malkoçoğlu Ahlâkçılığı

Yanke Nihilizmine Karşı Malkoçoğlu Ahlâkçılığı

“Adamın biri metroya biniyor ve ölüyor… Los Angeles’ın etrafında tur atıyor… Cesedini birisinin fark etmesi altı saat sürüyor…Düşün, insanlar yanına oturup kalkıyor ama kimse fark etmiyor…” (Collateral/Micheal Mann-2004)

Bir Vaka…

18 yy. sonları… Bir Osmanlı köyü… Batı Avrupalı bir iktisatçı kış ayında dağdan odun toplayıp satan bir adama rastlar. Sırtındaki odunları normal fiyatının iki katına almak istediğini söyler oduncuya. Oduncu düşünmeden “Hayır!”der. Avrupalı gezginin duyduğunda anlayamadığı gerekçe ise çok nettir: “Ben bunları kâr için sana satarsam köydeki insanlar nasıl ısınır?”… Cevap Batılının iktisadi düşüncesinde nelere neden oldu bilinmez ancak şurası açıktır ki “homo economicus” projesinin bu topraklarda tutması zordur.

Kâr’a –“haz” da diyebiliriz- endeksli tip ile eskilerin deyimiyle “kut’a (kutsal-değer) endeksli insan tipinin en anlaşılır örneklerini sinemadan hareketle ele alabiliriz.
Mesela…


Klasik bir Yeşilçam geleneğinin sıkı bir halkası olan Alın Yazısı (1972) bana hep arı duru bir sinema örneği olarak görünmüştür. Gelgelelim filmi bizim için ayrı kılan başka bir şey, yansıttığı dünyanın katıksız sahiciliğidir. Ökkeşoğulları (Osman-Erol Taş, Haydar-Cüneyt Arkın) henüz metropol olamamış –iyi ki de olamamış- İstanbul’un fakir mahallerinden birinde yaşarlar. Bu mahalle –film 70’li yıllarda geçmektedir- Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde rastlayacağınız türden bir atmosfere sahiptir. Camlarından kızıl biberler sarkan ahşap evler, geniş bahçeler, iç tırmalayan ıssızlıklar ve artık çok eskimiş bir dünyaya ait mimari filmin dekorunu oluşturur.  “Namus” belasına canına kıyan kız kardeşinin intikamını almak isteyen ağabey (Kasap Osman) kötü komşuların hışmına uğramaktan kurtulamaz. Köyde sattığı tarlanın parasıyla mahallesine dönen Haydar, acı gerçeği öğrenince “Bu lekeyle nasıl yaşarım? İnsanların yüzüne nasıl bakarım?” diyerek kıyısına geldiği yeni hayatı elinin tersiyle iter ve intikam yemini eder. Demiştik efendim, klasik bir Yeşilçam anlatısı diye… Lakin filmi başta belirttiğimiz bağlamda mühim kılan şey tam burada devreye girer.

“Gelecek için hazırlan. Gelecek bir katliam” (Get ready for the future. İt is murder ) Leonard Cohen
Alın Yazısı’nda Cohen’in hırıltılı gırtlağından çıkan şarkıdaki gibi gelişmez olaylar. Aslında Cohen’in sözleri bir başka filmi üstelik nihilistik bir hiddetin başrolünü oynadığı, “Katil Doğanlar” (Natural Born Killers - Oliver Stone) filminin bir öngörüsü gibidir. Film Micky ve Mallory çiftinin 52 kişiyi öldürdükleri kanlı yolculuklarını anlatmaktadır. Cinayetler için ortada herhangi bir neden yoktur. Çiftimiz insanları, gelişi güzel, sadece canları “öyle” istediği için öldürmektedir. Kısa sürede medya tarafından bir çeşit yıldız haline getirilirler. Toplumun Ortodoks inanışıyla da dalga geçen bu anti kahramanlar ürettikleri şiddetle yozlaşmış, çürümüş, şizoid bir toplumun hastalıklarını gözler önüne sererler. Freni patlamış kamyon gibi yakıp yıkan bu kana susamış çifti durduracak hiçbir saik bulunamaz. Nietzsche’nin felsefi düsturları -Öldürmek arınmaktır (murder is pure )- gereğince rahatladıkça yok eder; yok ettikçe rahatlarlar. Katiller için ne dini ne de dünyevi “yasak” içeren olguların herhangi bir ehemmiyeti yoktur.   

Alın Yazısı bu noktada bambaşka bir iklim içinde şekillenmektedir. Haydar kabadayılığa tövbe etmiştir, zira “ekmeğine bakmak” “namus”uyla yaşamak soludukları toplum için paha biçilmez erdemlerdir.  Üstelik sonradan işlediği cinayetler bir kenara konulursa Haydar oldukça saygılı bir İstanbul beyefendisi bile sayılabilir. (Oğlunun Bursa’daki mezarını ziyaret etmek isteyen yaşlı bir teyzeyi kabrin başına kadar sırtında taşıyacaktır.) O, yaptığı fiillerin hem toplum nezdinde hem Allah (cc)  indinde büyük kötülükler olduğunu reddetmez bile. Bırakın reddetmeyi mezar başında yaptığı duada bu gerçeği, “Sana günahkâr ellerimi açıyorum.” diyerek teyit eder. “Her şeyi gören ve bilen Rabbim, kullarına merhametin sonsuzdur.” diye el açıp yalvardığı Allah, Haydar’a göre “sığınılacak” tek “makam”dır. Filmin tasvir ettiği dünyada dikkate alınacak tek kötülük,  tipoloji olarak “iyi” olan diğer normal insanlardan hemencecik ayrılıveren Beşir, Binali ve Şehmuz’dur. Onun dışında karşımıza çıkan tepeden tırnağa yeknesak bir iyimserliğe sahip, geleneksel bir toplumdur. Kuran’ı elinden düşürmeyen büyükleri, saygılı küçükleri ile komşuluk ve kanaatkârlık değerleriyle örülü, kötülüğün barınmasına imkân tanımayan bir ahlak yasasının hâkim olduğu bir cemiyettir. Bu nedenle Micky ve Mallory örneğindekinin aksine; bu cemiyette suç tasvip görmez, suçlu kınanır ve cani, suç işlediğinin fena halde farkındadır. O, önce kendi vicdanında mahkûmdur. O kadar ki finalde ölmese, gidip adalete teslim olması işten bile değildir.

Başka bir dünya yok. Hatta bu dünya da yok. (Emil Cioran-Hiçliğin Doruklarında)
Ne dersek diyelim, “Kızımı bir daha görmemen karşılığında ne istiyorsun?” Unutulmaz repliğini “Beni parayla satın alamazsınız.”la karşılayan, o arabesk figür, tartışmasız “ahlâkçı” bir figürdür. Bu geleneksel tip; çetin bozkırlarla terbiye edilmiş bir dirayetin ve asırlar içinde özümsenmiş bir inancın terkibidir adeta. Diğer taraftan, Dostoyevski’nin meşhur önermesinde olduğu gibi “şayet bir yaratıcı yoksa”, ve dünya gördüklerimizden ibaretse fark edilmeksizin Los Angeles’ı altı saat turlayan cesede kayıtsız kalan kör kalabalıklar yadırganamaz. Dolayısıyla Bonny and Clayd, Travis Bickle, Ted Bundy, Hannibal Lecter, Patrick  Bateman türü tecavüzcü, katil ve psikopatlar; bumerang gibi topluma döndürdükleri nedensiz şiddet için de suçlanmamalıdırlar. Bütün bunlar anlamaya çalıştığımız bu iki dünya görüşünün temelde birbirlerine taban tabana zıt olduklarını söylemektedir. Zengin babanın yüklü teklifi reddedilir çünkü haysiyet “aşktan da üstün”dür. Ya da, gezgin iktisatçının cazip önerisine oduncu pirim vermez zira insanların işlerinin görülmesinin yanında “kâr”ın lafı mı olur? Hem, homo economicus da nedir canım!
Bütün yozluğuna, aleladeliğine rağmen klasik sinemamızdaki bu tip, o kadar gerçek ve o kadar yerlidir ki, Gogol’un Palto’sunun mümbitliği gibi yüzlerce filmde bambaşka isimler altında seyirci ile buluşmuş, başlara taç olmuştur.

facebook.com/ali osman aydın

twitter@AydnAliosman     

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ali Osman Aydın Arşivi