Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Yeni ‘sıcak ve soğuk savaş’lara doğru!

Yeni ‘sıcak ve soğuk savaş’lara doğru!

Bugün, dünya dengelerinin yeni baştan kurulmakta olduğu gibi bir merhaleye doğru ilerleniliyor.. ‘Yeni kurulacak olan bu dünyada, Türkiye’nin yeri neresidir, neresi olmalıdır ve olabilir?’ gibi tartışmalar da temennilerle birlikte dile getiriliyor.
T. Kılınç gibi bazı orgenerallerin (hem de MGK Gen. Sekreteriyken) -Amerika’nın da ‘okey’ini alarak- Rusya ve İran’la yeni bir oluşum içinde olunması gereğini gündeme getirdikleri hatırlardadır. İslâmî İran Cumhurbaşkanı Ahmedînejad’ın geçen hafta Türkiye’de verdiği mesajlar ve Tayyîb Erdoğan’ın -Amerika ve AB’nin de dahil olacağını bilhassa belirterek- Rusya’yla birlikte bir ‘Kafkas İttifakı’ oluşturulmasından sözetmesi de, bir yeni dünya dengesi arandığı sancılarının ipuçları olarak anlaşılabilir. Keza, Doğu Avrupa’daki iki büyük ülke olan Ukrayna ve Polonya’nın, Rusya şemsiyesi altında 60-70 yıl kaldıktan sonra, şimdi, Rusya’ya karşı, tam mânasıyla Amerika’ya yaslanma eğilimine girmeleri de, bir ayrı önemli gelişme..
Nitekim, B.Amerika, Polonya’yla (nükleer) ‘füze savunma sistemi’ anlaşmasını imzalıyor.. Rusya bunu kendisine yönelik açık bir tehdid olarak görüyor haklı olarak ve Polonya’nın kendi nükleer silahlarının hedefine gireceği tehdidini net olarak ifade ediyor.. Ukrayna da, Amerika’ya yaslanarak, özellikle Sivastopol Deniz üssü’ndeki Rusya Karadeniz Filosu üzerinden bir problem oluşturmaya çalışıyor.
Dünya dengelerinin hele de Doğu Avrupa ve Kafkaslar’da yeniden kurulma sancıları bunlar.. Ve bu, bir kez, fiilî olarak uygulamaya konulmaya başlandı mı, çorap söküğü gibi, nerede duracağını kestirmek kolay olmaz.. Ve böyle bir durumda, Türkiye bu yeni oluşumların içinde, kendisine nerede ve nasıl bir yer bulabilir; bunların hepsi bir mechûl.. Ki, ‘Dünya yeniden kurulur ve biz de onun içindeki yeni yerimizi alırız..’ sözü, bizim 1964’lerden beri âşinâ olduğumuz, hoş, ama içi boş bir sözdür..
Hatırlıyalım.. 1964 yazında Başbakan İsmet İnönü, Kıbrıs Buhranı’nın derinleştiği bir sırada, başta Makarios’un Başkanlık Sarayı olmak üzere, bir çok hedefin üzerinden savaş uçaklarını uçurtmuş ve bazı yerler de bombalanmıştı. Ama, arkasından, Amerikan Başkanı L. Johnson, İsmet İnönü’ye bir ültimatom göndermişti. İçeriği bilinmiyordu, ama, kamuoyunda dehşetli bir ‘Johnson Mektubu’ndan söz ediliyor ve onu herkes kendi hayal gücüne göre şekillendiriyordu. İddialara göre Johnson, ‘Türkiye’nin bütün limanları, demiryolları, havaalanları ve sanayi tesislerinin yerle bir edileceği’ tehdidini savurmuştu.
Kamuoyunda bu yorumlar yoğun şekilde tartışılırken, İsmet İnönü de, ‘Dünya yeniden kurulur ve Türkiye de o yeni dünya içindeki yerini alır..’ deyivermişti.. Söz çarpıcıydı, ama, sahiden de bu olabilir miydi?
Türkiye, 1952’den beri NATO üyesiydi.. Ondan ayrılmak kolay değildi.. çünkü, bu öyle durup dururken olmamıştı.. II. Dünya Savaşı sonrasının yeni güç dengelerine göre, Stalin’in bütün Doğu Avrupa’yı yuttuğu ve Türkiye’den de toprak taleblerinde bulunduğu bir dönemdi. ‘Türkiye Cumhurreisi’ İ. İnönü, Stalin’e gönderdiği cevabî notada,‘Tarih, Türk halkının, ülkesine karşı vazifesini yerine getirmediği hiçbir savaş örneği kaydetmemiştir’ diyordu.. Yani, savaşsa, savaş!. Ama, bu ‘gizli cevabî nota’nın sonunda bir not da yer alıyor ve ‘bu notanın muhteviyatından büyük dostumuz Birleşik Devletler Hükûmeti’nin de haberdar edildiği’ belirtiliyordu. Böylece Amerika, Türkiye’yi kucağında buluvermişti..
Amerikan emperyalizmi böyle bir fırsatı kaçırır mıydı? Nitekim, o sırada ölen Türkiye elçisi M. Ertegün’ün cenazesini göndermek bahanesiyle, II. Dünya Savaşı’nın ünlü savaş gemisi Missouri Zırhlısı’nı yola çıkarmıştı, bir super lûtufkarlık olarak. Missouri Zırhlısı Nisan-1946 başında İstanbul’a geldiği gün, resmî tatil ilan edilmişti. Sovyet tehdidine karşı, Amerikan gücünü yanında görmenin bayram havası yaşanıyordu, İstanbul’da.. Ve 1949 yılında NATO (North Atlantic Treaty Organisation/Kuzey Atlantik Andlaşması Teşkilatı) adıyla bir askerî pakt kuruluyordu; komünist Doğu Bloku’na karşı..
Türkiye de bu pakt’a girmek istiyordu, ama, bedel ödemeden olmazdı. Nitekim, bu bedel, Kore Savaşı’nda ödendikten sonra, Türkiye 1952 yılında NATO üyesi üye olabildi..
Türkiye, ordusunu bütünüyle NATO’nun emrine vermişti.. Bütün ‘silah sistematiğini, dost-düşman ölçülerini ve savunma stratejileri’ni kabullenerek.. Dahası, bütün askerî sırları da artık NATO’daydı ve subayların eğitimi ve hattâ komuta kademesinin terfileri bile.. NATO 25 yıllık bir süre için kurulmuştu, ama, sonra, ayrılma iradesi bildirilmezse, bu süre otomatik olarak uzuyordu.. Şimdi de, ‘ayrıldım’ demekle ayrılma olmuyor..
Yani, İnönü’nün ‘Dünya yeniden kurulur, Türkiye de onun içindeki yeni yerini alır..’ sözü ile, Türkiye’nin ‘Sovyetler’le birlikte hareket edeceği’ sanılıp, özellikle marksist ve diğer solcu çevreler bundan heyecan duyuyorlardı, ama, bunun altyapısı hazır değildi. Ve birkaç ay sonra da İnönü Hükûmeti düşüyor ve ‘Morrison’ Demirel sahneye çık(arl)ıyordu..
MİLLET, ANCAK KENDİ MUTLAK DOĞRUSUNA GöRE BEDEL öDEMEK İSTER!
O günlerde, Pakistan Lideri Mareşal Eyyub Khan’ın (bugünkü Bangladeş’in de dahil olduğu) ‘Pakistan + İran + Türkiye’ arasında bir siyasî birlik oluşturulması yönündeki teklifini İ. İnönü’nün kesinlikle reddetmesi bile kurtaramamıştı, onu.. Yeni bir dünya kurulamamıştı..
Şimdi Varşova Paktı da buharlaştı, komünist Doğu Bloku da.. Sovyetler’in yeller esiyor yerinde.. Ama, Rusya, bir büyük güç olarak yeniden doğuyor.. Dünya yeniden kuruluyor.. Taşlar yeni yerlerine oturtuluyor.. Hattâ yeni ‘Soğuk Savaş’ rüzgarları estirilerek..
Avrupa’nın doğusu Amerika tarafına yatarken; Avrupa’nın batısı, AB bloku, Amerikan manyetik alanını zorlamadan, durumu nasıl kurtarabileceğinin kaygusunda.. Rus liderleri artık, ‘Gürcistan’ın toprak bütünlüğünün unutulmasını’ söylerken, II. Dünya Savaşı’ndan sonra adetâ, bir kutsanan terim haline gelen, ‘ülkelerin toprak bütünlüğü ve sınırları’nın artık dokunulabilir olacağının da kapısını aralamakta..
Dünya, hiç bir zaman aynı kararda kalmaz; ‘çark-ı felek’ dönüyor.
Bizdeki bazıları ise, konuya sadece ‘Baku-Tiflis- Ceyhan Boru Hattı’nın ve diğer enerji kaynak ve yollarının güvenliği açısından yaklaşmaya çalışıyor.. Halbuki, ok yaydan çıkmak üzeredir ve Rusya, hem güçlendiğini hissediyor ve hem de Amerika’nın kendi altını oymaya çalıştığını görüp, bu duruma seyirci kalmayacağını göstermeye çalışıyor. Yeni denge arayışlarının ve yeni ‘Soğuk/Sıcak Savaş’ların kapısı aralanıyor.
Büyük gelişmelere hazır olabilmek için, milletin kendi temel inanç değerlerine göre bir devlet yapısı oluşturup, ona göre bir siyaset takibi şarttır. Yoksa, bu yükün altında kalınabilinir!.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi