Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Argo Yaşamak

Argo Yaşamak

Argo yaygınlaşmaya, ortam fena halde kabalaşmaya başladı...

Gerçek şu ki, “siyaset” ile “nezaket” artık yan yana gelmeyen iki kavram oldu...

“Takdir”, “tebrik”, “vefa” Hak getire: “Tekdir”, “tahrik”, tenkit”, “adavet”, “inat” baş tâcı!

Eskiden siyasette “tetikçiler” vardı. Sayıları birkaç kişiyi geçmezdi. Kendi grupları adına ağızlarını bozarlar, rakiplerine söylemediklerini bırakmazlardı.

Sonra sonra liderlere de aynı üslup hâkim olmaya başladı (buna Kamer Genç üslubu da diyebilirsiniz), birbirlerini kelimelerden mermilerle vuruyor, üstelik başına bir de “sayın” koyuyorlar...

Sanki “sayın” diye başlayınca, küfür duaya dönüşecek!..

Bir saygı sözcüğünün hakarete dönüşmesi, ancak bu kadar olur!

Köşe yazarları daha beter: Yeni görüşler, yollar, alternatifler üretmeleri gerekirken, hem bir birlerine, hem de “siyasi muarız” saydıklarına küfrederek ömür geçiriyorlar...

Manşetler bile bu alışkanlıktan nasibini almış: İftira, isnat, yalan-dolan, uydurmacılık, saptırma, kin, husumet, intikam duygusu çoktan manşetlere çıkmış; “ne ararsanız var, derde devadan gayri”... 

Televizyonlar parsellenmiş: Eskiden aynı kanalda farklı görüşlere yer verilirdi, şimdilerde kanallar “tek görüş”e kilitli; Kimse kendi kanalında farklı düşüncelere yer vermiyor... 

Her kanal evire-çevire aynı tekerlemeyi farklı kişilerin ağzından yuvarlayıp duruyor...

Durum, Arapların, “Konuş konuş dinleyen yok” anlamına gelen, “Kellim kellim la yenfa’!” sözünü hatırlatıyor... 

Ya da bizim, “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” şeklindeki atasözümüzü... 

Herkes kendini dinliyor, kendini anlıyor. Kimse kimseyi dinlemeye, hele de anlamaya niyetli görünmüyor...

Zaten dert “anlaşılmak” değil, rakibi yüreğinden vurmak! En iğrenç kelimeleri fütursuzca alt alta getirip sıralamanın başka ne anlamı olabilir?

Oy oranı yüzde ellilerde dolaşırken, “AK Parti kapatılsın” diyenden tutun, “Tayyip Erdoğan yargılansın” diyene kadar, köşe yazılarında, kinin ve adavetin (düşmanlık) envai çeşit yansımaları var...

Argoya merakım olsa, “Yok deve” deyip geçeceğim, ama emin olun deve daha akıllı! Akıllı olmasaydı, “Boynun neden eğri?” diye soranlara, “Nerem doğru ki?” cevabını verebilir miydi?

Gençlik cephesi, maalesef daha beter! En dindar sandıklarımızın diline bile “küfür” kokan kelimeler hâkim. Oysa “Lisan aynıyla insandır”...  İnsanın gerçekte ne kadar “insan” olduğunu kılık-kıyafet, sakal-bıyık değil, “lisan” belirler. Özellikle de öfkeli zamanlarında söyledikleri...

Normal zamanda “Allah/ Peygamber; hizmet/ hoşgörü, samimiyet”, öfkeli zamanlarda “ana-avrat” olmaz!

Doğrusunu isterseniz, kimi gençlerin kullandığı bazı tabirleri, terimleri anlamakta güçlük çekiyorum. Anladıklarıma bakınca, anlamamanın daha uygun olduğunu düşünüyorum... 

Özellikle “sosyal medya” denilen felaket, iğrençliğin her türlüsünü yaygınlaştırıyor. Yazılıp çizilenlerde “edeb, adab, hâyâ, nezaket, nezafet, nezahet, üslup” mumla aranıyor.

“Siz” demeyi unuttuk, hepimiz “sen” olduk!

“Afedersiniz” gitti, “özür” ve “rica” bitti, “teşekkür” kayıplara karıştı...

Argonun Türkçesi bile az geliyor da, İngilizceden kelime devşirilip kullanılıyor...

“Amma da baş belasısın” anlamında, “Oh, you’re a pain in the arse!”...

“Kapa çeneni” anlamında. “Belt up!”... 

İngilizcenin daha kibar olduğunu mu düşünüyorlar, yoksa “havalı” göründüklerini mi sanıyorlar?.. Bilmiyorum. Bildiğim şu ki, bu tür “sapma”lar, II. Meşrutiyet’in getirdiği “hürriyet sarhoşluğu”yla başladı... 

Yarınki yazımızda bunu konuşalım...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi