Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Genç Osman’ın Peygamber rüyası

Genç Osman’ın Peygamber rüyası

Daha ziyade “Genç Osman” olarak tanıdığımız Sultan II. Osman, 14 yaşında iken, amcası Sultan I. Mustafa’nın tahttan indirilmesi üzerine Osmanlı tahtına oturdu (26 Şubat 1618). Babası: Sultan I. Ahmed, annesi: Mahfiruz Hatice Sultan’dır.

Çok iyi yetiştirilmişti: Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve İtalyanca gibi doğu ve batı dillerini klâsiklerinden tercüme yapabilecek kadar iyi bilirdi. Edebiyat (şiirlerinde “Farsî” mahlasını kullanırdı), matematik, coğrafya ve tarih konularında uzmanlık derecesinde bilgiliydi. Ayrıca da hattat ve şairdi.

Padişah olduğunda, öncelikle adli sisteme el attı. Çünkü sistem içten çürümüştü: Bazı kadılar yasalara aldırmadan keyiflerince hüküm veriyor, yerleşik nizamı hiçe sayıyorlardı. Tayin ve terfi işlemlerinde rüşvet dönüyordu. Bunları tespit eder etmez, “Adalet mülkün temelidir” diyerek harekete geçmişti.

İlk iş olarak kadı (hâkim/savcı) atamalarını Şeyhülislamın elinden alarak kendine bağladı. Bu da, ulema sınıfının tepkisini çekti.

Öte yandan bozuk mali sistemi rayına oturtmak amacıyla bazı tedbirler alarak devlet gelirini arttırmaya çalıştı… Tabii bu da kendine göre bir düzen kurmuş olan “tuzu kuru” mihrakların düzenini bozdu. Kılını kıpırdatmadan yüksek gelir elde etmeye alışmış çevrelerin huzurunu kaçırdı.

En önemlisi de ordu bozulmuştu. Yeniçeri ağaları, yani o dönemin generalleri, sürekli olarak darbe planları yapıyor, askerin eğitimine özen göstermiyorlardı…

Bu durum Lehistan Seferi sırasında iyice kendini gösterdi: Yeniçerilerin savaşmak istememesi Osmanlı ordusunun başarısızlığına sebep oldu. Bu hadise bardağı taşıran son damla idi: Genç Padişah, Anadolu, Mısır ve Suriye’den toplayacağı askerlerle yeni bir ordu kurmaya karar verdi.  Aynı zamanda saray, harem ve ilmiye teşkilatlarını yeniden kurmak, yeni kanunlar çıkarmak gibi yenilikçidüşünceleri de vardı.

Kapıkulu Ocakları bu durumdan rahatsızdı ve bunu belli etmekten kaçınmıyorlardı. Devlete “fitne” girmiş, “taraf” ve “taraftar”lar oluşmuş, içten içe ilkesiz bir “savaş” başlamıştı.

Her gün suiistimal, rüşvet, yolsuzluk söylentileri çıkarılıyor, bunları halka kabul ettirebilmek için, asker ve sivil bürokrasi ile ilmiyeye mensup bazı “ajan”lar, yemin billâh ederek, ev ev, dükkân dükkân gezip anlatıyordu. Şeyhülislam Es’ad Efendi’nin başında bulunduğu ilmiye sınıfı ise susuyor, suskunluğuyla Padişah aleyhinde olduğunu hissettiriyordu.

Fitne toplumun içine de girmiş, toplum, “Padişah yanlıları” ve “Padişah karşıtları” olarak ortadan bölünmüştü. Ayrıca sivil bürokrasi de boş durmuyor, Padişah’a idari zorluklar çıkarıyorlardı.

Amaç Padişah’ı “zan” altında bırakıp etkisizleştirmek, “yenilikçi” planlarını bozmak, bu noktada “icraat” yapamaz hale getirmekti. “İstemezük” çığlıkları kopmaya başlamıştı: “Bu Padişah’ı istemezük!”

Padişah bütün bunların elbette farkındaydı, ama genç ve deneyimsizdi, sorunu biliyor ancak çözemiyordu, çözüp planları bizzat yakın çevresi tarafından akamete uğratılıyordu.

Artık kendisine bağlı bir ordu kurması şart olmuştu… Bu amaçla Halep, Erzurum, Şam ve Mısır beylerbeyine asker yazmaları için gizli bir irade gönderdi…

Ne var ki, yandaşlarını saraya kadar sokmuş olan yeniçeri generalleri bundan anında haberdar oldular. Bu da bardağı taşıran son damla oldu: “Bu Padişah bize lâzım değil” demeye başladılar.

Başka çaresi kalmayan Sultan Genç Osman, bu kez de hacca gideceğini ilan etti. Daha önce hiçbir padişah hacca gitmemişti. Sadrazam Dilaver Paşa ve Şeyhülislam Es’ad Efendi çok uğraştılarsa da Sultan Genç Osman’ı ikna edemediler.

Rüyada Peygamberimizi gördüğünü, kendisini hacca çağırdığını söylüyor, fakat bu iddia ulemayı etkilemiyordu.

Sonunda Yeniçeri Ocağı ayaklandı: “Artuk senun padişahluğun bize lazım değildur” diyerek Padişah’ı tahttan indirdiler ve maalesef Yedikule Zindanı’nda katlettiler (20 Mayıs 1622).

Tarih, dikkatle okunması gereken bir “ibret tablosu”dur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi