Fatih Uğurlu

Fatih Uğurlu

Ertuğrul Özkök’ün Zehrine Panzehir Lazım...

Ertuğrul Özkök’ün Zehrine Panzehir Lazım...

28 Şubat post-modern darbesinin medya ayağının baş aktörlerinden Ertuğrul Özkök Fatih Altaylı’nın Teke Tek programının konuğu olmuş ve iki eski şaibeli adam sohbet ediyorlar. Bilhassa Özkök’ün geçmişini bilmesek, konuşmaları karşısında elimize mendili alıp ağlayacağız. Efendim, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Mart akşamı yaptığı balkon konuşması hazreti rahatsız etmiş, çok sert ve ayrıştırıcı bulmuş bunları. Özkök, muhafazakâr bir ailede yetiştiğini, ama şu anda yaşadığı hayatı seçtiğini, asla dindar olamayacağını, her akşam şarabını içmeye devam edeceğini, buna da kimsenin müdahalesine izin vermeyeceğini söylüyor. Karısı ve çocuğu da bu iktidarın söylemlerinden ve gidişatından son derece tedirgin imişler. Bir dönemin Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni Özkök, başında olduğu gazetede yıllarca hürriyet ve haysiyet cellatlığı yapmış, yaptırmış ve milyonlara kan kusturmuştu. Bugün demokrasi havariliğine soyunan bu sahte özgürlük savaşçısının geçmişte attığı manşetleri hâlâ bağrımızda bir hançer yarası olarak saklıyoruz:

“411 el kaosa kalktı!”

“Bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin.”

“Vay Şerefsiz!”

“Bakan değil, militan!”

“Beceremediniz, artık bırakın!”

“Refahyol çöküyor!”

“Bundan daha ağır sözler de gelecek!”

“Gerekirse silah bile kullanırız!”

Sadece bununla da kalmıyor kirli sicili. Bir kolejin çatısında 5 öğrenci öğle tatilinde namaz kılıyor, başlarında da bir arkadaşlarını imam yapmışlar. Yani din dersinde kara tahtanın önüne seccade de serip, tatbiki olarak yaptıkları namaz kılma eylemini başka yerde yapmaları, yani okulda mescid açılması Özkök kafalıları rahatsız edeceği için çatıya çıkmışlar. Ama nafile, Hürriyet’in mendebur kafası onları çatıda da buluyor, adamlar herhalde helikopter kiralayıp, orada resimlerini çekiyorlar. Ve birinci sayfadan kocaman bir haber. “Dikkat, dikkat, lisede irtica-i faaliyet!”

Siz zannedersiniz ki, okulun çatısında bir kız arkadaşlarının ırzına geçiyorlar. Belki de öyle olsa bu haberi bu kadar büyütmeyecekler; “olur” diyerek müsamaha gösterecekler. Bunun gibi sayısız örnek vardır Özkök’ün kaptanlığında yayınlanan Hürriyet’te.

O gazetedeki genel yayın müdürlüğünden atıldıktan ve darbeci ortakları yargıda hesap verip Silivri’ye doldurulduktan sonra Özkök, kanal kanal dolaşıp, günah çıkarmış ve o manşetler için özürler dilemişti. Tıpkı bizi ensemizden sokup, özür dileyen bir akrep gibi zehrini damarlarımıza zerkettikten sonra ha özür dilemişin, ha dilememişin. Burada okuma hakları ellerinden alınıp tahsil hayatı sona eren, ya da taaa dünyanın öbür ucunda Avustralya’da okumak zorunda bırakılan binlerce, onbinlerce mağdur ve mazlum öğrencinin hakkını nasıl teslim edeceksin? Şimdi yaptığın özür neyi telafi eder. Kaldı ki Altaylı’nın Teke Tek programında yeniden eski darbeci kimliği içinde cûşu huruşa gelip Başbakan Erdoğan’a efeleniyor! Efendim AK-PARTİ yüzde 43 oy almış, (Kafasına göre oyları tıraşlıyor) muhalefet de yüzde 43 oy almış. Utanmasa muhalefet seçimi kazandı diyecek. Bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkündür. Bu adam genel yayın müdürlüğünün yanında bir de ilim adamı, sosyolog, ama cehaleti diz boyu.

Ey köksüz adam, biz o başbakana 28 Şubat döneminde bize bu tuzakları kuran, o alçakça manşetleri atanları sigaya çek, bize yapılan zulümlerin hesabını sor diye oy verdik. O uzun adam, bunları yapmazsa işini yapmamış olur. Daha ağır balkon konuşmaları bekliyorduk aslında, siz neler gördünüz ki, ya yargı karşısında attığınız o manşetlerle alabora ettiğiniz ve kararttığınız masum hayatların hesabını vereceksiniz ve büyük bir ihtimalle artık her gece içtiğiniz o kaliteli şarapları artık demir parmaklıklar ardındaki ranzalarınızda ancak rüyalarınızda yudumlayacaksınız, ya da Cem Uzan, Bedrettin Dalan, Turan Çömez gibi vatan cüda yaşayacaksınız. Unutmayınız hem ilahi adalet var, hem bu ülkenin bir yargısı var. Bugüne kadar sadece sizi korumak için kurgulanmış o yargının, artık herkese adil şekilde uygulandığını görmek aslında sizi rahatsız eden şey!

Ez cümle bir gün kapınızın çalınacağı ve adil bir yargılama için davet edileceğiniz günü bekleyiniz. Sayın Özkök, siz bunu çoktan hakettiniz. Sizinle aynı işi yapanlar içerde, siz ise dışarıdasınız. Eminim Teke Tek programındaki tedirginliğiniz, hırçınlığınız ve Başbakan Erdoğan’dan geçmişe sünger çekip yeni bir sayfa açması talebiniz de bu yüzden. Yargılanmaktan ve yaşadığınız ihtişamlı hayatı kaybetmekten korkuyorsunuz. Ama korkunun ecele faydası yok, her şeye hazırlıklı olun... Unutmayın, adaletin kestiği parmak acımaz...

BABAMI RAHMETLE ANIYORUM!

Babam Mehmet Doğan Uğurlu kendi halinde bir şairdi. Yazdıklarına bakınca iyi bir heccarmış (hiciv şairi) demekten kendini alamıyorum.

Yanılmıyorsam 1950’lerde Konya’nın en etkili gazetelerinden Yeni Konya’nın kültür sanat ilavelerinde şiirleri yayınlanmış. Onlardan bir tanesini hatırımda kaldığı kadar sizinle paylaşmak istedim. Babamın ruhuna binlerce Fatiha’ya vesile olması dileği ile.

Sen ey mazlum-u zulme koşan ekber-i lain,

Sen ey, imanı mücerred insanlığa hain,

Vurduğu zincirleri dövme çelik zanneden ey,

Ruhu habis vicdanı kaya ademe zulmeden ey!

Göğsündeki iman yerine bir avuç akrebi koydun,

Duydun ki hayatın o rezil şanına doydun

Nice kanlar damladı lanet kaleminden,

Nice canlar inledi kahrol diye eleminden.

Sen alemi yok sandınsa eğer acırım gafletine

Zulmet gider elbet açılır gün yerine

Seni lanet dolu hisle mazlumların ahi.

Anacak elbet bir gün sen ki günahı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fatih Uğurlu Arşivi