Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Bayram günü-terör günü ve insan

Bayram günü-terör günü ve insan

Çözemedim: 1 Mayıs bayram günü müydü, terör günü mü?..

Ambulansları tekmeleyen, suçu, aldığı emri uygulamaktan ibaret olan polise molotofkokteyli, havai fişek ve demir bilye atan sapanla saldıran maskeli gençler gördüm...

Otobüs duraklarını, bankamatikleri, vitrinleri kırıp döken, her nasılsa yakaladıkları polisi linç etmeye kalkışan “çocuklar” gördüm…

Daha da vahimi,bu tür saldırılarıonaylayan manşetler ve yazılar okudum, televizyon programları izledim…

Sonra da başımı ellerimin arasına alıp düşündüm: Bu gençlere biz ne yaptık?

Derken, sabah büroya gelir gelmez önüme konan gazetelerin birinde, Senem isimli “model”in, dertlerime tuz-biber eken dramını okudum…

Başlık şu: “Senem’in ‘zirveden dibe’ hazin öyküsü…”

Sabah’tan Yüksel Yavuz’un haberine göre, Türkiye, Senem Kuyucuoğlu ismini ilk kez 2006’da duymuş (ben yeni duydum). Katıldığı Top Model Türkiye yarışmasında ikinci olmuş. O tarihte henüz 16 yaşındaymış (demek ki ana-baba rızasıyla yarışmaya katılmış).

2007 yılında katıldığı Best Model of Turkey (ne demekse) yarışmasında birinci seçilince, yükselişi başlamış. Erkekler peşindeymiş. Hızlı hayatı ve aşklarıyla manşetleri süslemiş (artık süslemiyor, kirletiyor mu?).

Sonra hakkında uyuşturucuyla tanıştığına dair haberler çıkmaya başlamış. Ve Senem, Amerika’ya uçmuş.Uzun süredir bu ülkede yaşayan Senem’in, katıldığı bir uyuşturucu partisinden görüntüleri ortaya çıkmış.Görüntülerde Kuyucuoğlu’nun kendinden geçtiği anlar yürekleri parçalıyormuş.

Alın size bir kurban daha! Senem Batı’dan sorumsuzca ithal edilen gereksiz bir yarışmanın (daha niceleri var ki, ağzımız açık seyrediyoruz) getirdiği şöhretle başı dönmüş ve hızla mukadder akıbetine sürüklenmiş…

Ama aynı (ve benzer) yarışmalar devam ediyor…

Senem’ler hâlâ o yarışmalara katılıyor…

Organizatörler hâlâ büyük paralar kazanıyor…

Anne-babalar çocuklarını bu tür yarışmalara sokmak için hâlâ büyük çabalar gösteriyor…

Ve çocuklarımız hâlâ-bir şekilde-ölüyor!

Boşluk, başıboşlukla buluşmuş, çocuklarımız için korkunç bir tuzağa dönüşmüş. Düşünün ki, düne kadar Hz. Meryem’i, Hz. Hatice’yi, Hz. Ayşe’yi “model” alan kızlarımız, bugün farklı frekanslarda: O kadar farklı ki, “Kim olmak isterdiniz” şeklinde bir soruya kadınlarımızın çoğu “Hülya Avşar” cevabını veriyor.

Sibel Can ikinci, Seda Sayan üçüncü, Hadise (ne tür bir hâdise ise artık) dördüncü sırayı alıyor. İnsanımızın çoğunun hayatını “şöhret tutkusu” belirliyor. Ancak duvara tosladığımızda aklımız başımıza geliyor. “Ve minel garaib!”

Yani çocuklarımızı “doğru insan” olarak yetiştiremediğimize ilişkin pek çok gösterge var. Zaten “doğru insan” yetiştirmenin yolu “doğru insan” olmaktan geçiyor. Bu durumda çocuklardan önce, kendimizi, kendi “anne-baba” algımızı sorgulamamız gerekiyor.

Çocuklarımıza “din” adına, “ahlâk” adına “doğruluk-dürüstlük” adına ne veriyoruz?

“Sâde bir din olan İslâmiyeti, çocuklar analarıyla babalarından öğrenirler” diyerek tam da bu noktaya parmak basan İngiliz yazar Th. Thornton’u tekrar hatırlamakta fayda var: 1800’lerde yayınladığı “Türkiye’nin Şimdiki Durumu” isimli kitabında, çocuk yetiştirme metodumuzun temel yapısını açıklıyor:

“Türklerin ahlâkı, çocuklukta, iyilik telkini alarak değil, toplumda kötü örnek görmeyerek gelişir...”

İşin özü ve özeti budur. Günümüzde kötü örnek çok, iyi örnek ise “yok” denecek kadar azdır. Çocuklarımız “kötü örnek”lerle iç içe büyüyor. Sonuçta “kötü” ve “kötülük” normalleşiyor, sıradanlaşıyor, tabiatıyla da kanıksanıyor. Bu durumda kendimiz (anne ve baba) “iyi örnek” olmak zorundayız...

Yani “doğru çocuk” yetiştirmek için, önce anne-babaların “doğru insan” olma zorunluluğu var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi