Abdullah Şanlıdağ

Abdullah Şanlıdağ

Devletin denetimi altına girdik mi?

Devletin denetimi altına girdik mi?

Ali Bulaç ağabey “siyasete yeniden bakmak” başlıklı makalesinde; “Müslümanlar, Mısır’da karanlık bir dönemin ağır baskısı altına girdiler; Hind yarım kıtasında ulus devlet hilafetin yerine bir bid’at olarak iş görüp İslam dünyasının tamamını etkisi altına aldı; İran’da oportünizm (Rafsancani) ve popülizm (Ahmedinejad) İslam’ın devrimci mirasını rayından çıkardı; Türkiye İslamcıları kendilerine ait olmayan bir iktidarın cazibesine kapılarak devletin denetimi altına girdiler. Elbette her dört İslamî havzada ve diğer bölgelerde istisnalar var, onları minnetle ve saygıyla tenzih ediyorum.” demiş, biz de bu konu üzerinde duracağımızı söylemiştik.

Ali Bulaç ağabey donanımlı, Kur’an ve sünnete vakıf, dünyayı iyi okuyabilen, dünya ve Türkiye gerçekliğini sosyolojik olarak da irdeleyen entelektüellerdendir. Milli Nizam’ın ilk yıllarında ve daha sonra Refah Partisi’nin siyasal yükselişinde payının olduğunu biliyorum. Radikal İslamcıların “parti metodu şirktir” söylemine hiçbir zaman pirim vermeyen, bir zamanlar Fethullah Hoca için “ey ağlayan ve ağlatan Hoca!” diyen Ali Bulaç 17 Aralık operasyonundan sonra neden Hizmet Camiasının safında yer alıp iktidarı sürekli eleştirdi? O süreçte eleştirisini sürdüren Bulaç ağabey, gelinen noktada hala Hizmet Camiasını haklı görmekte ve dolayısıyla iktidarın devlet denetimine girdiğini söylemektedir. Yukarıda arz ettiğim; İran’ı oportünizm ve popülizmle, Mısır’ı karanlık güçlere teslim olmakla,Türkiye’yi ise kendilerinden olmayan iktidarın cazibesine kapılmakla niteleyen Bulaç, bu tespitlerinde haksız değil. Müslümanlar Türkiye’de devletin denetiminden hiç kurtuldular mı ki girmiş olsunlar? Bulaç’ın kastettiği; dünyevileşmek ve modernizmin kıskacına yakalanmak ise, ona da eyvallah.

Ali Bulaç ağabeyin çelişkisi şurada: Daha evvelki yazılarında AK Parti’nin kuruluş tüzüğünde İslamcılığın olmadığını, parti seçkinlerinin de zaten böyle bir kaygı taşımadıklarını deklare eden kendisidir. Yani Ali ağabeye göre AK Parti de diğerleri gibi merkez sağın bir vagonu ise eğer, o halde onu Türkiye’nin İslamcı bir partisi olarak görmek, sizce bir çelişki değil mi? Yoksa Bulaç, şunu mu demek istiyor? İktidar zaten İslamcı değil ama, ona destek veren İslamcılar iktidarın cazibesine kapılarak devletin denetimi altına girdiler. İşte burada vicdanın devreye girmesi ve şunu söylemesi gerekmez mi: Türkiye şartlarında bireyin ve toplumun haklarını daha iyi koruyabilecek, özgürlük sağlayacak, dünya Müslümanlarıyla ilgilenen daha iyi siyasal bir oluşum var mı? Elbette AK Parti, ak sütten çıkmış bir kaşık değil. “Nasılsanız öyle idare olunursunuz” düsturunu çok iyi bilen Ali ağabey, iktidarın aynaya yansıyan şeklimiz olduğunu bilmez mi?

“İnanç ve amellerde fay hattı oluştu dersiniz”, “dünyevileştik” diyebilirsiniz, “AK Parti proje üretmeyi ve Avrupa yollarını da terk etti” diyebilirsiniz. Fakat ona destek sağlayan İslamcıları başka adrese yönlendirmeye kalkışırsanız, haklı davanızda haksız duruma düşersiniz. Aslında bendeniz Bulaç ağabeyin neden camia safında yer aldığını ve bu argümanları kullandığını biliyorum. O bende saklı kalsın, görünen diğer yüzünü izah etmeye çalışayım. Her şeyden önce Bulaç ağabey cemaatin ve özellikle Fethullah Gülen Hoca’nın ağır şekilde eleştirilmesini ve toplumda menfi yönden bir algı oluşturulmasından rahatsız. Ama aynı Bulaç ağabeyin, o cemaatin 17 Aralık’ta AK Parti hakkında nasıl bir algı oluşturduğunu, bu yönde cemaatin de bir vebalinin olabileceğine dair söylemine tanık olmadık. Neyse..

Devletin ittihatçı bir zihniyetle kendisini restore ettiğini söyleyen Bulaç ağabey, cemaatin tasfiye edilmesine ilişkin şunları söylüyor: “Siyasetçiler, rakiplerini tasfiye etmeye kalkışırken ahlakî ve hukukî kuralları ihlal ediyorsa, mücadele “pozitif siyaset alanı”ndan çıkar, “Zer-u zor-u tezvir (para, aldatma ve baskı)”nın hükümferman olduğu “negatif siyaset”e döner. Unutmayalım ki şiddet, terör ve savaş da siyasetin araçlarıdır. Böyle bir siyaset yüceltilemez. Ahlakî ve hukukî kaygıları olanlar bu siyasetin savunucusu olamazlar. Hele söz sahibi, entelektüelse ya gücün yanında duran bir oportünisttir veya tercihini yapmış bir partizandır.”

Fethullah Gülen Hocanın “paralel bir din kurmakla” suçlanmasını “tezvir” olarak nitelendiren Bulaç, “Türkiye’de de ilk defa geniş bir cemaat grubu böylesine bir algı operasyonuna tabi tutuluyor. Liderine “yalancı peygamber, sahte veli, alim müsveddesi”; yüz binlerce mensubuna “bilinci uyuşturulmuş, narkoz yutmuş haşhaşi”; konumuna “sülük, sülükten beter”; barındığı yerlere “in” deniyor. Ve daha neler! Üretilmek istenen imaj şudur: Bu insanlar bilinçten, akıldan yoksun; merkezden emir alan -haşa- sürüdürler;”

Küresel güçlerin radikal İslam diye nitelendirdikleri “oluşumu” ılımlı İslamla frenlemesi yeni değil. Ortada bir suç ve günah varsa, aslında bu hepimizindir. Yok aslında birbirimizden farkımız. Türkiye’nin ve komşu ülke Müslümanlarının huzur ve saadeti için AK Parti’den yana tercihimizi belirttik. Bu noktada cemaatin “yolsuzlukları bahane ederek iktidarı arkadan hançerlediğini, ehl-i kitaba gösterdiği hoş görüyü Müslümanlardan esirgediklerini söyledik. Bunu derken AK Parti’nin saf, arı-duru İslamcı bir parti olduğunu hiçbir zaman söylemedik. Makam ve mevki sahibi insanlar; para, kadın ve iktidarla imtihan olabilirler. Bunu da onlar düşünsün. Şahsen bendeniz; “çaldılar veya çalmadılar” demedim, ama çalınmışsa bile, buradan bir algı oluşturarak iktidarın tamamına bunu şamil kılmak ve onu sendelemeye çalışmayı da ahlaki bulmadığımızı söyledik. Hala da aynı düşüncedeyiz. Hırsızlar, burada değilse bile Allah’ın mahkemesinde hesabını verirler. Peki meşru bir yönetimi devirmeye çalışanlar, bu noktada kafirlerle birlikte hareket edenler nasıl hesap verecekler? Hırsızlık mı daha ağır suçtur, yoksa kafirlerle birliktelik mi?

Evet, bulgur pilavı yemekten imanı gevremiş olan biz Anadolu çocukları devletin denetimi altına girdik. Doğrudur. Fakat kafirin denetimi altına girmedik.

Not: Manisa Soma’da, maden ocağında vefat eden tüm insanlarımıza Allah’tan rahmet, kalanlarına sabır niyaz ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Şanlıdağ Arşivi