Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Osmanlı’yı neden seviyorum?

Osmanlı’yı neden seviyorum?

Bazıları bendenizi Osmanlı’yı “sevmek”le suçluyor. Aslında benim açımdan bu bir suçlama sebebi değil, iftihar vesilesi: Ninelerimi ve dedelerimi sevmenin neden “suç” teşkil ettiğini anlamakta da doğrusu güçlük çekiyorum.

Ayrıca bunun dışında pek çok geçerli sebebim de var…

Bir kere Osmanlı insanı “kullukta kül” olmuş: O kadar ki, her lâlede “Allah” adını okuyor, her gülde Muhammed Mustafa’yı (sav) kokluyor. “Topraktan geldik, yine ona döneceğiz” idraki içinde yaşıyor hayatını; hayatla ilişkisini bu çerçevede kuruyor, tabiata hoyrat davranmıyor, “Yaratandan ötürü yaratılanı hoş” görme ilkesi tüm varlıkları kapsıyor. Dolayısıyla tüm varlıklarla arasını sıcak tutuyor.

Sevmeyi, vermeyi (bölüşme-paylaşma anlamında), görmeyi (çoğumuz bakıyor, ama görmüyoruz), müsamaha (hoşgörü) göstermeyi, hayata “hikmet” nazarıyla bakmayı da biliyor.

Kendi döneminin (hatta günümüzün) “öteki” insanlarıyla karşılaştırıldığında, Osmanlı insanının ne kadar barışçı, yardımsever, şefkatli, basiretli, ferasetli olduğu ortaya çıkıyor…

Hatırlayalım ki, Avrupa, akıl hastalarını, “Ruhuna şeytan girdi” gerekçesiyle yakarken, Osmanlı, akıl hastaları için özel klinikler kurup su sesi ve musiki ile tedavi ediyor…

Avrupa, ilim adamlarını Engizisyon mahkemelerinde yargılarken (mesela dünyanın döndüğünü söyleyen Galile’yi ölümle gerçeği inkâr arasında korkunç bir tercihe zorlarken), Osmanlı padişahları ilim adamlarını ayakta karşılıyor, hürmette kusur etmiyor, dünyanın yuvarlak olduğunu ve döndüğünü kitaplara geçiriyor…

Bu sebeple Osmanlı Devleti “ilmin kıblesi”ne dönüşüyor. Kendi krallarının hışmına uğrayan nice değerli âlim İstanbul’a geliyor…

Kılıçla fethettiği yerlere bile adâletle hükmediyor. Gittiği her yere kılı kırk yaran adaletini de götürüyor. Bu özelliklerinden dolayı milletler tarafından isteniyor, özleniyor ve kendi krallarının zulmünden bıkan milletler, ülkelerini fethe davet ediyor…

Elbette boşuna değil: Avrupa’da Katolikler, Ortodokslarla Protestanlara yaşama hakkı tanımayıp acımasızca katlederken, Osmanlı ülkesinde farklı inanç sahipleri özgürce yaşıyor, tüm inançlar saygı görüyor…

Bu yüzden, Katolik kılıcından kaçan Ortodokslar, İspanya’dan kovulan Yahudiler ve Bolşevik İhtilali’ndan dolayı Türkiye’ye sığınmak isteyen Beyaz Ruslar Osmanlı Devleti’ne sığınıyorlar… Başı dara düşen her insana Osmanlı’nın şefkatli sinesi açık tutuluyor. Ayrı dinden, ayrı ırktan, ayrı dilden mültecileri Osmanlı Devleti her daim koruyucu kanatlarının altına alıyor, Osmanlı insanı, onlarla lokmasını paylaşıyor…

Tarih boyunca, hangi dinden ve milliyetten olursa olsun, yardım isteyen herkesin yardımına koşuyor (Meselâ Sultan II. Selim Açe’ye donanma gönderiyor)…

İnsanların inançları, hassasiyetleri, töreleri dikkate alınıyor, her topluluğun inancına göre yaşayabileceği sosyal ve hukuki düzenlemeler yapılıyor, kimse horlanmıyor, aşağılanmıyor, hatta Fatih Sultan Mehmed, “Allah’ın soracağı soruları Allah’a bırakın, siz devlet olarak milleti mutlu etmeye çalışın” anlamında mülki amirlere ferman yayınlıyor…

Ben işte bu Osmanlı’yı seviyorum…

Ya siz?...

Yabancı kralların ve önderlerin kimine “Büyük İskender”, kimine “Arslan Yürekli Rişard”, kimine “Büyük Petro”, kimine “Korkusuz Jan”, kimine “Güzel Filip” diyerek saygı gösterirken, Osmanlı padişahlarının bazılarına neden “sarhoş”, “ayyaş”, “deli”, “Kızıl”, “hain” diyorsunuz?..

Sorun bende mi, sizde mi?..

Tek soru: Kendi ecdadınızı sevmeniz gerekirken, siz neden yabancıları tercih ediyorsunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi