Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Her daim umudunuzu diri tutun!

Her daim umudunuzu diri tutun!

Her şeyi özgül ağırlığıyla kavramak açısından, zaman zaman hayatın en içinden hayata bakmak gerekiyor. 

Bunu özellikle de, “Artık umudumu yitirdim, çünkü hiç bir şey düzelmiyor, hatta daha beter kötüleşiyor” şeklinde mektuplar yazan gençlerimize söylüyorum.

Size dört mumun hikâyesini tekrar anlatmak istiyorum...

Bir odada dört mum hem ağır ağır yanıyor, hem de aralarında dertleşiyorlarmış.

Birinci mum: ‘’Ben barışı simgeliyorum” demiş, “yani ben barışın mumuyum. Ama ne yazık ki, dünya savaş alanına döndü. Güçlü devletler gözlerine kestirdikleri güçsüz devletleri yutuyor. Masumları, mazlumları çıkarları uğruna katlediyorlar. Anlayacağınız misyonumu tamamladım. Kimse benim yanık kalıp ışık saçmamı istemiyor.”

Birinci mumun alevi önce hazin hazin titredi, sonra aniden sönmüş.

İkinci mum, alevini hafiften dalgalandırarak sözü almış

‘’Arkadaşımız haksız sayılmaz” demiş, “hattâ aynı durum benim için de geçerli. Biliyorsunuz ben inancı simgeliyorum, yani inancın mumuyum. Hazin ki, günümüzde herşey parayla ölçülüyor. Madde mânâyı zayıflattı. İhtiraslar akılları geçti. Neredeyse herkes maddeci oldu. Üç kuruş için adam kesiyorlar. Bu duruma daha fazla dayanabileceğimi sanmıyorum. Artık söneceğim.”

Konuşması biter bitmez, o da sönüvermiş.

Üçüncü mum üzgün bir sesle söze girmiş: “Biliyorsunuz ben sevgiyim!” diye konuşmuş, “yanık kalmak için çok çabaladım, ama olmuyor; gücüm tükendi. İnsanlar çoktandır beni unuttular. Bir kenara fırlattılar. Aşkı, sevgiyi öldürdüler. En yakınlarını bile sevmiyorlar. Böyle bir dünyada yanıp duramam.”

Üçüncü mum da sönmüş.

Bir çocuk girmiş odaya. Dört mumdan üçünün söndüğünü görünce, merakla yanlarına gitmiş:

“Neden yanmıyorsunuz?..“ diye sormuş.

Sönmüş mumlar cevap verememişler. Bu kez çocuk odada yanık kalan tek muma dönmüş:

“Bunların yanmadığı yerde, sen hâlâ nasıl yanıyorsun?“

“Çünkü ben umudum“ diye cevap vermiş, sonuncu mum; “umudun mumu hiç sönmez.“

Çocuğun yüzüne sımsıcak gülümsemiş:

“Üzülme“ diye devam etmiş sözlerine, “benim alevimle diğer mumları yakabiliriz. Böylece hepsi yeniden işlevlerini sürdürürler.“

Ve barış mumunu, inanç mumunu, sevgi mumunu tekrar yakmış... 

Kıssadan hisse: Her şeyinizi kaybedebilirsiniz, ama umudunuz varsa yeniden kazanabilirsiniz.

Yasak meyveyi yedikleri için Cennet’ten  çıkarılıp dünyanın ayrı yerlerine indirilen Hazret-i  Âdem’le Hazret-i Havva’nın buluşma duyguları içlerindeki umuttan besleniyordu...

Hazret-i İbrahim, kaynağı iman olan umuduyla Nemrut ateşine direndi. Kudret, kuvvet ve ihtişam karşısında paniğe kapılmadı...

Bir an bile tereddüde düşmedi. Yenilmeyeceğini umdu ve sabırla “tecelli”yi bekledi. 

“Tecelli”, ateşi gülistana çevirdi.

Aslında dinî ve millî tarihimiz, imanlı ve umutlu insanların zafer destanıdır!

Hazret-i Yusuf ne kuyuya itildiğinde, ne de zindana atıldığında hayattan umut kesmedi...

Hazret-i Yunus balığın karnındayken bile umuda tutundu, duaya sarıldı ve kurtuldu... (kurtarıldı)

Hazret-i Musa’nın, Firavun karşısında müthiş iki silahı vardı: İmanlı ve umutluydu. Firavun’u bunlar sayesinde yendi.

Hazret-i Âlişân Efendimiz (hepsine selam olsun) ise umudun tâ kendisiydi. Ebucehil’in elindeki maddi imkânları umuduyla aştı ve zafere ulaştırıldı.

Siz siz olun, ne ile karşılaşırsanız karşılaşın, umudunuzu asla kaybetmeyin, sevgili dostlar!...

Umudunu kaybeden kaybolur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi