Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Umut yaşama sebebidir

Umut yaşama sebebidir

“Ey dipdiri meyyit, iki el bir baş içindir,

Davransana... Eller de senin, baş da senindir.

İş bitti... ‘Sebatın sonu yoktur’ deme; yılma...

Ey millet-i merhume, sakın ye’se kapılma!”

Unutmayın ki, Mehmet Âkif umut çağlayanına dönüşüp yukarıdaki mısraları yazarken, ülke işgal altındadır. Aralıksız yirmi sene savaştırılmış insanımız yorgun, kırgın, bezgin ve bıkkındır. 

Bunlar tek tek aşılır ve millet vatanını koruma cehdiyle yeniden cepheye koşup İstiklâl Savaşı’nı kazanır. 

Bu zafer, tam anlamıyla umudun zaferidir. Umutta hayat var! Umut bir diriliş azmi, kurtuluş muştusudur.

Bu yüzden umudunuzu asla yitirmeyin. Asla “ümit fakirin ekmeği” diye düşünmeyin ve asla“Her gün bir öncekinin aynısı, değişen hiç bir şey yok... O kadar yeni başlangıçlar yaptım ki, işe yaramadı, başaramadım” (bu mealde mektuplar alıyorum) diye yakınmayın.

Böyle yaklaşımlar umudu boğar. Umudun boğulduğu yerde insan da boğulur.

“Şimdiye kadar olmadı, ama bu kez olacak!” deyin...

“Bu sefer inşaallah başaracağım! Güçlükleri yenip düze çıkacağım” diye niyyet edin. Besmele ile tekrar başlayın...

Her sabah göle maya çalın, belki çaldığınız mayalardan biri tutar. Tutan niyetler, gerçekleşen hayaller, yeni başlangıçların (göle maya çalmaların) sonucu değil mi?

Başarmak isteyen herkes belki başaramaz, belki herkes ulaşmak istediği yere ulaşamaz, ama başarmak istemeyenin başardığı da hiç görülmemiştir.

Siz başarmak isteyin. Her zaman bir hedefiniz, hayaliniz, ütopyanız, niyetiniz olsun. Niyetiniz olursa, başarma umudunuz da olur. 

Belki başarı gününüz bugündür!

Osmanlı Devleti’ni kuracak olan Kayı Aşireti’nin başında dört kardeş vardı: Sungur Tekin, Gündoğdu, Ertuğrul ve Dündar. 

Bitip tükenmek bilmeyen, göç Sungur Tekin’le Gündoğdu’yu yormakla kalmamış, umutlarını ve morallerini de tüketmişti: Aralarında anlaşıp geri dönmeye karar verdiler. 

Ertuğrul’un “Deryalara (denize) açılalım, ötelerine bile geçelim” demesini kavrayamıyor,“Deryanın suyu tuzludur, ne ekin, ne de hayvan sulamaya yarar” diye itiraz ediyorlardı.

Nihayet geri döndüler... Ertuğrul’un ise, hayalleri, umutları, hedefleri vardı: Devlet olmayı kafasına koymuştu. Küçük kardeşi Dündar’la birlikte Anadolu içlerine doğru yoluna devam etti. 

Yollarına devam edenler, kısa bir süre sonra dünya örneği bir devlet kurdular: Osmanlı Devleti. 

Geriye dönenlerden ise tarihler hiç bahsetmez, ne olduklarını bilmiyoruz.

Ertuğrul Gazi’nin oğlu Osman Bey de hedef, umut ve niyet sahibiydi: Yeni başlangıçlar yapmak istiyordu. Söğüt’ün çevresindeki Bizans kalelerini fetihle işe başladı. İznik’e kadar gidip Bizans’ın yüreğine hançer gibi girdi.

Onun oğlu Orhan Bey, önce hayalleriyle Rumeli’yi kucakladı. Sonra sallar yaptı, dedesiErtuğrul Gazi’nin ütopyasını gerçekleştirerek ilk kez denizi (Çanakkale Boğazı’nı) geçti. Rumeli bölgesini fethe başladı.

Fatih Sultan Mehmed önce bir hedef koydu önüne: “Ya ben İstanbul’u alırım, ya İstanbul beni!” dedi, hedefine kilitlendi. “Surlar çok kalın” diyen Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’ya,“delecek top yaparım” dedi, “Çok yüksek” diyenlere ise, şu cevabı verdi: “Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yel onun üzerinden geçer.”

“ümit adam”dı, “niyet adam” ve “moral adam”dı...

Kazandı: Şartlara teslim olmayan, şartları teslim alır ve hedefine ulaşır!

Tarih buna şahittir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi