Serdar Demirel

Serdar Demirel

Hakikati söylemek cesaret ister

Hakikati söylemek cesaret ister

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileriyle yaptığı toplantıda; “Ben kadın erkek eşitliğine inanmıyorum, kadın ve erkek farklıdır, birbirinin mütemmimidir (tamamlayıcısı)” dedi.Bu sözü fırsat bilip dört koldan saldırıya geçtiler. 

Eleştiri yerine saldırı diyorum çünkü ne söylenen sözü konuşmanın bütünlüğü içinde değerlendirdiler, ne de Cumhurbaşkanı’nın taşıdığı endişeleri, gösterdiği çözüm yollarını ciddiye aldılar. Bunları görmezden gelerek bir karalama kampanyası başlattılar.

Oysa ben o konuşmayı dinlediğimde hakkı söylediği, ezberleri bozduğu, sözün namusu için risk aldığı ve özür dileyici tavırlar içine girmediği için takdir etmiştim. Aynen Amerika’nın keşfine dair söylediği ezber bozucu sözlerde olduğu gibi. 

Çünkü bir siyasetçinin modern feminist paradigmanın dışına çıkıp kendi değerler zemininde sözler söylemesi risklidir. Bu cesareti gösterdiği için onun aleyhinde başlatılacak kampanyayı da ilk günden tahmin etmek zor olmamıştı. Tahminimde yanılmadığımı yerel ve global medya organlarının onun bazı sözlerini cımbızlayarak başlattıkları karalama kampanyasında gördük. 

Erdoğan’ı kadının ontolojik varlığına saldıran, cinsiyet ayrımı yapan, nefret suçu işleyen birisi olarak itham edip bunu da onun İslâmî dünya görüşüyle irtibatlandıran sözde analizler yayımladılar. 

Bir kesim sözün muhtevasına değil, sözü kimin dediğine bakıp ona göre yorumlayıp ona göre tavır aldı. Sözün sahibi değişse belki hak bile vereceklerdi ama, bunlar iflah olmaz Tayyip Erdoğan muhalifleri olduklarından maksatları üzüm yemek değil, bağcıyı dövmekti. 

Bir diğer kesim de işi erkek karşıtlığına vardırmış feministlerdi. Yazılı ve görsel medyada bunların bazı temsilcilerini okudum ve dinledim. Batı’nın bile gerçek hayatta meydana getirdiği çıkmazlardan dolayı tartışmaya açtığı feminist söylemleri onlar tartışılmaz doğrular gibi tekrar edip durdular. 

Kadın ve erkeğiyle insanı hukuk karşısında eşitlemek ayrı, aile ve toplum içinde görev ve sorumluluk dağılımında eşitlemek ayrı. Bu ayrım yapılmadığında her şeyden önce savunmaya çalıştıklarını iddia ettikleri kadına zarar veriyor bunlar. Cinayet işlediğinde, hırsızlık yaptığında, bir değer ürettiğinde kadına ve erkeğe ayrı hukuk uygulansın diyen yok oysa.

Meselâ Cumhurbaşkanı Erdoğan hem insanlık adına, hem kadının hakları adına, hem çocuk hakları namına anneliği teşvik ediyor. Anneliğin getirdiği maddi ve manevi zorluklara dikkat çekerek kadına bu duruma uygun rollerden ve haklardan bahsediyor. Fıtrat diyor. Erkeğin mütemmim cüzü olan kadını fizikî yönüyle erkekle eşitlemenin ona karşı bir haksızlık olduğundan bahsediyor. Diğerleri de Erdoğan, kadına karşı ayrımcılık suçu işliyor diye feveran ediyor.    

Tam da bunların olduğu bir zamanda Katolik dünyanın ruhani lideri Papa Franciscus, Strasbourg’da, Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, Avrupa’nın karşı karşıya bulunduğu başta nüfus yaşlanması olmak üzere, işsizlik, insan hakları, çevre, terör, göç meseleleriyle ilgili sorunları gündeme getirerek önemli tesbitlerde bulundu.

Papa, Avrupa nüfusunun hızla yaşlandığı ve verimsizleştiğini ifade ederek şu çarpıcı ironik tesbiti yaptı: “Avrupa bugün tüm enerjisini ve doğurganlığını kaybetmiş bir büyükanneye benziyor.” Avrupa’yı tüm cazibesini kaybeden ve sadece kurumların teknik işleyişleriyle ilgilenen bürokratik bir yapıya dönüştüğü tesbitini yapan Papa’nın bu uyarıları bunları hiç ilgilendirmiyor. 

Oysa Erdoğan akıl sahiplerine, aynı tuzağa biz de düşmeyelim uyarısını yapıp fıtrata çağırıyordu. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Serdar Demirel Arşivi