CHP-Ordu ittifakının sonu

CHP-Ordu ittifakının sonu

Kuşkusuz Genelkurmay Başkanlarının devir-teslim törenleri sıkı kurallara bağlıdır. Bu nedenle CHP lideri Deniz Baykal’ın geciktiği için dışarıda kalmasını, tamamen bu kuralların sonucu olarak görmek mümkün.

Ancak yeni dönemin siyasi kodlarına bakınca, Baykal’ın trafik yüzünden uğradığı bu azizliğin, CHP’nin kaderine işaret eden tuhaf bir tesadüf olduğu da söylenebilir.

* * *

Yeni Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, 2008 baharında gerçekleşen Irak operasyonunu kuvvetle savunması dikkatlerden kaçtı. Oysa Başbuğ, bir önceki konuşmasında, yani Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nı devrederken şunları söyledi:

‘Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Şubat 2008’de icra etmiş olduğu sınır ötesi harekát, terör örgütleri ile mücadele tarihine emsalsiz bir örnek olarak geçmiştir.’ (27 Ağustos 2008)

Hatırlayalım. TSK’nın sınır ötesi operasyonunun ‘ABD’nin baskısıyla erken bitirildiği’ tartışmaları, o dönemde gündeme damgasını vurmuş; özellikle CHP ve MHP’nin sert eleştirilerine neden olmuştu. Dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın bu iki siyasi partiye verdiği cevap ise çok sertti:

‘Bu saldırılar Türk Silahlı Kuvvetleri’nin terörle mücadele azmine hainlerden daha fazla zarar vermektedir.’

* * *

Başbuğ’un dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı olarak operasyonu savunması son derece normal karşılanabilir. Ancak onun bu değerlendirmesini, bir sonraki konuşmasında ABD ile ilişkiler üzerinden söyledikleriyle birlikte okumak daha anlamlı. Çünkü gelen eleştirilerin temelinde ‘ABD istedi, Irak’tan erken çıktık’ tezi vardı:

‘Irak’ın kuzeyindeki terör örgütü mensuplarına karşı Aralık 2007’den beri, Türk Silahlı Kuvvetleri çok etkin hava ve kara operasyonları icra etmiştir ve etmeye devam edecektir. Bu operasyonların icrası öncesi ve icrası esnasındaki, Türk Silahlı Kuvvetleri ile ABD Silahlı Kuvvetleri arasındaki işbirliği ve anlayış mükemmel seviyededir.’

* * *

Ordu ve muhalefet partileri arasındaki bu tartışmanın, sadece Irak’a operasyonla sınırlı olmadığı açık.

CHP uzunca bir dönem ‘ordunun doğal müttefiki’ olarak siyaset sahnesinde yer aldı. Ancak son yıllarda bu ittifak yıprandı, zayıfladı. Nitekim 2007 yılındaki bazı gelişmeler, Cumhuriyet mitingleri, CHP’nin 367 konusundaki tavrı, Erdoğan-Büyükanıt görüşmesi, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 22 Temmuz seçim sonuçları; bir bakıma bu ittifakın çözülüşünün seyri olarak da okunabilir. Yaşar Büyükanıt’a alınan zırhlı araç üzerinden CHP’nin başlattığı tartışmayı da bu sürecin bir parçası olarak görebiliriz.

* * *

CHP’nin bu çözülmeyi, İlker Başbuğ döneminde tamir etme yönündeki umutları ise çabucak sönüverdi. Deniz Baykal’ın Başbuğ’un konuşmasına getirdiği eleştiri bunun ifadesi:

‘Bu söylenenlerin tümü çok önemli, çok haklı. Ama Türkiye’de şöyle bir tablo var; devletin çok önemli kurumlarının sözcüleri, devletimizin çok temel k onularıyla, sorunlarıyla ilgili düşünceler ortaya koyuyorlar fakat bu düşüncülerin gereği yerine getirilemiyor.’

Türk siyasetinde geleneksel ittifak şeması dağıldı. Aktörlerin yeri ve gücü hızla değişiyor. Burada AK Parti’nin ve özellikle de Başbakan Erdoğan’ın ‘yeni’ bir aktör olarak sahnede yeraldığını söyleyebiliriz.

Asıl önemli soru şu: CHP’nin savrulduğu, MHP’nin ‘devlet’le ilişkilerini yeniden tanımlamak için çırpındığı dönemde AK Parti kendisini nasıl tanımlıyor?

AK Parti’nin kapatılmamasından, dış politikanın kritik sorunlarına kadar bir dizi sorunun cevabı burada yatıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi