Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Faiz yiyen deli olarak dirilecek

Faiz yiyen deli olarak dirilecek

Fa­iz­le uğ­ra­şan­lar, alın te­riy­le ça­lı­şıp ka­za­nan­la­rın me­sa­ile­ri­nin se­me­re­siy­le ra­hat­ça ge­çin­dik­le­rin­den dün­ya ha­ya­tın­da gev­şek­lik için­de ya­tar, ça­buk­ça uya­na­maz, sen­de­le­ye sen­de­le­ye kal­kar­lar. 

Âyet-i ce­lî­le­de ge­çen “Fa­iz yi­yen­le­rin sa­ra­lı gi­bi kal­kış­la­rı­” ya mah­şer­de­ki di­ki­liş­le­ri ve­ya ka­bir­le­rin­den kal­kış­la­rın­da ola­cak­tır. “ez-Ze­vâ­ci­r” mü­el­li­fi İb­ni Ha­cer el-Hey­te­mî (Ra­hi­me­hul­lâh)ın be­ya­nı vec­hi­le; Al­lâh-u Te­‛â­lâ kı­ya­met gü­nü in­san­la­rı di­rilt­ti­ği za­man her­kes kab­rin­den çı­ka­rak sü­rat­le mah­şe­re ko­şa­cak an­cak fa­iz yi­yen­ler ko­şa­ma­ya­cak, on­lar aya­ğa kalk­tık­la­rın­da kâh yüz­le­ri üs­tü­ne, kâh yan­la­rı üs­tü­ne, ba­zen de sırt­la­rı üs­tü­ne dü­şe­cek­ler ki bu hal dün­ya­da sa­ra has­ta­la­rın­da gö­rül­mek­te­dir.

KA­RIN­LA­RIN­DA BÜ­YÜ­YE­CEK

Bu­nun se­be­bi ise Al­lâ­h’­a ve Ra­sû­lü (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)e harp aç­ma­yı gö­ze ala­rak ve mal­la­rı­nı bü­yüt­me­yi ar­zu­la­ya­rak ye­dik­le­ri ha­ra­mın ka­rın­la­rın­da bü­yü­ye­rek on­la­rı yü­rü­ye­mez ha­le ge­tir­miş ol­ma­sı­dır. Ay­rı­ca on­la­rı mah­şe­re sevk eden ate­şin düş­tük­le­ri za­man on­la­rı yak­tı­ğı ve böy­le­ce azap­la­rı­nın di­ğer­le­ri­ne gö­re art­tı­ğı da bi­lin­mek­te­dir ki böy­le­ce Al­lâh-u Te­â­lâ on­lar hak­kın­da iki bü­yük aza­bı ce­met­miş ola­cak­tır. 

REZİL RÜSVAY OLACAKLAR

Bun­lar­dan bi­ri mah­şer sev­ki­ya­tın­da sü­rek­li dü­şüp kalk­ma­la­rı­dır, di­ğe­ri ise ye­re ka­pak­lan­dık­la­rın­da ate­şin on­la­rı yak­ma­sı ve on­la­rı mah­şe­re sert­lik­le sür­me­si­dir ki bu du­rum on­la­rı mah­şer eh­li ara­sın­da özel gü­nah­la­rıy­la teş­hir ede­cek ve de­li gi­bi dav­ra­nış­la­rıy­la re­zîl-ü rüs­vay kı­la­cak­tır.

Ni­te­kim Avf ib­ni Mâ­lik (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rif­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)in:“Fa­iz yi­yen ki­şi kı­ya­met gü­nü de­li ola­rak di­ril­ti­le­cek­ti­r” (Ta­be­râ­nî, el-Mu­‛ce­mü­’l-Ke­bîr, no:110, 18/60; İb­ni Ha­cer el-Hey­te­mî, ez-Ze­vâ­cir an ik­ti­râ­fi­’l-ke­bâ­ir, 2/86) bu­yur­duk­tan son­ra bu âyet-i ke­rî­me­yi oku­muş ol­ma­sı da bu du­ru­mun fa­iz yi­yen­ler hak­kın­da mah­şer gü­nü bir alâ­met-i fâ­ri­ka ola­ca­ğı­nı bil­dir­mek­te­dir. Âyet-i ce­lî­le­de ge­çen Tahab­bud:  Te­fa­uul ba­bın­dan mas­tar olup “Hab­t”­tan alın­mış­tır ki, “Hâ­zin Tef­sî­ri­”n­de zik­re­dil­di­ği­ne gö­re “Hab­t” ke­li­me­si asıl lü­ga­tın­da “Vur­mak ve­ya çiğ­ne­me­k” ma­na­la­rı­na gel­mek­te­dir. Son­ra me­câ­zen “Ken­di­ni yer­den ye­re vur­-ma­k” gi­bi bü­tün çir­kin vur­ma­la­ra kul­la­nıl­mış­tır.

ÇİRKİN HASTALIKLAR

“­lû­sî Tef­sî­ri­”n­de zik­re­dil­di­ği­ne gö­re “Mes­s” ke­li­me­si as­lın­da “El­le do­kun­ma­k” ma­na­sın­da ise de, bu­ra­da “De­lir­me­k” ma­na­sın­da­dır. Arap di­lin­de de­li­ye ve­ya sa­ra­lı­ya “Mem­sûs (do­ku­nul­muş)” de­ni­lir.

Bun­lar ger­çe­ği­ne eri­le­me­yen giz­li se­bep­ler­den kay­nak­lan­mış çir­kin has­ta­lık­lar ol­duk­la­rı için ci­ne ve şey­ta­na nis­bet edi­lip, cin tut­muş ve­ya şey­tan çarp­mış söz­le­ri çok yay­gın­dır. Bun­la­rın cin ve şey­ta­na nis­be­ti­nin ha­ki­kat mı yok­sa me­caz mı ol­du­ğu me­se­le­si mü­na­ka­şa mev­zu­u ol­muş­sa da, Kur­tu­bî ve Âlû­sî (Ra­hi­me­hu­mel­lâh) gi­bi ba­zı mü­fes­sir­ler bu­nun ha­ki­kat ol­du­ğu­nu söy­le­miş­ler ve bu hu­sus­ta bir­çok de­lil ge­tir­miş­ler­dir. 

HER ÇO­CU­ĞA ŞEY­TAN DO­KU­NUR

Ni­te­kim Ebû Hu­rey­re (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rif­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:  “Dün­ya­ya ge­len hiç­bir ço­cuk yok­tur ki, şey­tan ona do­kun­ma­sın. Ço­cuk (bu ne­den­le do­ğar­ken) şey­ta­nın do­kun­ma­sın­dan fer­yad ede­rek ağ­lar. Bun­dan yal­nız Mer­ye­m’­in oğ­lu (Îsâ (Aley­his­se­lâm)) ile an­ne­si (Mer­yem (Aley­hes­se­lâm)) müs­tes­na­dır.”

Bun­dan son­ra Ebû Hu­rey­re (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh): “İs­ter­se­niz (Mer­ye­m’­in an­ne­si Han­ne Vâ­li­de­’nin sö­zü ola­rak Ku­r’­ân-ı Ke­rî­m’­de nak­le­di­len):

 ‘Şüp­he­siz ki ben onu da, zür­ri­ye­ti­ni de o taş­lan(arak Al­-lâh’­ın rah­me­tin­den uzak­laş­tı­rıl)mış şey­tan(ın ta­sal­lu­tun)dan Sa­na sı­ğın­dı­rı­yo­rum (ve böy­le­ce on­la­rı ko­ru­ma­na ıs­mar­lı­yo­rum)’ (Âli Im­rân Sû­re­si:36’dan) âyet-i ke­rî­me­si­ni oku­yu­n” de­miş­tir. 

KAPILARI BESMELE iLE KAPATIN

Câ­bir ib­ni Ab­dil­lâh (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan ri­va­yet edi­len baş­ka bir ha­dîs-i şe­rif­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:

 “Ge­ce­nin bir kıs­mı hâ­sıl ol­du­ğu ya­hut ak­şa­ma gir­di­ği­niz za­man ço­cuk­la­rı­nı­zı (dı­şa­rı çık­mak­tan) men edi­niz. Çün­kü şey­tan­lar o za­man da­ğı­lır­lar (fa­ali­ye­te ge­çer­ler). Ge­ce­den bir sa­at ge­çin­ce on­la­rı (ço­cuk­la­rı­nı­zı) sa­lı­ve­rin ve Al­lâ­h’­ın is­mi­ni zik­re­de­rek bü­tün ka­pı­la­rı ka­pa­tı­nız. Çün­kü şey­tan (bes­me­ley­le) ka­pan­mış hiç­bir ka­pı­yı aça­maz.” (Müs­lim, Eş­ri­be:12, no:5368, 6/106) Ehl-i Sün­net ule­mâ­sı bu gi­bi şey­le­rin te­vi­li­ne kaç­ma­dan, âyet-i ke­rî­me ve ha­dîs-i şe­rif­te geç­ti­ği şe­kil­de ha­ki­kat ol­du­ğu­na ina­nır­lar.

BEL­LE­Ri­Ni DOĞ­RUL­TA­MAZ­LAR

İş­te fa­iz­le uğ­ra­şan­lar, alın te­riy­le ça­lı­şıp ka­za­nan­la­rın me­sa­ile­ri­nin se­me­re­siy­le ra­hat­ça ge­çin­dik­le­rin­den dün­ya ha­ya­tın­da gev­şek­lik için­de ya­tar, ça­buk­ça uya­na­maz, ek­se­rî­si ya­tak­la­rın­da şey­tan çarp­mış gi­bi ge­ri­ne­rek, gö­zü­nü ova­la­ya­rak, sen­de­le­ye sen­de­le­ye kal­kar­lar. Ha­yat­la­rı fa­iz dü­şün­ce­siy­le de­li­ce ge­çer, düş­tük­le­ri za­man da bel­le­ri­ni doğ­rul­ta­maz­lar.

Fa­kat asıl me­se­le bu da de­ğil, bun­lar ka­rın­la­rı­nı fa­iz­le dol­dur­duk­la­rın­dan, ka­bir­le­rin­den kal­kar­ken, sa­ra­lı ve­ya de­li ha­lin­de kal­ka­cak­lar­dır. 

FAiZ Yi­YEN­LE­Ri ÇAR­PA­CAK

Ni­te­kim Avf ib­ni Mâ­lik (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rif­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:“(Hak sa­hip­le­rin­den he­lâl­lik alın­ma­dan ko­lay ko­lay) af­fe­dil­me­yen gü­nah­lar­dan sa­kın. 

(On­lar­dan bi­ri) ga­ni­met ma­lı­na hı­ya­net­lik yap­mak­tır. Her kim ga­ni­met ma­lı­na hı­ya­net­lik eder­se kı­ya­met gü­nün­de onun­la ge­lir.

(Ko­lay af­fo­lun­ma­yan di­ğer gü­nah ise) fa­iz yi­yen(in ce­rî­me­si)dir. 

Her kim fa­iz yer­se kı­ya­met gü­nün­de de­li ve çar­pıl­mış ola­rak ge­lir.”

Son­ra Ra­sû­lül­lâh (Sal­lâl­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem):

 “O kim­se­ler ki fa­iz ye­mek­te­dir­ler, on­lar (di­ril­til­dik­le­ri za­man ka­bir­le­rin­den) an­cak, şey­ta­nın ken­di­si­ni ye­re çal­mak­ta ol­du­ğu kim­se­nin (ken­di­si­ne isa­bet eden) de­li­lik (nö­be­tin)den kal­kı­şı gi­bi kal­ka­cak­lar­dı­r” (Ba­ka­ra Sû­re­si: 275’den) âyet-i ke­rî­me­si­ni oku­du. (Ta­be­râ­nî, el-Mu­‛ce­mü­’l-Ke­bîr, no:110, 18/60) 

YARDIM ET EY ĞAVS!

İffetli bir hanım Abdülkādir-i Geylânî Hazretleri’ne tâbi olup talebesi olmuştu. Talebe olmasından önce bu kadına ahlâksız bir adam âşıktı. Bu kadın dağdayken bir ihtiyâç için bir mağaraya girdiğinde o adam da ardından mağaraya girdi. Kadına yanaşıp onun namusunu kirletmek istedi. Zora düşen o kadın kaçacak, saklanacak bir yer bulamadı. Tam o sırada Ğavs-ı A‘zam’ın ismini söyleyip: “Yardım et (yetiş, imdâd) ey Ğavs! Ey insanların ve cinlerin Ğavsı, yardımcısı, yetiş! 

Yetiş ey Şeyh Muhyiddîn, yetiş ey Seyyid Abdülkādir!” deyip feryâd etti. O anda Ğavs-ı A‘zam medresede abdest alıyordu. 

MAĞARAYA DOĞRU SAVURDU

Ayaklarında tahtadan takunyalar vardı. Onları çıkarıp mağara tarafına savurdu. O ahlâksız adam, arzusuna kavuşamadan, takunyalar kafasına ulaştı ve ölünceye kadar başına vurdular. O ahlâksız ölünce takunyalar o zaman vurmayı bıraktılar. Kadın o mübârek nalinleri alıp, Hazret-i Ğavs’a getirdi ve başından geçeni anlattı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
20 Yorum
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi