Ali Osman Gündoğan

Ali Osman Gündoğan

Neden akıl?

Neden akıl?

Pazar günkü yazımda, “Felsefe ve İlahiyat Barışmalıdır” demiştim.    Yapılan yorumlar ışığında hemen söylemeliyim: Din ile ilahiyat aynı şey değildir. Din, ilahiyatın konusu içine girer ama din, ilahiyat değildir. Felsefe ve din ilişkisi farklıdır. İlahiyattan kasıt, teolojidir. Din, ilahiyat ve din felsefesi yoluyla felsefi bir bakışa muhatap olur.

Her şeyden önce ilahiyat, metafiziğin temel meseleleriyle yakından ilgili. Çünkü metafizik, bir taraftan ontolojik (varlık bilimsel) bir kutba sahip iken; diğer taraftan da, özellikle ilk sebepler ve ilk nedenlerin bilimi olması iddiası dolayısıyla en yüksek varlığın da bilimi durumunda. Bundan dolayı metafiziğin teolojik bir kutbu da var. Metafizik yani İlk Felsefe, taa Aristoteles’ten beri.

Tabiatı gereği dinin, vahye dayalı oluşu nedeniyle dogmatik bir tarafı var. Dogma, dogma olarak kaldığı müddetçe, akıl ile olan ilişkisi sorunlu hale gelir. Akıl ve iman, bu noktada karşılaşmak durumundadırlar. Bu karşılaşma dinin akıl konusu yapılmasıyla, bir bakıma ilahiyat ve din felsefesi yoluyla gerçekleştirilebilir.

Vahiy, aklın konusu olmaktan çıkarıldığı an dinin felsefe ile olan münasebeti de kesilir. Oysa vahiy, akli bir izaha da ihtiyaç duyar. Kelâm ve tefsir, dini ilimler alanı içinde kalındığı zaman bunu yaparlar. Ancak kelâm ve tefsir, dinin donup kalması ve statik hale düşmesini önlemek bakımından yeterli değillerdir. Çünkü ikisi de sadece dini kaynakları kullanırlar: Kur’an, hadis. Bunların yanında bir de, ilahiyatın tarih içerisindeki birikiminden faydalanırlar. Bundan dolayı bütünü kuşatıcı değillerdir. Bütünü kuşatıcı olmak bakımından felsefeye ihtiyaç vardır. Zira felsefe, bir şeyin aksini de düşünme yeteneğine sahiptir, insana böyle bir imkân verir ve böylece de insanı körlükten kurtarır. 

Mantık ve özellikle kıyası kullanan İslam Medeniyeti, felsefe ile yakın bir ilişki sayesinde gerçekleştiği halde bugün, mantık ve felsefe ile ilişkisini kestiği için her türlü akıldışılığın kol gezdiği bir dünya haline geldi.

Akıl ile iman arasına duvar örmek iki yola sebep olur genellikle: İnanıyorum ama açıklayamıyorum diyen imancılığa (fideizm) ya da akıl bu işlerle uğraşmaz, bunlara inanmaz, çünkü bilgi konusu yapılamayan ve bilinemeyen şeyler yoktur, Tanrı da bilginin konusu yapılamıyorsa yoktur diyen ateizme. İlkinde akıl feda edilmiştir, ikincisinde iman.

Arada bir üçüncü yol daha vardır ki, bilinezmecilik denilen Kant’ın tavrı. Tanrı’nın varlığı konusunda lehte ve aleyhte getirilen delillerin aynı yeterlilikte olması durumunda akıl sadece bilinemez der, geçer. Oysa bir konuda aklın her zaman için hem lehte hem de aleyhte aynı geçerlilikte delillere sahip olması mümkün görünmemektedir. Aslında imancılık ve ateizm, bilinemezciliğin birer sonucu olarak da düşünülebilir. Bu üç durum, akıl ile iman ilişkisinin doğru zeminini gözden kaçırmakla ortaya çıkıyor.

Oysa ne aklı imana ne de imanı akla feda etmeli. Onlar, bir madalyonun iki yüzü gibi görülmeli. Akıl, belli bir noktaya kadar bize rehberlik yapar ve öyle bir noktaya gelir ki, orada doğan boşluğun iman yoluyla kapatılmasına yine akıl izin verir. Bir bakıma iman, aklın yaptığı bir sıçramadır.

İmancılık, taklide dayalı bir imanın yeterli olduğunu düşünür. Taklide dayalı bir iman, Gazali’nin şüphesine sebep olan bir imandır.

Akıl sayesinde vahiy bilgisi, insana hitap eder hale gelir. Akıl, dindeki dini olmayan pek çok akıl dışı boş inançları temizler. Dinin rafine hale gelmesine neden olur, onu efsanelerden kurtarır. Dini, dünyadan uzaklaştıran akıldışılıklardan koruyarak, insanın beden ve ruh varlığı olarak her iki yönüne de hitap eder hale getirir.

Burada daha çok ilahiyatın felsefi bir tavır ile din meselelerine yaklaşması, yaklaşık 15. Asırdan beri içinde bulunduğumuz geleneğin kendisini yenilemesine yardımcı olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Osman Gündoğan Arşivi