Ali Osman Gündoğan

Ali Osman Gündoğan

Göçmenler…

Göçmenler…

Bir insan, yeni dünyaya gelmiş çocuğuyla birlikte bütün ailesini yanına alarak ve hepsinin hayatını tehlikeye de atarak niçin kendi vatanını, toprağını terk edip de kültürel olarak çok yabancı olduğu, dilini bilmediği, inançlarını paylaşmadığı başka ülkelere gider? İnsanda, güçlü bir yaşama iradesi vardır.

Yaşama iradesi, doğrudan hayata bağlanmış bir iradedir. Varlığımız, ölüm karşısında geriye çekilmek için her çareye başvurur. Hayatta kalmak isteği, canlı olmanın en önemli özelliğidir. Varlığımızın, mutlak olarak hayatta kalma garantisi elbette yoktur. Ancak yaşadığımız müddetçe, varlığımızın sürekli tehdit altında kalması, hayatta kalmanın ontolojik garantisini yitirmiş olmanın tedirginliği dayanılabilecek gibi değildir.

Hayatta kalmak, elbette tek başına bir amaç değildir. İnsanca ve insan haysiyetine yakışır bir biçimde hayatta kalmak, özgürlüğünü yitirmeden ve var olmanın trajik bunaltısını, yaşadığımız olaylardan ve çevremizde olup bitenlerden dolayı sürekli olarak duymadan yaşamak, insan olmanın gereği olarak sahip olduğumuz manevi yönümüzü de tehdit altında olmaktan çıkararak yaşamak temel amaçlardandır.

Avrupa yolculuğuna çıkmış olan Suriyeli, Iraklı ve daha başka pek çok ülke insanını yollara döken sebepleri yaşamadan anlamın da kolay olmadığını elbette biliyorum. Göçmen olmanın, gittiği yerde hep yabancı, garip, kimsesiz olarak kalmanın büyük bir sıkıntı kaynağı olduğunu da unutmadan ve bunu sürekli hatırda tutarak onların trajedisine bakmanın daha doğru olduğunu da biliyorum.

Bugün Suriye’den yola çıkıp Avrupa’nın herhangi bir şehrine ulaşan üç yaşındaki bir çocuk, 30 yıl sonra ne durumda olacaktır?

Anadili Arapça olduğu için bütün Arap Dünyası ile bağı olduğunu düşünecek, ataları İslam inançlarına sahip olduğu için İslam Dünyası ile ilişkili olduğunu hayal edecek, Batılı bir eğitim sürecinden geçtiği ve Batılı değerlere sahip olduğu için Avrupalı olduğunu aklından çıkarmayacak. Belki çok ünlü bir yazar olarak Fransızca ya da Almanca yazacak. Kendi kendisine, “Ben Kimim?” sorusunu sorduğunda, bunların hiçbirisi ama belki de hepsi diye cevap verecek. Ama eminim ki, kendisini böyle bir biçimde karmaşık bir kimlik varlığı haline getiren olaylara kahredecek, bu olayların müsebbiplerine lanet edecek, içinden çıkıp geldiği Doğu Dünyası ve özellikle Arap ve Müslüm Dünya hakkında vereceği kararlarda Batılı değerler açısından baktığında belki de onu bu hale getiren şeyin sadece “ilkellik” olduğunu düşünecek ve o ilkelliğe, o ilkelliği yapanlara, o ilkelliğin ortaya çıktığı dünyaya, içinde ve vicdanında hafif sızılar olsa da, lanet edecektir.

Bu çocuk, 30 yıl sonra hiçbir baltaya sap olamamış, gittiği ülkenin dilini bile tam olarak öğrenememiş, itilip-kakılmış bir durumda olduğunda ise bütün insanlıktan ve başta kendi varlığı olmak üzere bütün insanlardan nefret eder hale geldiğinde, bunlardan sorumlu insanlar olarak utancımız daha da büyüyecektir.

Tarihin pek çok döneminde olduğu gibi bugün de insanlık, kendi varlığından nefret eder hale getirdiği insanlar dolayısıyla da olsa, dünyanın yaşanmaya değer bir dünya haline doğru gitsin isteriz. Dünyanın yaşanmaya değer bir dünya haline gelmesine en büyük katkıyı, halinden memnun olan ama zevk içinde yaşayan, kendileri dışında hiçbir amacı olmayanlar değil, tam tersine ıstırap çeken insanlar yapacaktır. Tarih, onların sayesinde ilerler. Çünkü onlar değer üretir. Zira değer, mücadele ve çalışma esnasında ortaya çıkar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Osman Gündoğan Arşivi