Ali Osman Gündoğan

Ali Osman Gündoğan

Önce, ben kimin değil ben ne’yim?

Önce, ben kimin değil ben ne’yim?

He­pi­mi­zin üze­ri­ne ya­pış­mış olan eti­ket­ler var: Mil­li­yet­çi, Dev­rim­ci, Sos­ya­list, İs­lam­cı, La­ik, Ata­türk­çü, Ko­mü­nist, Ce­ma­at­çi, Mu­ha­fa­za­kâr, Li­be­ral, Türk, Kürt, Müs­lü­man, Hı­ris­ti­yan v.d.

Ken­di­mi­zi ge­nel­de bu eti­ket­ler­le ta­nım­la­ma­ya ça­lı­şı­yo­ruz. Hat­ta bu kav­ram­la­rın içe­rik­le­ri hak­kın­da açık bir gö­rüş ve bil­gi­ye sa­hip ol­ma­dan ya­pı­yo­ruz bu ta­nım­la­ma işi­ni.

Oy­sa şu so­ru­yu sor­mu­yo­ruz hiç: “Bu eti­ket­ler bi­zi ne de­re­ce ta­nım­lı­yor?”. Kim ol­du­ğu­mu­za iliş­kin so­ru, ta­nı­mı araş­tı­ran so­ru de­ğil­dir. Bu­nun için ön­ce­lik­le na­sıl bir var­lık ol­du­ğu­mu­za iliş­kin bir bil­gi ara­yı­şı­na bi­zi gö­tü­re­cek so­ru­dan ha­re­ket et­mek ge­re­ki­yor. Da­ha son­ra da, ay­nı bi­çim­de ta­nım­lan­mış olan var­lık­lar ara­sın­da ken­di­mi­zi di­ğer­le­rin­den ayı­ran ni­te­lik­le­rin ne ol­du­ğu­na geç­mek doğ­ru ola­cak­tır di­ye dü­şü­nü­yo­rum. 

Öy­ley­se “Ben Ki­mim?” so­ru­sun­dan ön­ce “Ben Ne­yim? so­ru­su­nu sor­mak da­ha an­lam­lı ve doğ­ru ol­maz mı? “Ben Ki­mim?” so­ru­su­nun ce­va­bı, kim­lik bil­gi­le­rim­le il­gi­li­dir. Oy­sa “Ben ne­yim?” so­ru­su­nun ce­va­bı, ne ol­du­ğum­la il­gi­li­dir. As­li olan da, be­nim ne ol­du­ğum­dur. Kim­li­ğim, ne ol­du­ğum sa­ye­sin­de mev­cu­di­yet ka­za­nır ve bu mev­cu­di­yet­te be­lir­gin olan ne ol­du­ğu­muz­dur ve kim­lik, ne ol­du­ğu­muz­la an­la­mı­nı bu­lur. Biz, yu­ka­rı­da say­dı­ğı­mız eti­ket­ler­den ön­ce, in­sa­nız. Di­ğer­le­ri son­ra ge­lir ve ikin­ci de­re­ce­den­dir.

 Bu­ra­da bir baş­ka so­ru gün­de­me ge­lir: İn­san ne­dir? Do­ğa bi­lim­ci­ler, an­tro­po­log­lar, din­ler, fi­lo­zof­lar in­san hak­kın­da hep ko­nu­şu­yor­lar. Hat­ta ide­olo­ji­ler bi­le. Me­se­la Mark­sist­le­rin, li­be­ral­le­rin ve bel­ki Na­zi­le­rin ken­di­le­ri­ne gö­re bir in­san an­la­yış­la­rı var. 

Ca­rell, in­san için meç­hul, di­yor; ya­ni bi­lin­me­yen ve bel­ki de bi­li­ne­me­ye­cek olan. 19. Yüz­yıl­da Schel­ler, in­san üze­ri­ne bil­gi­miz o ka­dar art­tı ki, bu­na rağ­men in­san, gü­nü­müz­de ol­du­ğu ka­dar ta­ri­hin hiç­bir dö­ne­min­de bu ka­dar prob­le­ma­tik ol­ma­dı, di­yor. Ba­na gö­re bu, şu an­la­ma ge­li­yor: Bi­yo­lo­ji, fel­se­fe, an­tro­po­lo­ji, psi­ko­lo­ji, sos­yo­lo­ji ve baş­ka bir sü­rü di­sip­lin in­san hak­kın­da her gün ye­ni ye­ni bil­gi­ler or­ta­ya koy­duk­la­rı hal­de onun kar­ma­şık­lı­ğı­nın, ne ka­dar komp­leks bir var­lık ol­du­ğu­nun da­ha bir far­kı­na va­rı­yo­ruz ve bu bil­gi bi­zi, in­sa­nın he­men her alan­da prob­lem­li olu­şuy­la da­ha ke­sin ola­rak yüz yü­ze ge­ti­ri­yor.

İn­san hak­kın­da­ki ka­fa ka­rı­şık­lı­ğı ve onun bir prob­le­ma­tik var­lık ola­rak de­ğer­len­di­ri­li­şi, önem­li öl­çü­de onun do­ğa­sı­na, özü­ne iliş­kin tar­tış­ma­la­rı­mı­za da da­ya­nı­yor. İn­sa­nı, “şu­du­r” di­ye ke­sin ola­rak ta­nım­la­ma­ya im­kân ve­re­cek bir in­san do­ğa­sı ve­ya özü fik­ri­nin ken­di­si de tar­tış­ma­lı­dır çün­kü.

İn­san hak­la­rı teo­ris­yen­le­ri, in­san hak­la­rı­nı, ev­ren­sel bir in­san do­ğa­sı­nın, za­man ve me­kân üs­tü olan bir in­sa­ni öz fik­ri­nin var­lı­ğın­da te­mel­len­di­rir­ler: İn­sa­na iliş­kin gö­rü­nüş­le­ri at­tık­tan son­ra ge­ri­de ka­lan şey. He­pi­mi­zi, in­san ola­rak ad­lan­dı­ran şey. Dik­kat eder­se­niz, bu “şe­y”, çok be­lir­siz. Pek bi­li­nen bir şey de­ğil. İn­san, bu­nun için de meç­hul.

“İn­san do­ğa­sı ve­ya bir in­san özü var mı?” tar­tış­ma­sı­na gir­me­nin bu­ra­da pek ge­re­ği yok. Biz, in­sa­na iliş­kin ta­sa­rım­la­rı­mız­da, onun ya­pıp-et­tik­le­rin­den yo­la çı­ka­rız ge­nel­de. Bun­la­ra, in­sa­nın ta­rih içe­ri­sin­de gös­ter­di­ği fe­no­men­ler di­yo­ruz. Can­lı, ko­nu­şan, gü­len, ina­nan, in­kâr eden, ih­ti­yaç­la­rı­nı kar­şı­la­yan, ölüm­lü, öl­dü­ren, kur­ban olan, iba­det eden, bi­lim-fel­se­fe-sa­nat ya­pan, dev­let ku­ran, de­ğer üre­ten, tek­nik sa­hi­bi, sa­va­şan, ba­rış ya­pan, se­ven, nef­ret eden, kâh akıl­lı kâh çıl­gın olan bir var­lık­tır in­san. Bun­la­rı da­ha da ço­ğalt­mak müm­kün. Bü­tün bu fe­no­men­ler, in­sa­nın iki yö­nü­ne işa­ret eder: Mad­di ve ma­ne­vi. Ya­ni in­san or­ga­nik bir var­lık ol­mak­la mad­di, bu or­ga­nik­li­ği aşan ey­lem­le­ri do­la­yı­sıy­la da ma­ne­vi bir var­lık. Asıl in­san oluş da, or­ga­nik ol­ma­yı aşan ma­ne­vi­lik­te­dir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Osman Gündoğan Arşivi