Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Adam, üstlendiği sorumluluk kadar adamdır

Adam, üstlendiği sorumluluk kadar adamdır

Nurettin Topçu’nun Türkiye’yi yönetmeğe talip olanlarca pek anlaşıldığı kanaatinde değilim. Topçu’nun bugünkü Türkiye sentezini ve coğrafyanın nasıl vatanlaştırılacağını gösteren milliyetçilik nazariyesi, birlik tezimizin müşahhas kaynaklarını da vermektedir. Genellikle Cumhuriyet aydını ya korkuları üzerine ya da hayali kahramanlıkları üzerine bina ettiği ve genellikle de Batı’dan kuru bir taklitçilikle kaptığı fikirler üzerine ahkâm kesmeği sever. Kendi toprağına ait fikirlerin doğrudan üreticisi olmak cesaretini ve birikimin ortaya koyamaz. 

Topçu bu bakımdan Türk düşüncesine yön veren fikir adamlarımızın en orijinalidir. Her ne kadar kendinden önce yine coğrafyayı öne çıkaran ve Anadolu esasında bir birlikteliği savunan Kemalizm’den yeni İslamcılığa ve Milliyetçiliğe kadar çeşitli fikir akımlarında yer almış kalemlerin varlığı biliniyorsa da Topçu’nun Batı’yı çözümleyerek ve fakat kendi toprağına ait orijinal bir felsefe olarak kendinden öncekileri yepyeni bir terkibe kavuşturduklarını ileri sürebiliriz. 

Günümüzde vatandaşlıktan, yeni Türk kimliği arayışlarına kadar yüksek makamlarda oturanlara birlik projeleri teklif eden akademisyenlerimizle, bu endişeyi duyarak düşünce kulübü kurmaya gayret eden asker - sivil bürokrasimiz ve bürokrat gelenekli siyasilerimiz acaba Nurettin Topçu’nun tekliflerinden, hareket felsefesinden haberdar mıydılar? 

Türkiye, son iki asırdır bir Alman düşüncesinden, Fransız ve İngiliz mekteplerinden bahsedilirken; niçin bir Türk düşüncesine sahip olmadığımız yolundaki eleştirilere kulak verir ve bu konudaki eksikliğini tamamlamayı hedef edinirse görecektir ki, böyle bir Türk düşüncesini ortaya çıkarmak ve toprağa bağlı, buraya ait ve özgün düşünceyi Topçu gibi aydınlarıyla başlatacaktır. 

Bu sayıda Topçu’nun düşünce dünyası içinde yer alan anahtar kelimelerden, fikriyatını oluşturan kavramlardan en önemlilerinden biri olan mes’uliyet (sorumluluk) kavramı üzerinde duracağız.

Hareket Kudretinin Ölçüsü: Mesuliyet

Ona göre mesuliyet, sade hareketten sonra bizi karşılayan hukûkî bir hadise değil, hareketten önce de var olan iradedir. Bu anlamda mesuliyet Topçu’da temel kavram olan hareket felsefesinin de önüne geçmektedir. Blondel’den geliştirdiği hareket felsefesinin onun düşünce dünyasındaki yeri çok geniş olmakla ve ardından gelen kimi bahislerde bu kavram başat rolü oynamaktadır. Fakat onun hareket felsefesine kattığı iradedir ki, işte onun hareketten önce de sonra da ve hareket süreci boyunca da insanı, özellikle ruhunu kuşatan mesuliyet duygusundan nemalanmaktadır. “O insanın hareket kudretinin ölçüsüdür.” İnsanın fiiliyatının belirleyici karakteri, iradî olarak içindeki Allah’ın isyanını temsil edecek biçimde mesuliyet duygusunu leit-motive yapmasıdır. Mesuliyet duygusu altında kalmak demek hareketsizliğe, teslimiyete, konformizme yani uysallığa saptırıyor insanı. Mesuliyet duygusunu iradi olarak içindeki isyan ahlakıyla terbiye ederek harekete geçirmek ise kendinden başlayarak eşyayı, çevreyi, muhiti, yaşadığı coğrafyayı, milletini, insanlığı harekete geçirme cehdini ortaya çıkarıyor. 

Topçu’da Milliyetçilik Kavramı

Mesuliyet işin sonunda karşımıza çıkan bir hukuki yaptırım, bir tehdit, bir geleneksel ceza veya yargılama ya da ahlâk ölçüsü değildir. O içimizden gelmektedir. İçimizdeki isyan ahlakından beslenmektedir. Allah’ın daha baştan ruha bahşettiği ve insanlığın en ayırd edici vasfıdır. 

“Mesuliyet iradesi, kainat nizamını hedef yaparak medeniyetlerin ve vicdanların bekçisi oluyor ve insan hayatına gerçek değerini veren de bu iradenin sonsuzluğa doğru uzanmasıdır.”

Kainat nizamını hedef yapmak bir küresel hedefin varlığını açıklamaktadır. Bu ilay-ı kelimetullah için nizam-ı âlem dâvasıdır ama her halde bu ifadenin künhüne varabilmek için biraz estetize edilmiş ve müşahhaslaştırılmış kendi çağıyla ve çevresiyle buluşturulmuş olması lâzım gelir. 

Topçu’nun milliyetçiliği medeniyetinin farkına varmış ve bunu milletine taşımış olmanın vicdanıdır. 

İki sapkın siyaseti ana gövdede yeniden buluştur cehdi taşıyan büyük birlik siyaseti, hem bu topraklardan ilhamını alarak ve yine kendi soyutlamasını eşyaya bu çevrede oturtarak özgün terkibini yaratmaktadır. Bu sapmalar Türkçü ve İslamcı siyaset sapmalarıdır ki, ne Türkçü, ne de İslamcı sivil fikirlerle bir kavgası yoktur. Milletin birlik projesi yolunda mayasında taşıdığı ilhamın ucuz siyasetlerle yine milletin hayatına zarar verecek biçimde iğdiş edilmesi, kutsalların ucuz siyasetleri aşkına kullanılması asıl meseledir ve bunlara fırsat vermemek üzere bunların yine bu topraklardan ve milletin vicdanından beslenerek has terkibine ulaştırılması gereği vardır. E bu aynı zamanda zorunluluktur. Bu gerek ve şart istikametinde mesuliyet, birlik projemize hayatiyet kazandırmak için girişilecek hamlelerin, başka somut projelerin, kalkınma programlarının ve diğer tekliflerimizin de başında gelmektedir.

Mesuliyet hareket felsefemizin başında ve sonunda iradi olarak yer almaktadır. 

“Medeniyet ve milletleri yıkmak isteyenler, millet çocuklarının ebediliğe doğru ilerleyen tarihî akışları üzerinde sahip oldukları mesuliyet iradesini ortadan kaldırıyorlar.”

Zilliyet Mukadder, Ama...

Bugün yaşadığımız herc ü mercin sebebi budur. Mesuliyet ortadan kalktığı için günlük korkular, saçma sapan bir kamu baskısı ve cezalandırılma beklentisi onun yerini alıyor. İnsanlar “oyum boşa gitmesin” duygusuyla en büyük bir mesuliyetsizlik (sorumsuzluk) örneği gösteriyorlar. Halbuki içindeki isyan ahlakı, Allah’ın onun içindeki hareketi, ruhunun iştiyakı ona sade kendinden başlayarak eşyaya ve bütün külli olana erişme iradesi veriyor. O bu iradeyi terkederek küçük ve basit hesapların bataklığında boğuluyor ve tekrar tekrar düştüğü ahval içinde haykırıyor:

“Ben bu hale nasıl geldim?”

Oysa biz istemesek hiç zelîl olur muyduk? Biz istedik Allah da bize verdi. Bu gayet açık. Çünkü ol deyince olduran irade aynı zamanda tabiatı, eşyayı, çevreyi o istikamette, mesuliyet istikametinde yansıtmaktadır. Hâlinde bir değişiklik bulunmayan toplumların bu yüzden yine yüksek iradenin eseri olarak durumlarında da bir değişikliğin meydana gelmeyeceği gayet açıktır.

Mesuliyet iradesi ortadan kaldırılan nesillerin medeniyetleri yani bizatihi kendi varlık  gerekçeleri üzerine yapılan saldırıdan haberdar olmaları beklenemez. Medeniyetini unutmuş, idrakine varamamış toplumların başka bir medeniyete intikalleri söz konusu olabilir ama bu neredeyse eskiden bir medeniyet sahibi olanlar için imkansızdır. Onları sade bir kültürsüzlük ortamı beklemektedir ve büyük bir gafletle kültür ile medeniyet ayrımı yaparak mankurdlaşmaları mukadderdir. Artık mesuliyetsiz nesiller, toplumlar hiçbir şey değillerdir. Belki kendi medeniyetlerinin üzeri küllerle örtülüdür ve bir çağ beklemektedir; fakat onların mesuliyet iradesine sahip olarak herekete geçecekleri zamana kadar gafletle çok büyük tarihî yaralar almaları nasıl önlenebilir ki?

“Külli olan, yani bütün hakkında sahip olduğumuz mesuliyet iradesi, her yıkılan varlık karşısında bizi merhametle dolduruyor ve merhamet bizi, nefsimizin bile istihkar ve telefi sınırlarına kadar götüren hareketlere sürüklüyor. Bu hâl, bu ahlâk hamlesine doğru gidiş, ruh yapısında taklidin hâkim bulunduğu insanlarda meydana gelmiyor. Bu taklitten kurtularak bilgileri itikad karakterini kazanmış insanların ruhî gidişidir.”

Medeniyetimizin farkına varılması yolunda ruh yapısının büyük ehemmiyeti var. İsyan ahlakının ve içindeki hareket felsefesinin, yani küllî olanın farkına varacak bir ruh yapısı isteniyor. Bilgi itikad karakteri kazanacak ve bu sürekli olacak. Bu sürekli hareketin kaynağı işte mesuliyet iradesidir. 

Bu yüzden mesuliyet duyanlar, kendilerini tarihe, millete, Allah’a karşı sorumlu hissedenler taklitten kurtularak ama harekete geçirici bir isyan ahlakına dayanarak eşyayı nizama sokma cehdini ortaya koyacaklardır. Bu cehdin bugünkü adresi gayet açıktır: 

Mes’ulİyetten Mefkûreye

Bu eşyaya teslim olmadan, ama onu tahlil ederek ve sezgi haliyle onunla temas kurarak ama ona hakim olacak iradeyi de ortaya koyarak itikadını imana dönüştürmüş ve insanı çevresiyle çağcıl kaabiliyetiyle buluşturup içindeki isyan ahlakının hizmetine sokacak ve bu toprağa ait, somut birlik projesini gerçekleştirecek olan ve kendi eliyle kendini ve eşyayı değiştirecek olan büyük birlik Projesidir (mümkün olabilen büyüklükte bir birlik ama çekirdeği Anadolu’yu merkez alan bir büyük birlik)ve onun temsil ettiği mefkûredir. 

Mesuliyet davasının bir mefkûresi yani bir ülküsü vardır ve bu anlamdaki gerçek ülkücülüğün yani medeniyet dirilişçiliğinin adresi teorik olarak vuzuha kavuşmuştur. Şimdi itikad, iman ve irade erleri taklittten sıyrılarak bilgilerini itikad haline getirmeli ve iki sapkınlığa karşı bugünün gerçek terkibini peşine takmalıdır. Yani bir ismin, bir partinin, bir derneğin, bir kulübün değil teorik bazda doğru olan adresi kendi içindeki isyan ahlakının peşine takmalıdır. Bu demektir ki, artık ondan bağımsız değildir ve onun mesuliyetini kendi mesuliyetiyle buluşturmaktadır. 

Günümüzde bu mefluç halimize isyan taşıyan varlıklar, fertler, partiler, görüşler kendi içindeki isyanla buluşamıyor. Hep bölünmüş siyasetler, bölünmüş iradeler, bölünmüş fikirler sergiliyorlar.

“İlahi iradeden ayrılan isyan, ruhî tekâmüle uygun olmayarak, insanı bilâkis bölüyor, kendini yine kendinden ayırıyor. Stirner’in anarşizmi, Rousseau’nun meflûç ferdiyetçiliği ve Schopenhaur’ın âkıbetsiz benbinliği, bizim anladığımız mânada, mesuliyet iradesinden fışkıran, iman kaynaklarından hayat alan ve nihayet ilahî varlıkla birleşmek hamlelerinin ifadesi olan isyanın tam zıddıdırlar. Biz ferdi bu yıkıcı isyanlardan kurtararak, hem içtimaî uysallığın ve hem anarşist ferdiyetçiliğin, hem cemiyetin, hem Allah’sız varlığın üstüne yükselteceğiz.”

Meflûç ferdiyetçilği, âkıbetsiz benbinliği ve anarşizmi bugün temsil eden yarı buçuk isyanları birer birer işaret etmek ve bugünkü Türkiye’de karşılıklarını açıklamak durumunda değiliz. Fakat açık olan bir gerçek vardır ki, esas bölünme işte bu gerçek isyan ahlâkından kaçmakla olmaktadır.  

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi