Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Devlet’e Hoşgörü Bir Yere Kadar

Devlet’e Hoşgörü Bir Yere Kadar

Erzurum’a ailesiyle Kayınbabasını ziyarete gidip görev yaptığı Şanlıurfa’ya dönerken PKK’nın kimlik kontrolü yaptığı sırada polis olduğu ortaya çıkan Sedat Yabalak, PKK tarafından dağa kaçırıldı. Eşi Burcu Yabalak’ın gözleri önünde alıkonan polis memurunun âkıbeti meçhûl… Eşinin ne hallerde olduğunu tasavvur edebiliyor musunuz?

Buna benzer olaylar hayli fazla…

Lice’de böyle onlarca olay oldu. Bölücü terör örgütünün el koyduğu şehirlerde zaten asayiş de adalet de onlardan soruluyor. Devlet kendini çekmiş durumda…

Bunun “analar ağlamasın” sloganıyla tertiplenen çözüm sürecinin bir devamı olduğu psikolojisi hâkim…

Devlet nasıl olsa er geç hâkimiyetini tesis eder ve eğer silah bırakılıp mecliste siyaset yapmanın ötesinde bir talepleri olursa artık bunun da iyi niyet eseri olmadığı anlaşılır diye halkta bir beklenti bulunmaktaydı. 

En son bir uzman çavuş, bir astsubay ve Malazgirt Jandarma Komutanı şehir içindeki hain tuzaklarla öldürüldü.

Tuzak da değil.

Örgüt ele geçirdiği şehirlerde tuzak filan kurmuyor. Bilakis onlar gündüz gözü ellerinde kaleşnikoflarla geziyorlar. Sözde asayişi sağlıyorlar.

Öteden beri adalet bile dağıtıyorlar. Yerelde mahkemeler örgütün mahkemeleri.

TC’nin mahkemeleri oralarda geçersiz.

Birisi mesaj atmış…

Tweet mesajı.

Diyor ki:

“Herifçioğlu Lice’de güpegündüz adam kaçırıyor, öldürüyor. Sen Kandil’i bombalıyorsun.

Kim inanır?”

Gerçekten tuhaf değil mi?

Önce Dışardaki Vesayet Temizlenecek Sonra İçerde Diyalog

Örgüt meclisin içinde 80 milletvekili ile temsil ediliyor. Öteden beri örgütün İmralı’daki şefiyle sözüm ona pazarlık ediyorsun. Örgüt ileri gelenleri ile istihbarat ileri gelenleri çözüm sürecini yürütüyorlar; sonra da kalkıp yurt dışındaki kampları bombalayarak PKK ile mücadele ediyorsun. Örgüt şehirleri ele geçirmiş gün ortasında kimlik soruyor.

Örgütün mahkemeleri devletin mahkemelerinden daha geçerli oralarda… Sen buralarda askeri strateji yürütüyorsun.

Aklımıza şu geliyor ister istemez.

“Türkiye’deki piyonlarıyla uğraşmak yerine örgütün Kandil ve diğer kamplarını yerle bir ederim; bütün o karanlık mahfilleri yıkarım, HDP’yi bile Barzani’nin de tenkit ettiği gibi rahat bırakmayan sivil siyaset ile temsil fırsatını yok eden ve sınırsız tolerans gösteren TC’ye silahlanmayı bırakma noktasında hiçbir işaret vermeyen bebek katili cinayet şebekesi örgütün beynini tamamen ortadan kaldırırım; ondan sonra içerdeki piyonlarla uğraşır ve eğer sivil siyaset kendi önünü açmada üstündeki vesayetten kurtulduktan sonra bir karar verecekse, o zaman da onlarla doğru dürüst bir diyalog zemini bulurum.”

Eğer hesap böyleyse bir diyeceğimiz olamaz.

Yani kampları bombalıyorum diye yine dışarıdaki piyonların yatakhanelerine rastgele, her biri birkaç on bin dolara mal olan fişekler yağdırılıyorsa, kampları bombalıyorum diye girintili çıkıntılı topoğrafya tarumar ediliyorsa bir anlamı yok elbette.

Örgüt Türkiye’nin önemli bir kısmında hükmünü geçirecek, orada devlet olmayacak, güpegündüz devletin askeri, polisi kaçırılacak yahut şehit edilecek; sen de PKK inlerini vuruyorum diye tafra atacaksın.

Bu kabul edilebilir bir şey değildir.

Ne IŞİD üstünde, ne PKK üstünde gösterilen irade için bir spekülasyona izin verilebilir.

Artık ülkenin ve Türk milletinin bu konuda tahammül göstermeyeceği açıktır.

“Analar ağlamasın!” eyvallah..

“Analar ağlamasın”… ama şimdi eskiye oranla daha vahim bir durum var ve şimdi analar iki defa ağlıyor.

Hem kaybolan yıllara…

Hem onun “iki taraftan da gencecik evlatlar ölmesin” beklentisinin boşa çıkarılmasına…

Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe

Artık bu kararlılıktan devlet geri dönemez. Uluslararası camia açısından da ehven bir durum vardır.

“Türkiye birkaç cephede savaşmasın” yaygarası bölücü terörist örgüte arka çıkmadır.

Nitekim Suriye’de bir Kürt devleti (yani İkinci İsrail) kurulmasını talep etmeye kadar varan bu yaygara Türk medyasının da kirlilikten arınması gerektiğinin işaretidir.

Ülke bir savaştadır ve arkadan bir sürü hain kol gezmektedir.

Yok “Irak’taki gibi bir Kürt devleti oluşumuna Suriye’de niçin izin vermiyormuşuz” filan…

Bunları profesör yapan okul hangisi ise o okulların kapatılması gerekir.

Bunlara köşe veren gazete patronlarının hangi istihbarat örgütleriyle bağlantısı varsa ortaya çıkarılmalıdır.

Mücadele bütün satıhta devam etmelidir.

Önce IŞİD belası için bütün müslümanlara farz olan bir işe girişilmelidir. “Emri bil maruf nehyanil münker.”

İslâm’ın esenlik ve estetik bir hayat anlayışı olduğu anlatılmalıdır. Sanatın ve ilmin önü açılmalıdır. İslâm’ı bir ‘maneviyat sermayesi’ olarak kullanan ve kapitalizme hizmetten başka bir anlayışa göğsünde yer vermeyen zihniyet de artık deşifre edilmelidir.

 İpliği pazara çıkarılmalıdır.

Sonra David Phillips ve Henri Barkey’in temasta olduğu bütün işbirlikçiler tutuklanmalıdır.

Bölücü terör örgütünün İmralı dışındaki bütün kampları ve milletvekillerine bile tahakküm eden liderleri yok edilmelidir. HDP’ye, üstündeki vesayeti ortadan kaldırması noktasında yardımcı olunmalıdır.

Yok, vesayet ortadan kaldırılırken “gönüllü kölelikten kurtulma arzusu göstermiyorlarsa” da terör örgütünün uzantısı muamelesi yapılmalıdır.

Bütün terör örgütleri öyle bir sille yemelidir ki bir daha bellerini doğrultamamalıdır.

İşte o zaman anlarım ben ve bana tweet atan arkadaşım.

Lice’deki piyonla uğraşmıyor bu devlet ve bir müddet örgütün dışarıdaki beynini yok etmeye çalışıyor, demek ki, derim…

Ama bu olmazsa, bu devletin de, ortaya konan senaryoda figüran olduğu vehmi geçerli olur.

O zaman da deriz ki: 

Ya devlet başa…

Ya kuzgun leşe…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi