Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Muzaffer Akgün’ün Vefatı Üstüne

Muzaffer Akgün’ün Vefatı Üstüne

eşke kadınlar susmasa…

Hele Muzaffer Akgün gibi sesler hiç susmasa…

Babam çok severek dinlerdi türkülerini… Ben de sanat müziğini daha çok sevmeme rağmen onun dinlediği türküleri özenle dinlerdim.

Hele “şu uzun gecenin gecesi olsam, sılada bir evin bacası olsam” diye başlayan türkü…

Sonra “Kışlalar Doldu Bugün”, “Boş Beşik”, “Yine Gam Yükünün Kervanı Geldi”, “Eledim Eledim”, “Hastane Önünde İncir Ağacı” ve “Köprüden Geçti Gelin” türküleri onun sesinde bir başka ruh zenginliği verirdi insana…

“Türkü” derdi Muzaffer Akgün, “Türk’ün içten gelen sesidir.”

“Türkü Türk’ün kendisidir.”

Muzaffer Akgün’ü kaybettik. Rahmet-i Rahmana kavuştu. 

Fakat bu sesler geçen zamana nispetle daha çok aranır olacak.

Onu dinlerken dediği gibi yaşadıklarımızı dile getiren nameler arasından kendimizi buluyorduk. Babam onu dinlerken dalar giderdi. Yaşadıklarını hatırlardı belki… 

“Ay Karanlık”ı dinlerken kim bilir aklından neler geçerdi.

Yüce dağ başında yanar bir ışık…

Munzur dağından hep atlılar inerdi…

Rüyalarını süslerdi, ya da bölerdi…

Senin attığın oklar doruğuna değerdi…

Ya “harman yeri sürseler”…

Türküler buram buram Anadolu kokar. Türk’ün hasletini, hasretini anlatır… Sıla özlemini, gurbet çilesini…

Türküler sevdasıdır Türk’ün sevdası, umudu, kahrı…

Türkü analardan birini daha uğurladık…

Genç kızlarımız türkü bilirler mi, söylerler mi? Analar, ana olmaya namzet kızlarımız ninni bilirler mi? O Boş Beşik’teki “nennni nenni” söylemini beceremeyen kızların mayayı koyduğumuz yeri bulması mümkün değildir.

Mayayı tutturamayan analar ise soysuz nesiller yetiştirir. 

Ana dediğin ninni bilir söyler, ana dediğin türkü bilir söyler, ana dediğin masal bilir anlatır çocuklarına…

Bugünkü terör batağının bir sebebi de nameyi, ninniyi, masalı unutmaktan ve unutturmaktan geçer.

Mhp İle Koalisyon

Baştan beri Ahmet Davutoğlu’nun MHP ile koalisyona daha sıcak baktığını biliyorduk. Birkaç yazımda bununla ilgili tespitlerimi ortaya koymuştum. Her ne kadar CHP ile yani iki önde gelen ve diğerlerine göre daha çok oy almış tarafların tıpkı ALMANYA’DAKİ gibi bir koalisyon hükümeti gerçekleştirmeleri mümkün ve Türkiye şartlarında da geçerli olmasına rağmen Ak Parti ile MHP’nin hükümet olması yolunda ilginç bir şekilde şartlar elverir hale geldi.

MHP hiçbir koalisyon modelinde olmadığını ısrarla vurgulasa da, bir azınlık hükümetine de destek olmayacağını açıklasa da; son tahlilde, memleketin içinde bulunduğu ahvalin ve kendi oy tabanının talepleri istikametinde sorumluluktan kaçamayacağını da biliyoruz. Ayrıca MHP herhalde bir seçim hükümetine, bir milli hükümete yani HDP’nin de içine bakan sokacağı bir hükümet modeline sıcak bakmayacaktır. Dolayısıyla Ak Parti ile hükümet kurmaya sonunda yanaşacak ve Meclis başkanlığı seçiminde oluğu gibi kendinden beklenmeyeni yapıyormuş gibi addedilse bile birçok mahfilde; gerçekte geleneksel çizgisine uygun bir yaklaşım sergileyecektir. 

Birkaç gündür yorumcular CHP ile hükümet modelini daha çok Sayın Davutoğlu’nun istediğini, MHP’li kısa dönem modelini ise Sayın Cumhurbaşkanının zorladığını ifade ediyorlar.

Oysa baştan beridir Sayın Davutoğlu partisinin çoğunluğunun görüşünde olduğunu hiç saklamadı ki…

Yani MHP ile hükümet modeline Sayın Başbakan daha yakın duruyordu hep…

Nedense Saray ile Başbakanlık arasında koalisyon modeli açısından bir çelişki olduğu varsayıldı…

Şimdi tebellür etti ki MHP hükümetten kaçamayacaktır ve Akparti ile koalisyona memur olacaktır.

Siyaset böyle işte…

Baştan beri yapması gerekenler ne varsa, memleketi haylice hırpaladıktan sonra yapıvermiyorlar mı?

Buna da ince siyaset demiyorlar mı?

Siyasi Ahlak İle Basın Ahlakının Arasındaki Regresyon Analizi

Çapraz ilişki mi vardır, doğrudan ilişki mi? Birbirlerini nasıl etkilerler?

Siyaset bozulunca mı basın ahlakı bozulur, basın ahlakı bozulunca mı siyaset bozulur? 

Cemaat ile mücadele öncesinde hocaya laf söyletmeyen basın mensupları karşıtlık dönemi başlayınca demediklerini bırakmadılar. Sonradan baktık ki, türlü hakaretler sıralayanlar meğerse hocanın elini birkaç kez öpmüşler, kimi de öpmeye bile kıyamamış…

Aman Allahım, meğerse ne kin büyütmüşler içlerinde?..

Çözüm süreci, barış marış derken de aynı lakırdı…

Geçenlerde gazetenin birisi bir kısım gazetecilerin ve politikacıların çözüm süreci yürürlükteyken söylediklerini ve yazdıklarını sıraladı…

Neler yok neler…

Apo’yu alayu valayla pohpohlayanlar mı dersiniz, artık Ergenekon Terör Örgütü olmadığı için Kürtler arasında provokasyon da olmadığından dem vuranlar mı dersiniz, şimdilerde paralel yapının benzeri tezgahlar çevirdiklerini ileri sürenler mi…

Hadi diyelim bir tarafın var ve onu ısrarla savunman icap ediyor. Pekala niçin birkaç ay bile üzerinden geçmeden görüş değiştiriyorsun? Bir söylediğin bir söylediğini, bir yazdığın bir yazdığını tutmuyor.

Bu ne ilkesizlik. Ne kemiksizlik…

Omurgasızlık…

İnsanda biraz omurgalı duruş iyidir, hepten omurgasız olunca insan bile, sökülüp atılan bağırsaklara benziyor mezbahalardaki…

Yahu hiç merak etmezler mi, birileri yazdıklarını biriktiriyordur, bir yerlerde söyledikleri zaptedilmiştir ve bir gün gelir yüzlerine vurulur?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi