Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Kaçan Savcıların Arkasından Dökülenler…

Kaçan Savcıların Arkasından Dökülenler…

ADALETİN BU MU DÜNYA?

Savcılar yurt dışına kaçtılar.

Ülkede adalet yok mu?

Savcılar niye yurt dışına kaçar?

Ya suçlu olduklarını bildiklerinden, adaletin haklarında ne hüküm vereceğini tahmin ettiklerinden; yahut da adalete güvenmediklerinden, ömürlerini karartacak hükümlerin peş peşe geleceğinden emin olduklarından…

Vahit Hoca hukukçu hem de cezacı…

Gazetemizde yazdığı yazıda şöyle diyor:

“Yargı mekanizmasının içinde görev yapanlar, adalet sisteminin işleyişini yakından bilirler. Adaletin adaletsizliklerine en yakından şahit olanlar adalet çarkının işleyişinde görev alanlardır. Hâkim, savcı, avukat ve hukuk bilimi insanlarında yargı mekanizmasının adalet dağıtabilme kapasitesi olduğuna inanç çok düşük seviyededir.”

Vahit Bıçak, Bahri Öztürk’ten alıntılayarak savcılık müessesinin kaldırılması ile bir tek savcı ve ailelerinin etkileneceğini, hukuka halel gelmeyeceğini belirtiyor. 

“Savcılık kurumunu biz keşfetmedik. Fransa’dan ithal ettik. Savcıların hem lehe hem aleyhe delilleri toplamakla yükümlü oldukları hukuk kitaplarını süsleyen fiyakalı ifadeler olmaktan öte geçemedi.”

Savcıların hiçbir delile dayanmadan iddianame düzenlemelerini de eleştiriyor Bıçak.

Takipsizlik kararı verme sorumluluğu alamadıklarını işaret ediyor.

Bu benim de başıma gelmişti.

28 Şubat demleriydi.

Herkes süt limandı. 

Bir tek Muhsin Yazıcıoğlu “Türkiye İran olmaz, Suriye’de yaptırmayız” diyerek büyük bir oyunu bozuyor ve “millete çevrilen namluya selam durmam” sözü ile de tarihî bir rol üstleniyordu.

Ben de Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı sıfatıyla ekranlarda konuşuyor, açıklamalar yapıyordum. Bir keresinde “postmodern darbeyi” deşifre ettim. İpliğini pazara çıkardım. Ekranlarda, “Omzu kalabalıklar benden daha vatansever olamazlar” dediğimi hatırlıyorum. Asker siyaset ilişkisine değinip 12 Eylül darbesini eleştirdikten sonra, “12 Eylül gibi bir darbe yapamayacaklarından örtülü bir darbe geliştirildiğini” söyledim. O zamanlar şimdi piyasada pek fazla arz-ı endam eden ‘İslamcı havuzuna daldırılıp gül rengine boyandırılmış-liboşlar’ yoktu. Yani ya süreci besliyorlar, ya da köşe bucak sinmiş vaziyette idiler.

Dönemin kudretli paşası Çevik Bir beni mahkemeye verdi. 

Bizzat kendi imzasıyla: Genelkurmay 2. Başkanı sıfatıyla…

Mahkemeye talimat gibi bir yazıydı.

Savcı Çevik Bir imzalı yazıyı bana gösterdi. Hem ‘Türk milletine hakaretten, hem orduya hakaretten’ yargılanmamı talep ediyor, üstelik ilgili maddeleri de hatırlatıyordu. 

Savcı, bazı klasörleri önüme koyarak dedi ki: “merak etmeyin, adam hain devlet demiş, beraat etmiş.” Demek istiyor ki: “Mahkeme sizi de beraat ettirir.” Ben de dedim ki: “o zaman soruşturmaya yer olmadığına karar verin.” 

İşte o zaman takke düştü, kel göründü: 

El cevap: “emir yüksek yerden.”

O sırada Çevik Bir’in bir buçuk sayfalı talimatnamesini gösteriyordu.

Şimdi de, bundan önce de talimatla iş gören savcılarımız varsa ve bu bizzat hukuk profesörlerinin itirafları ile yakınen tespit ve tahlil edilmişse hukuk sistemimizde, adalet anlayışımızda bir sıkı reforma ihtiyaç olduğu açık değil mi?

O neydi fırtına gibi esiyordu Savcı…

Ben o zamanlar da tenkit etmiştim Zekeriya’yı… 

Bu arkadaş zaten hangi dosyayı tekemmül ettirmişti ki daha evvel?

Belli ki sırtı sıvazlanmıştı…

Kimdi sırtını sıvazlayanlar?

Daha evvel bir başçavuşun bile karşısında nasıl bir davranış modunda olduklarını bildiklerimizin öyle generalleri evlerinden toparlayarak burnunu sürtmeleri nasıl bir cesaretti?

Bunlar o meşhur İtalyan savcısı mı idiler ki?

Ve bir rüya bitti. 

Biz de bağımsız sadece adaletin izini süren bir parlak savcı ortaya çıkmayacaktı.

Zekeriya Öz masalının foyasının ortaya çıkması, bunun kanıtı oldu.

Danışıklı dövüşmüş hepsi…

Al gülüm ver gülüm imiş…

Öyle olmasaydı gerçek darbeciler ortaya çıkarılırdı. 

Devamında da sadece yeni bir kumpasın müddei olunmazdı.

Yolsuzluk yapanların topyekün üstüne gidilirdi.

Siz hiç İstanbul’da ev basan savcının Ankara’da ev bastığını gördünüz mü?

Oradaki odalara sığmayan dolarları, Avroları, altınları bulup çıkaran niye yok?

Vahit Bıçak, savcılık müessesenin kaldırılmasıyla adalet ve hukuk talep edenlerin pek bir şey kaybetmeyecekleri kanaatini paylaşmış bizlerle…

Ben daha ileri gitmek istiyorum ve bakanlıklar kapatılsa güya üzerlerine aldıkları vazifenin ifasında zerre-i miktar gecikme, boş verme, erteleme olmaz. İşler daha iyi yürütülür. Daha doğrusu kendiliğinden yürür. 

Evet, devlet denen kurum eskimiştir.

Tazelenmeye ihtiyacı var.

Bak gördünüz, hükümetsiz de oluyormuş…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi