Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Sayın başbakan'a mektup

Sayın başbakan'a mektup

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Yeniden Yazılmalı

Başbakan BM Genel Kurulu’nda konuşacak.

Birleşmiş Milletler 70. Genel Kurulu ABD’nin New York kentinde yapılacak. Obama’nın ev sahipliğinde düzenlenecek toplantıda Terörizm ile Mücadele Zirvesi de olacakmış.

Davutoğlu bu zirvede konuşacakmış.

Sayın Başbakan bu konuşmasında göçmenlerle ilgili de bir şeyler söyleyeceğini kamuoyuna bildirmişti.

Ne zaman mı?

Edirne’ye dayanan mültecilerle yaptığı görüşmede… Göçmen meselesi etrafında öteden beri farklı şeyler yazıyorum, hiçbir devletlünün bugüne kadar bu görüşlerimden etkilendiğini görmedim.

Ne yapıyorlarsa hep aynısını yapıyorlar. Yaratıcı bir zekâ kırıntısı yok maalesef…Kilis’teki kampı ziyaret etmiştim. Elli bine dayanmıştı o zaman.

Fakat üç milyonu bulacağını ve bunun da büyük bir tehdit olduğu konusunda uyarılarımı yapmıştım.

Demiştim ki; “Nostrodamus beş yüz yıl önce kehanette bulundu. Üç milyon kara adam güneyden ve doğudan Avrupa’yı istila edecek. Avrupa bu korku ve tehdit algısı üzerinden güvenlik stratejileri geliştiriyor. 

O yüzden göçmen meselesi AB Konseyi’nin birinci problemidir. Türkiye’yi de kaçınılmaz göç dalgasını emen bir uluslararası göçmen kampı olarak tasavvur ediyorlar. Türkiye ise bu kozunu kullanmalıdır. Hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizde hayır vardır…”

O yüzden elli bin iken tedbir almalı ve göçmen kozumuzu Batı’ya karşı kullanmalı idik. Ama aynı sıralarda ne yazık ki Türkiye AB’nin baskısıyla Göçmen İade Anlaşması imzaladı. İçeriye de Kolay Vize Anlaşması diye yutturdu. Elli bin iken bazı operasyonel ve stratejik yaklaşımlar gerçekleştirseydik Avrupa da kendisine gelecek ve sorumluluğu olduğu savaşlardan ötürü bu kadar fütursuz olamayacaktı. En azından göçmen sorununda yardımcı gözükecekti.

Eğer benim dediğimi devlet yapsaydı, bugün Türkiye üç milyon göçmenle boğuşuyor olmayacaktı.

Ensar ile muhacir yaklaşımı elbette ki ilk zamanlar iyi bir söylemdi.

Fakat sadece söylemdi işte…

Bu mesele uluslararası camianın da elini taşın altına koymasını gerektiren boyutlar içeriyordu, fakat devlet aklı sadece TOKİ bazlı düşünebiliyordu.

Kilis’teki kamp Edirne’ye kurulsaydı; her gece üç bin göçmen de Avrupa’ya salimen geçseydi bugünkü yıpratıcı boyutlara bu mesele ulaşmayacaktı.

İster istemez Avrupa daha evvel elini taşın altına koyacaktı. Türkiye’nin uluslararası göçmen kampı olmasında seyirci kalmayacaktı belki…

Türkiye bu şer gibi görünen meseleyi hayra tebdil edebilirdi.

Eline büyük bir koz geçmişti.

AB ile müzakereleri baştan beri takip ediyorum, ayrıca da Türkiye’nin ilk AB uzmanlarından biriyim. Doktora tezim de AB ile alakalı…

Müzakerelerin uyum politikası çerçevesinde yürütülmesi kadar absürd bir şey yoktu. Türkiye istediği kadar ekonomik ve sosyal tedbirleri yerine getirsin sonuçta karşısına birkaç madde sıralanıyordu.

Diyelim gıdalarda şeker katkı oranlarının azaltılmasını teati ediyorsunuz; ilk yirmi madde yerinde ve insan sağlığı açısından uygulanması gerekiyor ve ekonomik açıdan da ehem-mühim çerçevesinde bir mesele, fakat son madde hiç de AB’nin derdinin uyum muyum olmadığını anlıyordunuz. AB’nin derdinin üzüm yemek değil bağcı dövmek olduğunu kavrıyordunuz.

Ya Kürt sorunu, ya Ermeni sorunu yahut Kıbrıs sorunu önünüze konuyordu.

Ağzınızla kuş tutsanız, yahu balkan ülkeleri bizden de mi uyumlu idi diyorsunuz, yok ‘Nuh diyorlar peygamber demiyorlar (idi)…’

Asıl mesele bu adamlarla müzakerelerde elinizdeki kozu konuşturabilmekten geçtiğini ne yazık ki bürokrasimiz de siyaset dünyamız da kavramış değiller.

Kavrandığında zaten hemen hizaya geliyorlar. Bu zaman zaman olmadı da değil… Şimdi Davutoğlu BM Genel Kurulu’nda konuşacak.

Göçmen meselesine de parmak basacak. Sayın Başbakanım,

Sizden istirham ediyorum, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni gündeme getirin. “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi eskimiştir.

Yenilenmesi lazımdır” deyin. Deyin ki insanlığa, “küreselleşme kaçınılmaz bir süreçtir. Biz de bunun idrakindeyiz. Küreselleşme ne demek?

Bilginin serbest dolaşımı demek.. Artık insanlık bilgiye erişimde engel tanımıyor. Ne demek?

Paranın serbest dolaşımı demek.. Artık sermaye yatırım için sınır tanımıyor. Bu da ehven bir şey…

Tamam da bütün bunlar kimin için?

Bilgi de para da insan için değil mi?

İnsan niçin serbest dolaşamıyor?

İnsanın seyahat özgürlüğü kısıtlanamaz. İnsanın seyahat özgürlüğünün önündeki bütün engeller bugünden itibaren kaldırılsın.”

Bunları deyin lütfen…

Bir insan makamı var, parası var diye vize niye alsın yahu?

Bir insan az parayla seyahat ediyor diye niçin kaçak göçmen yaftası yesin. Niçin böyle bir damga vuruyor bir kısım insanlar diğer insanlara?

Ayrıca savaşı onlar mı çıkardı?

Savaştan kaçan insanların can ve mal güvenlikleri nerede?

Bıraktım mal güvenliği yaşamaya hakları yok mu o insanların?

“Türkiye bugünden itibaren bütün sınırlarını açacak” deyin.

“Doğudan bütün insanlığı özgür dünyaya davet ediyor” deyin…

“Üç yüz yıldır haksız rekabet sonucu(hadi sömürgecilik demeyelim) elde ettiğiniz refah düzeyini paylaşmak istemiyorsunuz, bütün hıncınız bundan”, deyin.

Macar kameramandan bahsedin mesela… “Bu mu insanlık?” deyin.

“Türkiye üç milyon mülteciye kucak açarken siz yüz bin mülteciyi dövdünüz, sınırlarda öldürdünüz, çelme taktınız, yere düşürdünüz” deyin.

“İnsanlığı Avrupa yere düşürmüştür” deyin. “Tamam, suç bizde…” deyin.

“Biz İslâm’ı yeterince doğru idrak edemedik. Hep de kötü yönetimler, rüşvetler, yolsuzluklar, yoksulluklar, katliamlar, kan içicilikler İslam âleminde deyin. Köktencilik, tarihi mirasa bile saldırı bizde deyin.

İslâm’ı IŞİD gibi algılamanın önünü rehavetimizle ve Kalvinist heveslerimizle açtık” deyin.

“Utanıyoruz!” deyin.

“Ama siz de lütfen suçunuzu kabul edin ve siz de utanın” deyin. “O lüzumsuz korkularınızla, İslâm’ın içine sokmaya çalıştığınız fitne bakın bütün çağı tendit etmeye başladı. İslâm’ın - Müslümanın fabrika ayarlarına dönmesi gerektiğini ve bunun da insanlık için de hayırlı olacağını” söyleyin.

“Gelin bu meseleyi birlikte 

çözelim” deyin.

“Elinizi taşın altına koyun!” deyin.

“İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ İÇİN BİR KURULTAY TOPLAYALIM!” DEYİN.

“BÜTÜN İNSANLIK YENİ BİR BEYANNAME İÇİN VİCDAN MUHASEBESİ YAPSIN!” DEYİN

VE İNSANIN SEYAHAT ÖZGÜRLÜĞÜ ÖNÜNDEKİ BÜTÜN ENGELLER BUGÜNDEN İTİBAREN KALDIRILMIŞTIR. 

Maddesini birinci madde olarak kabul edin. Bunu yapmadan da Türkiye’ye dönmeyin. Lütfen evrensel düşünün Sayın Başbakanım.

You can do it!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi