Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Gazeteci Dövmek ve Zillet İçinde Yaşamak

Gazeteci Dövmek ve Zillet İçinde Yaşamak

Ahmet Hakan’a yapılan menfur saldırıyı kınamak için geciktim. Özür diliyorum.

Sebebi var.

Kafes filminin telaşı ve heyecanı..

Meşguliyeti…

Öyle yarım ağız kınayanlardan olmak istemem.

Yok efendim, kınayacağım ama o da az değil; ya da Aydın Doğan filan falan… Böyle başlayanların samimiyetsizliği baştan sırıtıyor. 

“Ahmet Hakan’a yapılan saldırıyı kınıyorum ama” türünden içindeki kinciyi, korkak tedhişçiyi, çakal ruhunun insan kılığındaki versiyonunu, sümsüğü susturamayanların yarım ağız kınama telaşlarını daha çirkin bulduğumu ifade etmeliyim.

Delikanlıca kınamak ve hatta gidip saldırganları bulundukları yerde bir güzel dövmek icap etmektedir.

Daha önce bir dergide, hem de Türk Yurdu’nda, “Sabahattin Ali’yi döverek öldüren o karanlık güruhun kuklası bekçiyi elime geçirirsem bir güzel döverdim” diye yazdığım gibi, bu sefer de Ahmet Hakan’ı döven hiç de delikanlı olmayan vücut geliştirmiş ama kafasını ve gönlünü geliştirememiş hödüklere bir güzel mapusane dersleri vermek icap eder.

12 Eylül öncesi bizim cenahtan da böyleleri çıkardı maalesef.

Gariban bir solcuyu bulurlar ve dört kişi bir adamı döverek üstelik kolundaki saati alırlardı. Bir de ganimet helaldir filan diyerek hava basarlardı.

Hiç de delikanlı davranışı değildi…

O zamanlarda da kızardım, şimdi de kızıyorum.

“Utanmadınız mı ulan?”

Dört tane deve dişi gibi adam, gidip Suriye’de savaşamayıp içerde entropi yaşatma adına, ne diye zaten dalağı olmayan zavallı, gariban bir gazeteciyi dövüyorsunuz?

Erkekliğe, delikanlılığa sığar mı?

Belli ki dayak yememişler…

Kahraman olmak istiyorsan, gazeteci döverek kahraman olamazsın.

Seni pohpohlayanlar, seni kışkırtanlar bile sana sahip çıkamazlar.

Bundan sonraki hayatın da zillet içinde yaşamaktan ibaret kalır.

Ne camiye yaranırsın, ne kiliseye…

Sur dibinde bile ölemezsin.

Kahraman olacaksan Suriye’ye gitseydin ya…

Kahraman olacaksan Afganistan’a gitsen ya…

Kahraman olacaksan Güneydoğu’daki yangını söndürsen ya…

Kahraman olacaksan bunlardan hiçbirini yapmasan bile insanı yaşatsan ya…

“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” düsturuna riayet etsen ya…

Ahmet Hakan’ın kaburga kemikleri kırılmış.

Bir şeycik olmaz…

Benim çok kırıldı kaburga kemiklerim. 12 Eylül zindanlarında Kafes filminde olduğu gibi ne işkenceler zulümler yaptılar.

Ne oldu?

Dayak atanın payidar olduğu nerede görülmüş?

Zalimin zulmü nereye kadar?

‘Bir Türk dünyaya bedel’miş…

Bir İrlandalı bile bütün Aksaray esnafını sıraya dizdi bir güzel…

Daha dövüşmeyi bile bilmiyorsun…

Akif diyordu ki: 

“Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz.”

Bu mu bizim milliyetimiz?

Bu mu delikanlılığımız?

Pusu, pusu, pusu…

Maalesef bütün şarkın iğrenç karakteri bu…

Pusu kurmak…

Rakibine, düşmanına, hasmına pusu kurmayı fazilet sayan bir zihniyet zilletinde perişan Doğu…

Batının düello geleneği, iki hasmın dürüstçe karşılaşması ne yazık ki onları bizden üstün kıldı…

Ben de diyorum ki şimdi; vallahi de kurulan bütün kumpaslar Hakkın karşısında hiçbir şey ifade etmiyor.

Ne cemaat adına yapılanlar, ne bir parti adına yapılanlar, ne de bir purti adına yapılanlar…

O yüzden güçlü bireylere, ‘yanına yöresine bakmadan “ben varım!” diyebilen’ üstadın hitabında kimliğini bulan, Nurettin Topçu’nun millet mistikleri kavramıyla örtüşen gerçek insana ihtiyaç var.  

Pusu kuranların hiçbir davaya katkısı olamaz.

Bu pusu ister hâkim ve savcılar eliyle olsun, ister asker, polis eliyle olsun, ister partici purtici eliyle olsun değersizdir. Kahpedir. Yarınlara kalmaz.

Yarınlara kalan şiirdir.

Edeptir.

Eserdir.

Sevgidir.

Aşktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi