D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Bulgar Şehrini Ziyaret...

Bulgar Şehrini Ziyaret...

Hangi Bulgar şehrini?” diyebilirsiniz. Bulgaristan’daki bir şehri değil, Tataristan’daki Bulgar şehrini!

Dört gündür Tataristan’dayız ve başkent Kazan’da Türkçe’nin 11. Şiir Şöleni’ni icra ediyoruz. Fırsat buldukça Kazan’ı geziyoruz. Güzel, bakımlı ve temiz bir “Avrupa şehri” Kazan. 

Kazan’da 1552’deki Rusların işgalinden sonra camiler, Müslüman mabedleri tamamen yıkılıyor, yenilerinin yapılmasına izin verilmiyor... Ta ki 2. Katerina’nın 1767’de Mercanî Camii’nin inşasına ruhsat vermesine kadar... Ruslar Kazan Hanlığı’nı yıktıktan sonra Tatarları Hıristiyanlaştırmak için her türlü yola başvuruyorlar. Şiddet, kan ve katliama kadar varan uygulamalar var... Fakat Tatarları büyük ölçüde Hıristiyanlaştırmaya muvaffak olamıyorlar. İlk ziyaretimizi Kazan’ın mevcut en eski camisine yapıyoruz. Cuma namazını da burada kılıyoruz. 

Mercanî Camii’nden sonra başka camiler de yapılıyor. Tatarlar Kuzey Batı’da İslâmiyetin bayrağını taşımaya devam ediyorlar. 19. yüzyılda hem matbaa hem de ceditçilik denilen yeni tarz öğretimle modern dünyada kimliğini koruyarak var olmanın mücadelesini veriyorlar. Kazan’da Orta Asya’nın donmuş, hurafelere bulanmış dinî anlayışı dışında bir dinî bilgilenme ve yaşama çığırı açıyorlar. 

İstanbul’la Kazan modernleşme tarihimizin iki önemli merkezi. 19. Asrın başında faaliyete geçen Kazan basmahanelerinde hem Türkistan’ın ilim ve edebiyat eserleri, hem Anadolu ve Osmanlı sahasının ilim ve edebiyat eserleri basıldı. Müşterek edebiyatçılarımız, fikir adamlarımız, ilim adamlarımız ufuklarımızı açtı. Ünlü Kazan’lı yazar Fatih Kerimi, aynı zamanda bir İstanbul yazarı olarak bilinir. Hayatını Türkiye’de tamamlayan Yusuf Akçura Tataristan’da doğdu, Üç Tarz-ı Siyaset isimli meşhur eserini Kazan’da kaleme aldı. Fakat kitap Mısır’da, Kahire’de yayınlandı. En fazla nerede okundu derseniz, cevabı “İstanbul” olmalıdır. 

Avrupa’nın Kuzey doğusundaki Tatarlara 1920’li yıllara kadar “Bulgar” denildiği bizde pek bilinmez... Türk kavmi olan Bulgarların bir kolu M.S 7. Asır’da bu bölgeye yerleşti. Kuzey-Güney ve Doğu-Batı ekseninde önemli bir geçiş bölgesi olan bu coğrafyanın halkı arasında İslâmiyet Müslüman tüccarlar vasıtasıyla yayıldı. Bulgar Hanı Almış Han Müslümanlığı benimsedi ve 920 yılında Bağdat’a, Halife’ye elçi göndererek din bilginleri, cami ve kale inşaası için hünerli elemanlar talebinde bulundu. Halife Muktedir Billah’ın gönderdiği heyet 922 yılında İtil nehrinin kenarında kurulmuş olan Bulgar şehrine ulaştı. Meşhur Arap seyyahı İbn Fazlan da bu heyette bulunuyordu. 

İbn Fazlan, Bulgar şehrine yaklaşan halifenin heyetinin karşılanışını şöyle anlatıyor: “Bulgar hükümdarının memleketine bir gün ve bir gecelik mesafe kalınca, hükümdar idaresi altındaki dört beyi, kardeşlerini ve çocuklarını bizi karşılamak için gönderdi. Bunlar yanlarında ekmek, et ve darı olduğu halde bizi karşıladılar. Bizimle beraber yürüdüler. Hükümdarın bulunduğu yere iki fersah kalınca bizzat onun tarafından karşılandık. Bizi görünce, ‘Allah’a şükürler olsun’ diyerek secdeye kapandı. Yeninde sakladığı gümüş paraları üzerimize saçdı. Bizim için kubbeli çadırlar kurdurdu...”

Böylece Bulgarlar, Karahanlılardan önce Müslüman olan bir toplum olarak ilk Müslüman Türk devletini meydana getirdiler. 922 yılı bir başka Türk hükümdarının doğum tarihidir: Karahanlı Satuk Buğra Han... 12 yaşında Müslüman olan Satuk Buğra “Abdülkerim” adını aldı ve 25 yaşında tahta oturduktan sonra halkını İslâm’a davet etti. Demek ki biri doğuda, Çin’in sınırında, diğeri bir hayli batıda iki Müslüman Türk devleti arasında 25 yıllık bir fark var. 

İşte bizim ziyaret ettiğimiz şehir, Müslüman İtil Bulgarlarının taht şehri olan ve İtil nehrinin sağ kıyısında, Kama nehri ile birleştiği bölgenin yakınındaki tarihî bir şehirdir. Tataristan’ın başkentine 130 kilometre kadar mesafede bulunan bu şehre nehir yoluyla gittik, kara yoluyla döndük. Şehir kalıntıları UNESCO’nun tarihî miras listesine alınmış. Kalıntılar arasında bilhassa dikkati çeken Büyük Camiin “Uluğ ya ki Biyük manara” denilen minaresi…

Kama ile birleştikten sonra denizi andıran İdil nehrinde iskeleye yanaşırken yeniden yapılırcasına tamir edilmiş Uluğ minare bütün görkemi ile bizi selâmlıyordu… 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi