Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Aziz ve Sancar Mardin’den Nobel’e Uzanan Keyifli Çile

Aziz ve Sancar Mardin’den Nobel’e Uzanan Keyifli Çile

Okuma yazma bilmeyen bir anne, okuma yazma bilmeyen bir baba…

Mardin’in Savur ilçesinde doğdu Aziz Sancar.

Ne babası, ne anası okuma yazma biliyordu.

Sekiz kardeştiler.

Sekiz kardeşe ve zor şartlara rağmen okudu Aziz.

Okudu ve büyük adam oldu.

Hem de çok büyük bir adam.

Büyük adam oldu deyince aklınıza büyük makam sahibi adamlar mı geliyor?

Vali, paşa, bakan, vekil, müdür, belediye reisi, zengin, patron, mafya, Kurtlar Vadisi filan…

Mardin’den çıktı Aziz ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi.

Yurt dışında yaptığı çalışmalarla Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’ne üye kabul edildi.

ABD’nin Kuzey Karolayna’sında biyokimya ve biyofizik gibi çok önemli iki ana dalda çalışmalar yaptı.

300 civarında bilimsel makale yayınladı.

Amerikan Bilimler Akademisi’nden sonra Türkiye uyandı ve Türkiye Bilimler Akademisi’ne de üye yapıldı. 

Aziz Sancar, bütün insanlığı ilgilendiren bir buluş gerçekleştirdi, arkadaşlarıyla beraber. Kanser illetine karşı büyük bir gelişme bu.

Kanser tedavisinde sirkadiyen saat-ritmik saat buluşuna imza atan üç kişiden biri Aziz Sancar.

‘’Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların çoğu DNA’yı tahrip ediyor ve vücutta bulunan DNA onarım mekanizmaları o kanser hücrelerinin yaşamasını sağlıyor. Biz bu mekanizmayı anlamak, aydınlatmak için çalışma başlattık. Bu mekanizmayı anlayınca onu inhibe edip kanser hücrelerinin normal hücrelerden daha önce öldürülmesini sağlamaya çalışacağız.”

Gerçekten de çok önemli buluş.

Kanser hücreleri kanser tedavilerinde, hastaya uygulanan birçok ilaçta ne yazık ki yaşatılıyor, besleniyordu.

Yahut da normal direnci kırılıyordu hastanın.

Kanser hücresini açıklayan ve anlayan buluş kanser tedavisinde yeni araştırmalara ve buluşlara kapı aralayacak.

Ben sayısız dostumun kanserden neler çektiğine çok şahit oldum. Bu illet etrafımızda dolaşıp bize de dokunuyor. Daha geçenlerde Nevzat Kösoğlu’nu kaybettik. Hiç sigara içmediği halde, melekler gibi bir hayat yaşadığı halde baldızım akciğer kanserinden gitti genç yaşta…

Aziz Sancar, insanlık için büyük bir çalışma ortaya koydu. Yüzüne bakın. Nasıl yılların izi var?

Ömrünü hücrelerle ilgili laboratuvar çalışmalarına adamış.

Mardin’den çıkmış, sekiz çocuklu aileden.

Anası da babası da okuma yazma bilmiyormuş…

Ne beis…

Yıkmış zilletin duvarlarını ve cehaleti yenmiş.

Okumuş ve büyük adam olmuş.

Demin saydıklarımın hiçbirinden olmamış.

Bilim insanı olmuş.

Nobel Büyük Ödülü’nü almış.

Ne büyük bir saadet…

Kutluyorum.

Gençliğe idol mü sunacaksınız?

Aziz Sancar’ı sunun.

İşte idol…

İşte en büyük Türk…

SÜRDÜRÜLEBİLİR SAVAŞ

Sürdürülebilirlik yani sustainabilite hemen her disiplinde artık çağdaş bir mihver kaynak.

Sürdürülebilir enerji, sürdürülebilir tarım, sürdürülebilir gıda güvenliği, sürdürülebilir çevre koruma, sürdürülebilir kırsal kalkınma, sürdürülebilir vesaire…

Sustainable agriculture, sustainable developmant bizim ilk karşılaştığımız kavramlar.

Meslek gereği artık yapacağımız yatırımlar, geliştireceğim kalkınma modelleri sürdürülebilir olmalı. Yani çevreye duyarlılık, doğal hayatı koruma, toprak ve su kaynaklarını muhafaza ederek üretimi artırma filan…

Eğer tarımsal verimliliği artırmak istiyorsanız toprağı artık fazla sömürerek, ona fazla gübre ve ilaç uygulayarak değil; dokusunu bozmadan ve çevreyi her yönüyle kirletmeden, fazla atık ve kimyasal bırakmadan bunu yapabilmek…

Sürdürülebilirlik ziraat, gıda, çevre, enerji, tıp, şehircilik, ormancılık ve daha birçok ilim ve sektörde gerekli bir duyarlılık ve disiplin artık.

İlkelerine bigane kalan insanlık kötülük içindedir.

Hiçbir devlet ve kurum artık sürdürülebilirlik ilkelerine bigane kalamaz, kalmamalı…

Fakat bu müspet kavramın bir de kriz yönetiminde ve savaş stratejilerinde kullanıldığını görüyoruz ki bu masum kavram birden bire çirkinleşiyor, iğrençleşiyor.

İkiyüzlülüğün, riyakarlığın, arkadan vurmanın, süründürmenin adı oluyor.

Şimdi sürdürülebilir bir savaş yaşıyoruz.

Üçüncü Dünya Savaşı.

Artık eski dünya savaşları gibi olmuyor bu savaş.

Sürdürülebilir oluyor.

Ordular karşı karşıya ülkeler ve halkları karşı karşıya gelmiyor eskisi gibi belki ama derinden derine bir savaş yaşanıyor.  

İran, Irak, Suriye, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Afganistan, Türkistan, Türkiye merkezde olmak üzere yani Büyük Ortadoğu Projesi’nin işaret ettiği ülkeler merkezde olmak üzere hemen bütün dünyanın içinde olduğu bir savaş bu.

Suudi Arabistan, İsrail ile kol kola…

Rusya hem ABD ile derin bir paylaşım sanatı ortaya koyuyor hem de küresel güç olmanın imkân ve kabiliyetlerini zorluyor. Müttefikleri de ister istemez bizim dünyamızdan insan ve ülkeler olmakta…

Avrasyacılık sadece bir uluslararası toplantıda entel taktisyenlerin sunumlarından ibaret kalmıyor.

Kimin eli kimin cebinde belli değil.

Kimin kimle menfaatleri çakışıyor ya da çatışıyor pek karmaşık…

Türkiye işte şimdi stratejik bir derinliğe ihtiyaç duyuyor…

Gerçek bir stratejik derinliğe…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi