Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Zevk ve eğlence üzerine

Zevk ve eğlence üzerine

Her ramazanda bir “Direklerarası” edebiyatıdır gidiyor. Osmanlı’nın yıkılış sebebiyle kontrolsüzleştiği dönemde, azınlıkların sorumsuz kesiminin (sorumlu kesim Müslüman komşularının orucuna saygıyla bakar ve bir anlamda onlar da Müslümanlarla birlikte ramazanı yaşarlardı, bu Osmanlı terbiyesinin etkisiydi) eğlence mekânı olan Direklerarası, gerçek mutluluğu ebediyette arayan Osmanlı insanı için Cehennem çukurundan bir çukurdu!..
Ya da bir Nemrut Ateşi, o kadar!
Ramazan, “Ramazan eğlenceleri” adı altında şamata yapma ayı değildir.
Tam tersine, ramazan şamatanın ve eğlencenin en az düzeye inmesi gereken ayın adıdır. Çünkü o, hem inancımızda, hem de geleneklerimizde “rahmet ayı”dır, “Kur’an ayı”dır, “zikir”, “fikir”, “şükür”, “infak” ayıdır...
Ramazan ve içindeki Kadir Gecesi, mü’minlerin affa en çok yaklaştıkları zamanlardır. Bu bakımdan bâdıheva geçirilmeye ve geçiştirilmeye müsait değildir.
*
Osmanlı asırlarında hayat ebediyete dönüktü: Ebediyete dönük olduğu için de, Osmanlılar “eğlence” gibi fani lezzetlere itibar etmezlerdi.
Burada hemen şunu belirtmeliyim ki, herkes için eğlenmek bir ihtiyaçtır.
Ancak “eğlenebilme” özelliği kişiden kişiye, toplumdan topluma değişir. Bir milletin eğlenme türü başka bir millet için sıkıcı olabilir.
Bu konu tamamen insanların keyif alma biçimleri ve kendilerini mutlu hissetmeleriyle ilgilidir.
Bu bağlamda Osmanlı ceddimiz de pek tabii eğlenirdi. Ama bugün bizim “eğlence”den anladığımızla onların anladıkları farklıydı.
Onlarda, eğlence anlayışı dâhil, hayatın tüm sınırlarını inançlar belirlemişti. Her tür yaklaşımda “dini meşruiyet” aranırdı.
Dindışı her davranış sadece “günah” sayılmaz, yanı sıra “ayıp” da sayılırdı. Toplumun şekillenmesi böyleydi.
“Eğlence” mantığımız Avrupa’yı taklide başladığımızdan bu yana değişti: Hayatımıza “vur patlasın, çal oynasın” ölçüsüzlüğü hâkim oldu. Ramazanı bile eğlenceye kurban ediyoruz!
İnsan hayattan daha çok keyif alıp rahatlamak için eğleniyorsa, bunun farklı ve değişik pek çok yolu vardır: Meselâ Osmanlı ceddimiz ibadet ve kulluktaki zevki keşfetmişti. Bu zevki keşfedince ibadet keyfe, hayat da ibadete dönüşür.
Osmanlı ceddimizden başka hiçbir toplum, hiçbir dönemde, ibadeti böylesine bir keyfe dönüştürememiştir.
Tekkelerde yapılan toplu “zikir”lerden tutunuz, ailece yapılan şükürlere, oradan selatin camilerinde kılınan teravihlere, ramazanlarda fener alaylarının Kur’an ve ilahi eşliğinde yaptıkları geçişlere, Cuma namazları sonrasında gerçekleştirilen görüşme seremonilerine kadar, hayat, özü ibadet ve taat olan bir eğlenceye dönüştürülmüştü.
Aynı dönemde, diğer sıradan eğlencelere de birer sosyal aktivite mahiyeti kazandırılmıştı: Geleneklerin sürmesine, inançların tazelenmesine, değer yargılarının, törelerin kökleşmesine hizmet ederdi.
Ayrıca her eğlencenin toplumsal bir işlevi vardı. Meselâ cirit gibi spor mahiyetli karşılaşmalar, devamlı savaşan bir yapıya sahip olan Osmanlı insanının yeteneklerini koruyucu ve geliştirici bir rol oynardı. Böylece insanlar eğlenirler, yeteneklerini geliştirirler, dönem gereği her zaman çıkması muhtemel savaşlara hazırlanırlardı...
Osmanlı ordusu, bir dönem Batılı gezginlere “cıva gibi akıcı ve yakıcı bir ordu” benzetmesi yaptıran hızlı hareket kabiliyetini kısmen bu oyunlara borçludur. O dönemin Avrupa’sında böyle şeylerin görülmediği de bilinmektedir.
Tabii tüm seyir ve eğlence ciritten ibaret değildi...
Bazen cambazhanelere gidilip cambazların, hokkabazların (“baz” Farsça’da “oynayan” demektir) yanı sıra, günümüzde çoktan unutulmuş sürahibazlar, kâsebazlar, zorbazlar, kuklabazlar, hayalbazlar, hilebazlar, sinibazlar, şişebazlar, ateşbazlar (bu ve benzer pek çok oyunu Evliya Çelebi sayıyor) seyredilirdi.
Öte yandan, Osmanlılarda mesire (bugün kendimize yabancılaştırıp “piknik” dediğimiz) kültürü çok gelişmişti.
Sadâbâd gibi bazı mesire yerleri zaman zaman moda olmuş, ya da modası geçmiştir. Boğaziçi bâkir kıyıyla muhteşem güzellikte bir mesirelikti. Mesireler tatil günleri hınca hınç dolardı.
Dini bayramlar, padişahın tahta çıkış yıldönümleri, ramazanda mahya hazırlığı, şehzadelerin sünnet düğünleri, padişahın kızlarının evlilik merasimleri, valide sultanın merasimle eski saraya gidişi, padişahın cuma selamlığı merasimi, panayırlar ve Sürre Alayı da halkın meşru zeminde eğlendiği olaylardı.
NOT: Bugün saat 14.00-22.00 arası kitaplarımı imzalayıp okurlarımla dertleşmek üzere inşallah Sultanahmet Kitap Fuarı’nda olacağım. Müsaitseniz lütfen ailece buyurun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi