Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

İki Keçi Masalı

İki Keçi Masalı

LA FONTAINE’den masal okumak iyidir.

Ufku açar.

Onun İki Keçi masalı pek meşhurdur.

Karikatürleri, resimleri de çizildi…

Keçi biraz otladı mı, alıp başını gider.

Bir Allah bilir gittiği yerleri, bir kendi.

Kendi de bilir mi bilinmez.

Kuş uçmaz, kervan geçmez yerlere gider.

Dağ bayır aşar, uçurum muçurum dinlemez.

İki tez ayaklı keçi işte öyle bir gün açılmışlar.

Gitmişler de gitmişler.

Uçurumları aşmışlar, çaylardan geçmişler.

Sonra biri bir tepeyi dolanmış, öbürü başka tepeyi.

İki tepenin birbirine yaklaştığı yerde ise tek bir geçit var.

Bir kocaman ağaç kütüğü düşmüş ve birleştirmiş iki tepeyi…

Keçiler geçecek ya karşıya…

“Sen mi soylusun, ben mi” inadı tutmuş. 

Öyle ya biri Şah İsmail’in dedesinin tekesiymiş, diğeri Yavuz Han’ın saraylısı…

O dayatmış, bu dayatmış…

O “benim hakkım geçmek”, öbürü “benim hakkım” demiş.

Sonra tokuşmuşlar kafa kafaya…

Ne mi olmuş?

İkisi de aşağıdaki dereyi boylamış…

Artık canlı kalmışlar mı, kalmamışlar mı bilmiyoruz.

İşte keçi inadı böyle…

Aynı ağacın, aynı köprünün ütünde karşılıklı tokuşan keçiler gibi siyasilerimiz.

Boynuzlarına güveniyorlar.

Bilmiyorlar ki aşağıya düşecekler.

Yazık değil mi bu ülkeye?..

Keçi gibi inatlaşmak niye…

Neyi paylaşamıyorlar?

İkisini de, hepsini de bir ana doğurmadı mı?

Bu vatanın çocukları değiller mi?

Nedir bu ayrılık gayrılık?

Bari birbirlerinden farklı bir yanları olsa…

Bu kadar kan deryasının ortasında keçi inadı yapmak liderlere yakışmıyor.

Siyaset çözüm üretme sanatıdır, keçileşme huyu değil.

Bize aslanlar gerek. Keçiler değil…

ABD’de Kissinger’in bu yaşına rağmen hâlâ devlet hizmetinde kullanılması sizlere bir şey ifade etmiyor mu?

Türkiye ise bütün birikimini hemencik unutur. Hatta düşman sayar, köşeye iter. Ölümünü bekler.

Bizde ölü sevicilik var. İnsanları sağlığında değerlendirme peşinde değiliz.

Ölüsünü daha çok seviyoruz.

Bir gün aslan sefere çıkmaya karar vermiş.

Savaş divanını toplamış, haberciler salmış.

Büyük küçük bütün uyruklara…

Hepsi gelmiş kendi yetenekleriyle…

Fil toplamış takım taklavatı atmış sırtına, filce savaşacak tabii..

Kurt baskınları yönetecek öylece…

Tilki gizlice savaşacak, istihbarat filan..

Maymun bir takım oyunlar peşinde…

Her birinin bir işi var elbette.

Nifak çıkmış, fitne kol gezmiş orduda.

Biri demiş ki aslana: “eşekleri almayalım hızlı değiller.

Tavşanlar da gelmesin panik yaparlar.”

Yok demiş kral. Onlara da bir iş var.

Eşek boru çalar düşmanı ürkütür.

Tavşan da vızır vızır haber götürür.

Aklı başında kral böyle olur.

En küçük uyruğunu işe yaratır.

Herkesin ne yapabileceğini bilir.

Şimdi “her şeyi ben yaparım” devrinde yaşıyoruz.

Her şeyi sen nasıl yapabilirsin ki?

Eşek gibi boru çalabilir misin?

Ceylan gibi kaçabilir misin?

Kurt gibi dalabilir misin?

Sen nesin?

Fil misin, kurbağa mı?

Hazreti Ali şöyle diyor:

“İnsanlar aynı öz suyuyla beslendikleri halde değişik renk ve çeşnide meyve veren ağaçlara benzer.”

Her toplumda farklı yetenekte, farklı mizaçta, farklı meşrepte insanlar olması aslında büyük zenginliktir.

İyi bir yönetici, aslan karakterinde bir yönetici her birini kendi yeteneğine göre gerekli yerlerde değerlendirir. Fakat keçi huyundaki yöneticilerin dereye düşmekten ve düşürmekten başka ne gelir ki ellerinden?

Yine Hazreti Ali’den bir deyişle noktalayalım:

“İktidara sahip olanlar için en çirkin şey öç almaktır.”

“Büyüklüğün yükselmenden değil, yükseldiğin zaman küçülmenden, alçak gönüllü olmandan anlaşılır.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi