Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Sultan Abdülhamid’in Kadir Gecesi Alayı

Sultan Abdülhamid’in Kadir Gecesi Alayı

Sevgili dostlarım. Biliyorsunuz Cuma günleri yazmıyorum. Bu yüzden Kadir Gecesi yazısını perşembeden yayınlamam gerekiyor. Ama bu da tarihe dayalı bir yazı olacak bu kez…
Kitapla barışık yaşayanlar “Çocuk Kalbi” (Cuore) ismiyle Türkçeye çevrilen kitabı hatırlayacaklardır. Onbinlerce sattı, elden ele yıllarca dolaştı.
Edmondo De Amicis pek çok kitabın yanı sıra bu kitabın da yazarıdır.
Asker kökenli olmasına rağmen duyarlı bir iç dünyası vardı. İstanbul ve Türkiye’ye ilişkin anılarını 2 cilt halinde “Costantinopoli” adıyla 1877’de yayınladı.
31 Ocak 1846’da dünyaya gelen Edmondo De Amicis, 11 Mart 1908’de hayata gözlerini yumdu.
İstanbul’da kaldığı yıllarda gözlemci kişiliğine merakını da katmış, İstanbul hayatı hakkında önemli bilgiler vermiştir.
İstanbul’a geldiği yıllarda Osmanlı tahtında tarihin en tartışmalı padişahlarından Sultan II. Abdülhamid oturmaktadır.
Amicis, Padişah’ın Kadir Gecesi alayını izlemiş ve şunları yazmıştır:
“Yılın bu tek gecesinde sultan sarayından dışarıya namaza gider. Bunun için düzenlenen alay görülmeye değer manzaralar verir.
“Eski bir gelenek uyarınca Kadir Gecesi’nde sultanın camiye gidişi bir şenlik niteliğindedir.
“Bu, özellikle atalarının töresine bağlı İkinci Abdülhamid zamanında böyleydi.
“Ben onun son Kadir Gecesi alayını gördüm. Yıldız Sarayı’ndan Hamidiye Camii’ne kadar olan her yer ışık halkalarıyla doldurulmuştu.
“Caminin kendisi çepeçevre küçük yağ kandilleriyle aydınlatılmış ve daha arkalar Arapça yazılar ve mimari desenlerle süslenmişti.
“Limanın ve şehrin karanlık bir geceye karşı oluşturduğu etki, bir peri masalı gibiydi, uzaktaki gemi direkleri ve minarelerin soluk altın yaldızlarıyla parlıyordu.
“Tam o sırada bando sesleriyle askerler geldi, süngüleri lambanın ışığı altında ışıl ışıldı. Sonunda minareden müezzin sesi duyuldu. Biri adeta bir minör tatlılığında bir ezan okumaya başladı.
“Derken bando Hamidiye Marşına başladı, maytaplar gökyüzünü renkli yıldızlarla doldurdu ve imparatorluk korteji saray kapısından aktı.
“Çok güzel iki atın çektiği saltanat arabasının etrafında büyük beyaz fenerler taşıyan süslü üniformalara bürünmüş kalabalık dalgalanıyordu.
“Kırmızılar ve altınlar içinde arabanın üstünde oturan arabacı ve gri sakallı, omuzuna askeri bir palto almış İkinci Abdülhamid belirdi.
“Sultan, ‘Padişahım çok yaşa!’ selamına eliyle karşılık verdi. Gösteri alayı caminin avlusuna daldı ve majesteleri camiye girdi.
“Bir saat boyunca maytaplar patladı, kalabalık adeta bir şenlik havasındaydı. İçeriden zaman zaman tatlı bir ilahi sesi yükseliyordu.
“Derken majesteleri tekrar göründü, kalabalık ve askerler tekrar, ‘Padişahım sen çok yaşa!’ diye haykırıyordu. Yüksek beyaz saray kapısı bir kez daha İslâm halifesini içine aldı.”
İstanbul’a yolu düşen her Avrupalı gezgin, önce İstanbul’a, sonra da Osmanlı’nın farklı yapısına hayran kalır, özellikle ramazan coşkusunu anlata anlata bitiremezlerdi.
Bunlardan biri de İngiliz yazar H. G. Dwight’dır.
Sultan II. Abdülhamid döneminde bir ramazan ayını İstanbul’da geçiren H. G. Dwight, 1913 yılında İngiltere’de “Constantinople Old and New” ismiyle basılan eserinde bu aya dair şunları yazıyor:
“Güneşin gökyüzünde olduğu sürece gerçek müminlerin dudakları arasından hiçbir yiyecek veya içecek maddesi geçmez.
“Bir sigaranın avuntusuna bile müsaade edilmez. Ancak güneşin batışını haber veren topun ateşlenmesinden, bir beyaz saç telinin siyahından ayırt edilebildiği aydınlığa kadar yiyip içilir.
“Ramazanda güneş ufka doğru yaklaştıkça ışıklar yakılır, masalar kurulur, ekmekler bölünür, sular doldurulur, sigaralar yemeğe başlama beklentisi içinde eller ağza giden yolun yarısına kadar kaldırılır.
“Gün boyu süren bu perhizin bozulduğu an, ‘iftar’ olarak adlandırılır. Bu, yemek içmek veya şölen anlamındadır. Ve bizatihi bir gelenektir.
“Gerçek bir iftar çeşitli ordövrlerle (ön yemek) başlar; zeytin, peynir, yuvarlak ve sert bir hamur işi olan tatlı simitler ile reçeller ve pide denilen sıcak mayasız yuvarlak ekmekle devam eder.
“Daha sonra bir sebze çorbası ile peynir veya pastırma, ülkeye has bir çeşit kurutulmuş et (pastırma) ile pişirilmiş yumurtalar gelir ve yine mevsimine göre şaşırtıcı çeşitlikte sayısız yiyecek Mekke’den gelen kutsal zemzem suyu ile mideye indirilir.
“Zenginler bütün bir ay boyunca kapılarını herkes açık tutarlar. Gecenin son yemeğine ‘sefer’ kelimesinden türetilmiş olan ‘sahur’ denir. Bekçiler sahur için insanları zamanında uyandırmak amacıyla sokaklarda davullarıyla dolaşırken bir başka top atışı da orucun yeniden başladığını haber verir.”
Kadir geceniz mübarek olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi