Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Vakit’in manşeti, bana neleri hatırlattı?

Vakit’in manşeti, bana neleri hatırlattı?

Aslında hiç yadırgamadım... Ankara Büromuz muhabirlerinden Fatih Akkaya’nın, bugün birinci sayfamıza “manşet” yaptığımız haberinin detaylarını okuyunca, hiç yadırgamadım... İlk tepkim; “tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş” şeklinde oldu... Çünkü CHP ile DTP arasındaki böyle bir ittifak girişimi “ilk değil”di... CHP, bunu daha önce de yapmıştı... Ancak, akla gelen ilk soru şu: “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Murat Karayalçın’ı aday gösteren CHP, Melih Gökçek karşısında bir varlık gösterebilecek mi?”
İkinci soru da şu:
Birbirleri hakkında sarfettikleri “köpeğin önüne atsan, yemeyeceği sözler” unutulacak mı?..
Önce Fatih Akkaya’nın haberine bakalım:
“CHP, Mart 2009’da yapılacak yerel seçimlerde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için DTP’den destek bekliyor. DSP’den umduğunu bulamayan CHP, Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’a sıcak bakan DTP’nin kapısını çalmaya hazırlanıyor. Karayalçın, 2004’te seçimlere dönemin DTP’si DEHAP’la birlikte girmişti.
2004 seçimlerinde Ankara Büyükşehir’de CHP’nin adayı Yılmaz Ateş, SHP-DEHAP ittifakının adayı ise Murat Karayalçın olmuştu. Ancak Ateş ve Karayalçın toplamda bile Melih Gökçek kadar oy alamamışlardı...
CHP’nin kapısını çalacağı ilk parti DSP olacak...
CHP, DSP’den Ankara Büyükşehir’de adayları Karayalçın’ı desteklemelerini istiyor.”

1991’de DE İTTİFAK YAPMIŞLARDI
İşte Fatih’in bu haberini okuduktan sonra, hiç yadırgamadım... Biraz önce dediğim gibi; CHP’nin bu tavrı “ilk değil”di... “CHP, bunu hep yapıyor”du..
Biliyorsunuz, “1991 seçimleri”nde de “SHP-HEP ittifakı” yapılmış ve Deniz Baykal, ancak bu ittifak sayesinde Meclis’e girebilmişti...
Tabiî, sadece Deniz Baykal değil, bu “ittifak” sayesinde, “HEP’liler” de Meclis’e adım atmışlardı...
Hatırlarsınız...
23 Mart ve 24 Mart 2007 tarihlerinde “Vakit’in manşetleri”ni bu konuya ayırmış ve demiştik ki;
“İttifak’ın iki lideri”
“Baykal HEP’e borçlu”
Olayın detayı özetle şöyleydi:
“CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, terör örgütü PKK’nın lider kadrosunu TBMM’ye sokan ittifakın içinde yer almıştı.
1991’de kurulan SHP-HEP ittifakı çatısı altında TBMM’ye giren milletvekillerinden ikisi, bugün lider konumunda... Bunlardan biri dönemin Antalya Milletvekili Deniz Baykal, bugün CHP Genel Başkanı... Diğeri ise dönemin Siirt Milletvekili Zübeyir Aydar, bugün terör örgütü PKK/Kongra-Gel’in Genel Başkanı!..”

KARAYALÇIN DA DOĞRULAMIŞTI
Bu haberi verdikten sonra, “taraflar”a da cevap hakkı vermiştik. Meselâ, CHP eski Genel Sekreteri, dönemin SHP Parti Meclisi üyesi Adnan Keskin, Vakit’e yaptığı açıklamada şunları söylüyordu:
“Sayın Baykal’ın ittifak sürecinde herhangi bir itirazı olmadı. HADEP’le ittifak yapıldı. HADEP adaylarının belirlenmesi yetkisi tek başına HADEP’e verildi. Nitekim Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle gibi isimler aday gösterildi, seçime gidildi. Sayın Baykal, Antalya’dan milletvekili seçildi.
Zana’lar, Doğan’lar, Dicle’ler milletvekili seçilerek Meclis’e girdi. Sonra birtakım olaylar yaşanınca; Baykal, HADEP’in adaylarının belirlenmesi yetkisinin neden bu partiye verildiğini eleştirmeye başladı. Ama en başta herhangi bir tepkisi olmadı.”
1991 seçimlerinde SHP ile HEP’in ittifakı olduğunu doğrulayan SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın ise, şunları söylüyordu:
“Ortak listeler hazırlandı. Deniz Baykal da Antalya’dan birinci sıradan adaydı. Baykal’ın buna bir itirazı olmadı. Milletvekilliği adaylığını da geri çekmedi, ya da daha sonra milletvekilliğinden istifa etmedi. O seçimlerde, CHP’de bugün milletvekili olan bazı isimler de o ittifak döneminde milletvekili seçilmişlerdi.”
Evet; Adnan Keskin ve Murat Karayalçın, o günlerde bunları söylüyordu... Peki, “HEP cephesi” ne diyordu bu ittifak konusunda?..
Söz, dönemin Şırnak Milletvekili Mahmut Alınak’ta... Alınak, diyor ki;
“HEP’in Antalya’da 30 bin oyu vardı... Eğer HEP’liler oy vermeseydi, Deniz Baykal kesinlikle seçilemezdi!”
Devam ediyordu Alınak:
“Baykal ve ekibi, Erdal İnönü liderliğindeki SHP’den dışlanmıştı!. Öyle bir dışlanmışlardı ki, Baykal ve arkadaşlarının kanun teklifleri, önergeleri gruptan geçmiyordu, günlerce bekletiliyordu.
Ama ben Deniz Baykal’a sahip çıktım ve Grup Başkanvekilleri olarak böyle bir şeye hakkımızın olmadığını söyledim.
Biz olmasaydık Deniz Bey ve ekibi SHP’den kopmak zorunda kalacaktı.
CHP yasaklıydı o zaman. CHP’ye de geçemezlerdi. Politika hayatları bitecekti.
Deniz Bey, bugün ‘bölücülükle’ suçlanan insanların sayesinde siyasette yükseldi.”
Olayları ve görüşleri bu kadar ayrıntılı aktardım ki; “fotoğraf” iyice ortaya çıksın ve sizler bir “zihniyet”i, bir “kafa yapısı”nı çok iyi göresiniz!..
İşte bu Baykal, “Meclis’e girmesini HEP’lilere borçlu” olan bu Baykal, daha sonraki yıllarda, Tayyip Bey’i; Apo’ya “sayın” demekle suçlamıştı, iyi mi?..
Oysa Tayyip Bey, “sayın” filan dememişti...
Velev ki; desin!..
Peki, “PKK sempatizanlığı” ile suçlanan HEP’lilerle “ittifak” yapan ve onları “Meclis’e taşıyan” kimdi?
Ne garip değil mi;
“SHP-HEP ittifakı” ile Meclis’e giren Bay Baykal, daha sonraları “Kürt temsilcileri”nin karşısına geçti.

KARAYALÇIN DEHAP’LA İTTİFAK İSTEYİNCE
Çok gerilere gitmeye gerek yok... Sadece 2004’teki “Mahalli seçimler öncesi”ne gitmek yeterli...
Yine, böyle bir “mahalli seçim” öncesi...
Partiler hem “aday” arayışında, hem de “ittifak!”
Tam da bu esnada; “CHP’nin şimdiki Ankara Belediye Başkan adayı Murat Karayalçın” bir çağrıda bulunuyor Deniz Baykal’a!.. 27 Ocak 2004’te yapılan bu çağrıda, Karayalçın diyor ki;
“DEHAP dahil 9 sol parti CHP çatısı altında işbirliği yapsın!”
Vayy sen misin bu teklifi yapan?!?..
Baykal, aynı gün cevap veriyor:
“CHP kimliği, üç kuruş oy için etnik siyaset yapan bir partiye kiralanamaz!
Köşeye sıkışmış birileri, hayat suyu diye etnik siyaset yapanlara sarılıyor ve 80 yıllık cumhuriyetin değerlerini bir kenara bırakıyor. Yazıklar olsun. Bize de ‘sen de gel’ diyor. Gelmeyiz, CHP kiralık parti değildir. Sen girmişsin, hayırlı olsun.”
Vay vay vay!..
Hele bakın şuna!..
Kim söylüyor bunları?..
“Baykal” söylüyor!.. Evet, 1991’de “SHP-HEP ittifakı ile Meclis’e giren” Baykal söylüyor!..

BAYKAL DA SAĞ’A YANAŞMIŞTI
Deniz Baykal bunları söyler de Karayalçın cevap vermez mi?.. O da, 28 Ocak 2004’te şöyle cevap veriyor Baykal’a: “SHP’yi leasing yapmakla yani kiralanmakla suçlamak büyük bir yanlışlık ve büyük bir haksızlık... Biz solda ittifak arıyoruz, sol partilerle birlikte olmak istiyoruz; bunun adı leasing olamaz!..
Asıl Cumhuriyet’i kuran partinin; MHP de dahil sağ partilerle birliktelik arayışını, Ali Müfit Gürtuna ve diğer sağ siyasetçilere teklif götürmesini leasing olarak değerlendirmek gerekir.”
Dahasını da söylüyordu Karayalçın...
Kendisinin “ittifak” istediğini, ama “CHP’nin de DEHAP’la görüştüğünü” söyleyip, ekliyordu:
“DEHAP’la işbirliği yapmak bölücülük ise, o zaman sorarım: Aynı DEHAP’la siz neden, hem de gizli gizli görüştünüz?”
Baykal, Murat Karayalçın’a 28 Şubat 2004’te Samsun’dan cevap veriyordu:
“En doğru kararı aldığımızdan kuşku yok.
Biz kimsenin arkasına saklanmıyoruz.
Kimseden medet ummuyoruz. CHP olarak, sosyal demokrasi olarak seçime kendimiz giriyoruz.
Halk netlik ve tutarlılık istiyor.”

ADAYLARI APO MU BELİRLİYOR?
Uzatmayalım... Baykal, Karayalçın’a yönelik “suçlama”larını “seçim kampanyası” sürecinde sürdürdü... Tabiî, Karayalçın da Baykal’ı yerden yere vuran sözler sarfetmeye devam etti...
Kavga, “seçim meydanları”yla sınırlı kalmayıp, “televizyon ekranları”na da taşındı...
Meselâ, Baykal, Şubat’ın son günü çıktığı ATV ekranından Karayalçın’a seslenip; “Bu işler şöhretle olmaz!.. Şöhretini yanlış kullanma” uyarısı yaptı!..
Daha sonra da TGRT ekranlarına çıktı...
7 Mart 2004’te “Sol İttifak’ın listesinin İmralı’dan hazırlandığını” iddia edip, dedi ki;
“İmralı’dan liste gelecek. O liste SHP’nin adayı diye verilecek. Diyarbakır’da seçimi DEHAP kazanacak ve sen ‘Aaa SHP kazandı’ diye yarın çıkacaksın. Çocuk mu aldatıyorsunuz?..
CHP, bu oyunun bir parçası olmayacak!”
Karayalçın’ın bu suçlamaya cevabı; “İspat et!” şeklinde oldu ve Baykal’la “mahkemede hesaplaşacağını” söyleyip ekledi:
“İddiasını kanıtlarsa hem ittifaktan, hem de adaylıktan çekilirim.. Ama kanıtlayamazsa, kendisinin, görevinden ayrılması gerekiyor! Bu açıklamayla ilişkilerimiz yeni bir aşamaya geldi. Bunu kabul etmemiz söz konusu değil.
Ben bu sözün altında kalmam. Bu sözü unutmam. Unutturmam da. İşin hukuki yönü ile ilgili olarak da ayrıca bir değerlendirme yapacağız.”

BEN OLSAM, YÜZÜNE BAKAMAM!
Gördüğünüz gibi, gerek Baykal’ın, gerek Karayalçın’ın birbirleri hakkında sarfettiği sözler, “kavgada bile söylenmeyecek” cinsten!
Ama, aradan geçen 4 yılda ne değişti ki; şimdi, her ikisi de “can ciğer, kuzu sarması” oluverdiler!..
Bay Baykal; söylediklerini yutup veya unutup, sonunda bir “bölücü”ye, bir “kiralık”a bir “Apo güdümlüsü”ne ve bir “şöhret”e sarılıp; “Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı” için Murat Karayalçın’ı aday göstereceğini açıkladı!.. Karayalçın da, geçmişte söylediklerini unutup, bu adaylık teklifine “eyvallah” dedi!..
Ama, asıl önemlisi;
CHP’nin, geçmişte “bölücülük”le suçlayıp, “İmralı’nın güdümünde” olmakla itham ettiği DTP’den “destek” araması!..
Sormak gerekir;
Köprünün altından hangi sular aktı ve 4 yılda ne değişti ki, işler; “Dön baba dönelim, ittifaka dönelim”e dönüştü!?!
Ben var ya; bir adam veya bir parti hakkında böyle ağır sözler sarfetseydim; o adamın da, o partinin de yüzüne bakamaz, hele hele “işbirliği”ne hiç giremezdim!..
Ama Bay Baykal, “Karayalçın’ı aday” gösteriyor!
Daha ne diyeyim?.. Pes doğrusu!..
Biz demedik, AYM dedi!
Dünkü, “Sahteci!.. Tahrifçi” başlıklı manşetimizi biliyorsunuz...
İşte bu manşetimizde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı A.Yalçınkaya’nın hazırladığı “iddianame” hakkında “Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı”nda geçen bir cümleye atıfta bulunmuştuk...
Mahkemenin gerekçeli kararında geçen o cümle, aynen şöyleydi:
“Eylemlerden bir kısmının, gazetelerde veya internet sitelerinde yer aldığından farklılaştırılmış biçimde iddianameye alındığı ya da eksik ve parçalı biçimde aktarılmış olduğu, bir kısmının vaki olmadığı ya da sübut bulmadığı, bir kısmının ise düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında olduğu görülmüştür.”
Evet, bu cümleye dayanarak o başlığı atmıştık... Ne var ki, Yargıtay Başsavcılığı bu ifadeye itiraz edip, dünkü “resmî açıklama”sında demiş ki; “İddianamede, laikliğe aykırı görülen beyanların dayanaklarının gösterilmesi ve bu ifadelerin ulusal düzeyde yayın yapan basın organlarında yer alması gerçeği karşısında, beyanların tahrif edildiği yönündeki iddia kamuoyunu yanıltmaya yönelik olup gerçek dışı ve kabul edilemez niteliktedir.”
Yargıtay Başsavcılığı “alınganlık” göstermiş olabilir... Ama, “Anayasa Mahkemesi’nin gerekçesi”nden bizim çıkardığımız anlam bu!..
Sadece “biz” değil, “bütün gazeteler” bu anlamı çıkardı!.. O halde; Yargıtay Başsavcılığı, derdini Anayasa Mahkemesi’ne anlatmalıdır!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi