Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yaşama zamanı

Yaşama zamanı

Bugünlerin dış kaynaklı gündemi “Küresel ısınma”, “Global ekonomik kriz”, vesaire...
Bugünlerin iç gündemi ise, “Ergenekon Davası”, “Aktütün karakolu baskını”, Erdoğan-Baykal kavgası...
Bugünün iç tartışmaları, Murat Karayalçın hemşehrimin CHP’den Ankara Belediye Başkanlığına aday olup olmayacağı, dokunulmazlıkların kalkıp kalkmayacağı, yerel seçimlerde hangi partinin en çok oyu alacağı, terörün daha nereye kadar uzayacağı filan...
Dün de benzer tartışmalar yapıyorduk. Ancak olaylar ve aktörler farklıydı...
“Küresel ısınma”nın yerinde çevre kirliliği, Çernobil faciası filan vardı, “Global ekonomik kriz”in yerine ise ekonomik gelişmeler konuşuluyordu.
Dün “Ergenekon Davası” yoktu diye kendi meselelerimizi mi konuşuyorduk sanıyorsunuz? Hayır, onun yerine “Susurluk Olayı”nı konuşuyor, “Aktütün karakolu baskını” yerine de “Başbağlar baskını”nı konuşuyor, “Özal-Demirel”, ya da “Demirel-Ecevit” konularında ahkâm kesiyorduk.
Kimimiz “Demirelci”, kimimiz “Özalcı”, kimimiz “Erbakancı”, kimimiz “Ecevitçi” idik; varlığımızdan bile haberleri olmayan zat-ı muhteremler adına al takke ver külah kavga eder dururduk.
Lakin hiçbir şey değişmedi. Ahkâm kesmelerimiz, gevezeliklerimiz, kavgalarımız bize kaldı, kimsenin işine yaramadı.
Ama ısrar ve inatla devam ediyoruz. Çünkü bize bunlar “büyük meseleler” gibi geliyor. “Büyük meseleler”le uğraşan “büyük adam” görüntüsü vermeye çalışıyoruz.
Bu tercih yüzünden, asıl “büyük mesele”nin çözümleyebileceğimiz “küçük meseleler” olduğunu fark etmeye yanaşmıyoruz.
Bugün size hayatınızı renklendirip şenlendirecek “küçük meseleler”den bazılarını hatırlatmak istiyorum...

Tıpkı çocukluğunuzda yaptığınız gibi, çimlere sırtüstü uzanıp gökyüzündeki bulut karmaşasını seyrederek, onlardan değişik şekiller üretmeyi deneyin...
Otomobilinizi (ya da kendinizi) yolun kenarına çekip, yıldızlarla konuşun...
Ayın yüzeyindeki lekeler hakkında kendinize bir masal uydurun ve bunu isterseniz çocuklarınızla, isterseniz torunlarınızla da paylaşın...
Vakit sonbahar. Yapraklar sararmaya, güller kurumaya döndü. Fırsat bu fırsattır diyerek ve içinizden gelerek ilk gördüğünüz gülü derin derin koklayın...
En son ne zaman yağmur altında yürüdünüz sahi? Hastalanma telaşını bir kenara iterek yağacak ilk yağmurda kendinizi sokağa atın ve sırıl sıklam olana kadar yağmur altında yürüyün...
Bırakınız sivri akıllılar nezle ve grip ihtimalini düşünüp hayatı camların dışından seyretsinler; siz bu konuda yarı deli olun ve hayatı içinden fethedin.
Bir sabah vakti ve akşam üzeri erkence davranın. Sevdiğiniz insanı yanınıza alarak güneşin doğuşunu, ya da hayata pembe öpücükler serpiştirerek denize gömülüşünü seyredin...
Herhangi bir parka gidin, takım elbisenize, kravatınıza aldırmadan çimlerin üzerine yatıp yuvarlanın...
Zaman zaman bir fidan dikin...
Çocuklarınızla, torunlarınızla, yeğenlerinizle alt alta, üst üste güreşin, yaşıyor olmanın nimetlerini derinden hissedin...
Yine çocuklarınızla, torunlarınızla, yeğenlerinizle müsait bir alana giderek uçurtma uçurun...
Sizden beklemediği bir miktar vererek avuç açan bir garibanı sevindirin...
Bir gün kendi yaşınızda bir çocuğa rastlayıp oynamak amacıyla cebinizde iki misket taşıyın...
Dua etmek için camie gitmeyi filan beklemeyin, aklınıza estiği yerde içinize çekilip dua edin...
Bir düşünün bakalım: En son ne zaman çocuklarınıza, yahut torunlarınıza bir hikâye anlattınız?.. Belki de bunu yapmanın tam sırasıdır.
Bugün iş çıkışı bir çiçekçiye uğrayın, sevdiğiniz insanın çok sevdiği çiçeklerden küçük bir demet yaptırın ve onu kendisine verirken göz bebeklerine bakarak, “Seni seviyorum bir tanem” deyin.
Yarın sabah aynaya gülümseyin, sizi seçip dünyaya gönderene şükredin...

Bunlar bazılarınıza göre, eminim “fazla duygusal” şeyler...
Sırtüstü çimlere uzanıp bulut karmaşasından şekiller üretmek, durup güller koklamak, çocuklarla, torunlarla güreşmek, sevgiliye gül götürmek, kulağına aşk sözcükleri fısıldamak, fidan dikmek bana göre değil, diye düşünebilirsiniz.
“Yavuz Bahadıroğlu’nun tuzu kuru ki, çiçeklerden böceklerden dem vuruyor; oysa benim bunlara ayıracak vaktim yok” da diyebilirsiniz.
Ömrünüz boyunca “küresel ısınma”, “global ekonomik kriz”, “Ergenekon Davası”, “Aktütün baskını”, “Erdoğan-Baykal kavgası”nı konuşabilirsiniz.
Peki, ne zaman yaşayacaksınız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi