Mevlüt Özcan

Mevlüt Özcan

İffet tükenmez hazinedir

İffet tükenmez hazinedir

Devlet-i aliyye-i Osmani’nin son zamanlarında yaşayan İstanbul’un vâizlerinden Cemal Öğüt hocanın kızı Hikmet Hanım’ın hatıratında şu ifadeler geçiyor:

“Osmanlı edeb ve terbiyesine bakın, annem beni dünyaya getirinceye kadar dedem Hacı Ali Efendi’nin haberi olmamış. Hacı dedem evli olmadığı için Hacı kalfalar bakarmış. Annemler geldikten sonra dahi onlar bakmaya devam etmiş. Dedem akşam namazını camide kılar, öyle eve gelirmiş. Hacı kalfalar, benim olduğumu müjdelemişler:

– Bir kızın oldu, demişler.

Dedem:

– Allah Allah! münire hâmile mi idi? Bu ne hikmet? demiş. Böylece benim adım Hikmet olmuş. Göbek adım Fatma, asıl adım Hikmet.

Osmanlı terbiyesine bakın ki: Dedem bir çocuk doğacağının farkında değil. İşte biz oralardan buralara geldik. Bugün hayâ ve edeb hududunu aşanlara baktıkça hayret ediyorum. Nasıl bu kadar çabuk tahavvüle/bozuntuya uğradık. Bu kadar bozulduk. Hayret içinde kalıyorum.”

Günümüzdeki yaşantı ile bu hâtırada bahsedilen zamanın mukayesesi bile mümkün değil.

Vücutların sergilendiği bir dönemi yaşıyoruz. Şeytani tavırların revaçta olduğu bir dönem. Peygamberimiz Efendimiz:

Ümmetimin evlâtlarına şeytan karışacak, buyurdu.

Ashab:

– Ya Râsûlallah, bunu nasıl biliriz? dediler.

Efendimiz:

– Hayâlı olmazsa şeytan karışmıştır, buyurdu.

Hayâ, hoş olmayan şeyin terkidir. İffet ise insanın arzularını, tutkularını, aklının ve inancının kontrolünde tutarak, Allah ve insanlar nezdinde kendisini küçük düşürecek davranışlardan sakınmasını sağlayan erdemin, anlamındadır. Kur’ân-ı Kerim’de: “Hayâ, vakar, kişinin kendi şahsiyet ve onurunu koruması...” şeklinde yorumlanabilecek bir konumda kullanıldığı görülmektedir. (Bakara:273) Edebli ve hayâlı olmak Kur’ân’da emredilmiştir. (Nur suresi, âyet: 30. ve 60)

Abdullah Gülcemal’in dörtlüğü şöyle:

“Al eline yerden bir avuç toprak.

Ne kadar tevâzu sâhibi bir bak.

Olmuş eşref-i mahluk’a maya,

Bölünmez bütündür imân ve hayâ.”

Necip Fazıl Kısakürek’in dizileri de böyle:

“Kişide olmayınca hayâ ile edeb,

Okusa, âlim olsa yine merkeb yine merkeb.”

Prof. Dr. İhsanSüreyya Sırma’nın “Halnâme’sinin dördüncü bölümü günümüzü anlatması bakımından büyük önem arzeder. Birlikte okuyalım:

Güller Gülmez, bülbül ötmez, hâneye bir yas geldi;

Kitap mahkum, dili suskun, gönüllere pas geldi.

Hayâ gitti, iffet bitti, hayâsız bir hayat geldi;

Meryem gitti yadlardan, fuhuş can bulup geldi.

Ne kitap var, ne okur, cehalet hükme geldi;

Kütüphaneler hep boş, kitaba ayıp geldi.

Siyaset amaç şimdi, dâvâya tufan geldi;

Bu siyaset uğruna, şahsiyete ta’n geldi.

Gitmişken kör masonluk, süslenip geri geldi;

Rotaryen’de Mücâhid, şahlanıp aşka geldi.

Dinsiz ile masona yaranma günü geldi;

Din ise imân ile bir garip oldu geldi.

Rozet taktı Mücâhid, seveni küsüp geldi;

Sevenine mücâhid, Mason kazıkla geldi.

Roteni, Bilderberg’ler, meşru zemine geldi;

Bir meşmiyet ki amân, Şeriat küse geldi.

Seven’i ümitliydi, sanki iktidar geldi;

Bir iktidar ki heyhât, taviz olarak geldi.

Cihâd fikri kayboldu, liberal çıkageldi;

Me’bus olayım diye, tevil u taviz geldi.

Ne zâlim susturuldu, ne de hak geliverdi;

Zâlim zulmünde hâlâ, mazluma gınâ geldi.

Herkes yalan söylüyor, doğruya yasak geldi;

Sadâkat bir masalmış, çıkarlar öne geldi.

Ağladı satırlarım, “Coni” yüz bulup geldi;

Mehmet garib artık, ona “Hamburger” geldi.

Bunların hepisi aynı, yâdıma yeni geldi;

Mazlumlar unutuldu, yeşil Dolarlar geldi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mevlüt Özcan Arşivi