Kürtlerin ateşle imtihanı

Kürtlerin ateşle imtihanı

Kürt sorunu üzerine yazdığım son iki yazı üzerine çok değerli eleştiriler aldım. Bu kadar kapsamlı bir konuyu gazete sayfalarında tartışmanın zorlukları var. O nedenle bunlara yer vermem ne yazık ki imkansız. Ama meselenin çözümüne yönelik ortak bir duyarlılığın, üstelik çok farklı kesimlerden yükseliyor olması gerçekten sevindirici.

Her zaman olduğu gibi kendisini ‘Kürt halkının temsilcisi’ diye adlandıranların ‘örgütlü’ tepkilerini dikkate almıyorum.

Kervan yürüyor.

* * *

SETA tarafından yayınlanan analizden hareketle son yazıyı ‘’kardeşlik hukukunun tahkimi’ ile tamamlamış; Türkiye’nin giderek kendisini rehin alan bir sorunu aşmasında en önemli faktörün ‘kardeşlik’ olduğunu, felaketi fırsata dönüştürmenin tek yolunun da bu olduğunu vurgulamıştım.

Tam da bu meseleyi ele alan, başka bir deyişle geçmişte bizi birarada tutan değerleri nasıl kaybettiğimizi ele alan önemli bir çalışmadan söz etmek istiyorum.

Sadık Yalsızuçanlar’ın ‘Kürtlerin Ateşle İmtihanı’ kitabı, bugünlere nasıl geldiğimizin çarpıcı bir öyküsü. (Silüet Yayınları, Ankara, Ekim 2008)

Onu tanıyanlar bilir. Yerinde duramayan bir adamdır, inanılmaz üretkendir. Romanları, öyküleri, deneme ve araştırmaları, belgeselleri birbiri ardına gelir. Zekası, geniş bir alana yayılan ilgileri onu takip edilmesi zor bir adam kılar. Yorucu, ama bir o kadar da zengin bir külliyata, hayatının daha ilk 45’liğinde sahip bir adamdır, vesselam.

* * *

‘Kürtlerin Ateşle İmtihanı’ndan kısa bir süre önce söz etmişti bana. Ona yakışır bir hızla önümüze geldi. Dile kolay, tam 640 sayfa.

İttihat Terakki’nin uygulamalarından Kürt isyanlarına, Diyarbakır Askeri Cezaevi’ndeki korkunç uygulamalardan PKK’nın ortaya çıkışına kadar her sayfasında acıyla irkildiğiniz bir kitap.

Diyarbakır’daki işkencelerin, acıların onlarca tanığını okurken, kimlerin bu ateşi nasıl yaktığına bir kez daha tanık oluyorsunuz.

Bu meseleye kafa yoran pekçok önemli isimle yapılmış söyleşiler de yeralıyor kitapta. Mesela Ümit Fırat, Ahmet Altan, Selim Çürükkaya, Şükrü Hanioğlu, Yılmaz Odabaşı ve daha nice isim,

* * *

Kürtlerin Ateşle İmtihanı, aslında çok daha önemli bir yere çekiyor dikkatimizi.

Unuttuklarımızı hatırlatıyor.

Geçmişte bizi ‘bir’ kılan değerleri gösteriyor.

Diyor ki aslında, kendi insanını yakıp kavuran bir ateşi birtakım karanlık odaklarla birlikte körükleyen PKK adlı cinayet şebekesi mi Kürtleri temsil ediyor?

Yoksa, Ahmed-i Hani, Seyyid Sıbğatullah, Mele Ceziri, Evdale Zeynike ve bu toprakların hamurunda eli olan Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri mi?

‘Mesleğimiz kardeşliktir’ diyen Bediüzzaman mı?

Yoksa geçmiş adına, gelenek adına, değer adına herşeyi silip süpüren, yok sayan, sözüm ona yeni bir ‘Kürt ulusu’ yaratma çabasıyla yüzyıl önceki dayatmayı taklit eden zavallılar mı?

* * *

Hepimizin ortak derdini, acısını anlatmış Sadık Yalsızuçanlar.

Soruyor:

‘Kürtlerin gittikçe sertleşen, kronikleşen biçimde ötekileşmesine yol açan şartlar nelerdir, yüzyılın başından itibaren bu insanlar neler yaşamış, nelere duçar olmuş, hangi ateşten sınavın içinden geçmişlerdir, geçmektedirler?

ABD ve diğerleri, Barzani ve Talabani’nin başındaki puşuya, kara kaşına, kara gözüne, Kürtçe aksanlı İngilizcesine aşık mıdır, Diyarbakır, Şırnak, Mardin, İstanbul, Mersin ve Bursa’da yoksulluk ve ötekilik içinde yaşayan, yorgun, örselenmiş Kürtlerin meta-hikayesinden haberdar mıdır, acılarını bilmekte midir, buna merhem olmak gibi en küçük bir niyet taşımakta mıdır?’

Siz de sorun. Bu acıya, bu derde ortak olun.

Çünkü bu hepimizin hikayesi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi