Adnan Tanrıverdi

Adnan Tanrıverdi

Çeteleri devlette hangi kurumlar korur (1)

Çeteleri devlette hangi kurumlar korur (1)

Ülkemizde güvenlik denilince aklımıza ilk ağızda beş kurum gelir. Bunlar:
¥ Milli Güvenlik Kurulu (MGK),
¥ Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK),
¥ Jandarma Genel Komutanlığı (JGK),
¥ Milli İstihbarat Teşkilet (MİT),
¥ Emniyet Genel Müdürlüğü’dür (EGM).
Bu kurumlar arasında, etkili bir koordinasyon ve gayretlerin birleştirilmesini sağlayacak tek elden yönetim yeterli değildir.
Kurumlar, müşterek olan faaliyet alanlarında zaman zaman, rekabet derecesine varan kıskançlık nedeniyle, bilgi ve faaliyetlerini birbirlerinden gizlemektedirler.
Milli Güvenlik Kurulu kararlarını, MGK Genel Sekreterliği vasıtasıyla yürütür. MGK Genel Sekreterliği; genel anlamda iç ve dış tehditleri ve bunlara karşı tedbirleri içeren planlama faaliyetleri ile güvenlikte görev alan kurumların faaliyetlerini koordine ve MGK adına takip etmekle görevlidir.
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin, devletin bütün birimleri ile beraber, güvenlikle ilgli diğer dört kurum arasında da koordinasyon makamı olması gerekir. Bağlı bulunduğu Başbakanlığın, otoritesini tesis edemediği dönemlerde, Genel Sekreterlik etkili olamamakta ve güvenlikle ilgili kurumlarda başına buyrukluk hali daha çok öne çıkmaktadır.
Her hangi bir zamanda, devlet adına iş gören, devlete dayanan, devletin kontrol ettiği ama devletin yasal unsurlarının dışında bir güç ve organizasyon oluşmuşsa, bu oluşumdan yukardaki kurumların habersiz olması mümkün değildir.
Güvenlik güçleri, farklı sorumluluklara sahiptirler. Emniyetin, jandarmanın ve Silahlı Kuvvetler’in sorumluluk alanları farklıdır. Bu alanlar özel kununları ile belirlenmiştir.
Bazı dönemlerde, ülkeye yönelik tehditler, bir kurumu öne çıkarabilir. O zaman, tehditle mücadele bu kurumun öncülüğünde yapılandırılmaktadır. Esas görev ondan beklenmektedir.
Bir dönem, Ermeni Terörü, dış temsilciliklerimiz için öncelikli tehdit haline gelmişti. Suikastlar ve hain saldırılar sınırlarımızın dışında yapılıyordu. İstihbarat elde etmek ve tedbir geliştirmek, dışişlerinin dış temsilcilikleri bünyesindeki MİT’in görev alanına giriyordu. Meşru imkanlarla sorun ortadan kaldırılamayınca, özellikle bünyedeki terörle mücadele kökenli, şahin elemanlar vasıtası ile, bu işi becerebilecek bünye dışı gayri meşru teşkilatlanmaya yönelinmiştir. Abdullah Çatlı ve Alaaddin Çakıcı gibi isimler ortaya çıkmıştır. Görev bitince, bu isimler bir köşeye çekilemediklerinden, kendileri ile birlikte irtibatlı bulundukları devlet görevlileri de tasfiye edilmişlerdir.
Sonra PKK terörü öncelikli tehdit haline gelmiştir. Güneydoğu Anadolu’da 12 ili kapsayan alanda Olağanüstü Hal uygulaması yapılmıştır. Olağanüstü Hal Valiliği ve Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı, terörle mücadele politikalarının tespitinde aktif hale gelmişlerdir. Meşru güçlerle yeterli sonuç alınamayınca; Jandarmanın ve emrine verilen TSK unsurlarının etkili olduğu OHAL bölgesinde Hizbullah, Yüksekova Çetesi vb.; OHAL dışından PKK’ya mali kaynak desteği verdiği tespit edilenlere karşı da Emniyet Genel Müdürlüğü bölgelerinde, Susurluk Çetesi vb. oluşumların devreye sokulduğu iddia edilmiştir. Eylemler ortaya çıkınca, hem devletin dışındaki oluşumlar hem de bunlarla irtibatlı olan devletin elemanları tasfiye edilmiştir.
Özellikle PKK terörü ile mücadelede, OHAL Bölgesi’nde jandarmanın etkinliği, polisle arasındaki rekabeti artırmıştır. Susurluk olayına karışanların tasfiyesinde jandarmanın, Ergenekon’un deşifre edilmesinde de emniyetin tavrı bundandır.
Sonra, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde, irtica birinci tehdit olarak belirlendi. Devletin meşru güçleri, milletin büyük bölümü ile başa çıkamayacağını anlayınca, yine bildik gayri meşru ilişkilere girdi. Ama, resmi ideoloji bu suni tehdidin öyle küçük çetelerle altından kalkılabilecek bir tehdit olmadığının şuurunda olarak, örgütlenmeyi geniş tuttu. Karşımızdaki Ergenekon budur.
Ergenekon’u İttihat Terakki’ye kadar götürerek, kökü derinlerde olan ve devleti yöneten bir beyinmiş gibi göstermek gerçekçi değildir.
‘Her devirde, devletin meşru güvenlik güçleri ile baş edemediği tehditleri bertaraf etmek üzere, tehdidin çapına göre kullandığı gayri meşru organizasyonlardan biridir’ diyebiliriz. Tabii ki organize edildiği zaman, devletin yukarıda saydığımız güvenlik kurumlarında aktif görevde olan yöneticilerin bilgisi dışında organize olduklarını düşünmek de saflık olur. Bu bağlantılar yargılama sonucunda ortaya çıkacaktır.
Devlet sınır ötesinden gelen tehdide karşı, misli ile mukabele etme hakkına sahiptir. Bu tehdide karşı gayri nizami olarak ve devletin resmi görevlileri dışında yapacağı örgütlenmeler de devletler hukukuna göre meşrudur. Burada önemli olan; kendisine görev verilenler, görevleri bittikten sonra, bu ilişkiyi kendilerine menfaat sağlamak üzere kullanmamalıdırlar. Asimetrik oluşumlarda kural, görev sona erince, kullanılan kişinin bir kenara çekilmeyi kabullenmesidir. Aksi halde, devletin ajanları kişi üzerindeki korumasını çeker ve yalnız bırakılır.
Ancak, sınırlarımız içinde, kendi halkımıza karşı, devletin resmi güçleri, gayri meşru çeteleşmelere müsaade etmemeli, her türlü münferit ve organize suçlara karşı hukuk içinde kalarak mücadele vermelidirler.
Geçmişte, iç güvenliğin temini amacıyla gayri meşru güç kullanarak kısa yoldan ve hukuk dışı uygulamalarla sonuca ulaşmak isteyen devlet görevlilerinin, gelecekte olmayacağını düşünmek tedbirsizlik olur. Ergenekon soruşturması ve yargılaması böyle bir oluşumu caydırıcı bir etki yaparsa da, Cumhuriyeti koruma kollama adına fiili darbelere teşebbüs edebilecek anlayışta olanların, yasalarla korunmuş olarak, yeni oluşumların peşinde olabileceğini kabul edip, tedbirli ve uyanık bulunulması da bir zarurettir.
Zira, bu yıl Haziran ayı içinde basında, TSK’ya atfen, “GNH konseptinin tanım ve uygulama alanındaki değişiklikler” ve “Bilgi Destek Faaliyeti Eylem Planı” ile ilgili ayrıntılı bilgi içeren, iki haber yer aldı.
Ayrıntıları yeteri kadar tartışılmayan bu iki faaliyet ile ilgili basına yansıyan bilgiler, yargıya intikal eden ve tasfiye sürecine giren “Egenekon Terör Örgütünün” yerini alacak ve “Postmodern Ergenekon” denilebilecek bir oluşumun habercisi olduğu konusunda kuşkulara sebep olmuştur.
“Bilgi Destek Eylem Planı”1 ile ilgili bir yorumumuz2 23 Haziran 2008 tarihli Vakit gazetesinde haber yapılmıştı. Sonraki yazılarımızda, “GNH konseptinin tanım ve uygulama alanındaki değişiklikler”in ne anlama geldiği konusunu yorumlayıp somutlaştırmaya çalışacağız.
1) 20.06.2008 Tarihli Taraf Gazetesi, “Genelkurmay’ın Türkiye’yi Biçimlendirme Planı”
2) http://www.adnantanriverdi.com/index.asp?adresi=1216

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Tanrıverdi Arşivi