Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Melih Gökçek aday gösterilmez ise!

Melih Gökçek aday gösterilmez ise!

Bilirsiniz... “Aynı konu”da, hele de üst üste yazı yazmam... Zira, “memleketin meselesi o kadar çok” ki, birçok konu, yazılmayı bekliyor... Ülkemin insanları, “aş ve iş” peşindeyken, başörtülü öğrenciler “özgürce okuyabilme”nin beklentisi içindeyken, MEB’in yeni genelgesi ile İHL öğrencileri “Anadolu”dan koparılırken, yani, sırf “tasarruf” bahanesiyle “Anadolu İmam Hatip Lisesi” cümlesi “tabelâ”lardan kaldırılmaya çalışılırken, kalkıp da “gündemin güdümü”nde kalmak, hep aynı konularda yazılar yazmak, beni rahatsız ediyor... Ama izninize ve anlayışınıza sığınarak, bugün bir defa daha “Melih Gökçek olayı”nı yazmak istiyorum...
Hayır, “Kılıçdaroğlu’nun iddiaları”nı veya “Melih Gökçek’in verdiği cevapları” değil, “olayın bir başka boyutunu” gündeme getirmek için yazmak istiyorum.
ONLAR DIŞARIDAN, BİZ İÇERİDEN!
Ancak, konuya geçmeden önce, ne demek istediğim daha iyi anlaşılsın diye, bir olay nakletmek istiyorum.
Olay şu: Sultan Abdülaziz, Paris’te açılan 1866-1867 sergisi münasebetiyle yaptığı seyahatte Keçecizade Fuat Paşa’yı refakatine almıştı...
Bu seyahat sırasında Compte de Montauban de Palitan, Üçüncü Napolyon’un başvekili idi...
Üzerinde seraskerlik vazifesi de vardı.
Üçüncü Napolyon, Süveyş Kanalı’nı açtırmak, Girit’i Yunanistan’a vermek istiyordu...
Sultan Aziz’le Ali ve Fuat Paşalar ise Fransa Kralı’nın hassaten ikinci arzusunun tahakkuk ettirilmemesi taraftarı idi.
Compte de Montauban de Palitan ile Fuat Paşa arasında çok önemli siyasî görüşmeler oldu...
Nihayet bu konuşmalar sırasında; bir gün Compte de Montauban, Keçecizade Fuat Paşa’ya der ki;
“Niye beyhude ısrar ediyorsunuz? Hangi kuvvetinize güveniyorsunuz? Osmanlı hükümetinin ne derece zaafa düştüğünü görmüyor musunuz?”
Fuat Paşa derhal mukabele eder:
“Hayır Kont!.. Hayır!.. Osmanlı hiçbir zaafa düşmemiştir. Bütün kuvvetini muhafaza ediyor ve edecektir. Osmanlı en kuvvetli, en dayanıklı devletlerden biridir. Üç yüz senedir siz dışarıdan, biz de içeriden yıkmaya çalıştığımız halde bir türlü yerinden sarsamadık!”
Evet, üçyüz yıl boyunca “Batılılar” dışarıdan, “Batıcılar” içeriden uğraştıkları halde, bir türlü yıkamadılar Osmanlı’yı!..
Ne var ki; bu sözün sarf edilmesinden sadece 40-50 yıl sonra yıkıldı koskoca Osmanlı!..
Şimdi de; hedefte “Türkiye Cumhuriyeti” var...
Saldırganlar yine aynı...
Bir “içeriden” bir “dışarıdan!”
Yani, yine “Batılılar” ve “Batıcılar” devrede!..
Alın, “Ermenilerden Özür Diliyorum” şeklinde “imza kampanyası” açanları...
Alın, George Soros’un Açık Toplum Enstitüsü ile ortaklaşa “araştırma” yapıp “Türkiye’yi dinamitlemeye” çalışan “yerli işbirlikçi”leri!..
Kısacası;
Birileri “dışarıdan”, onların yerli işbirlikçileri “içeri”den Türkiye’ye karşı bir “tezgâh” hazırlamanın, bir “tuzak” kurmanın ve “kumpas”a sokmanın gayretinde!..
Bütün bunlar oluyor olmasına da;
“Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’e yönelik içeriden ve dışarıdan yapılan saldırılar”ın esbab-ı mucibesi ne?..
MELİH GÖKÇEK’E LİNÇ KAMPANYASI!
“Dışarıdan yapılan saldırılar”ın sebebini biliyoruz bilmesine de, “içeriden” de bir “istemezük” durumu var mı, onu çok merak ediyorum!..
Açık ve net söyleyeyim:
Ne Melih Gökçek’le, ne de herhangi bir “belediye başkanı” veya “siyasi” ile hiçbir “menfaat” ilişkim yoktur...
Hiçbirinden, herhangi bir şey de beklemiyorum!..
Sadece benim değil, bu gazetenin de, hiç kimseyle “menfaat”e dayalı hiçbir ilişkisi yoktur...
Bunu özellikle ifade ediyorum ki;
Yazacaklarımı hiç kimse sağa-sola çekmesin... Tam aksine, “Melih Gökçek’i eleştiren” bir-iki yazı bile yazdım...
O halde, Melih Gökçek’le ilgili “üst üste iki yazı” yazmamın sebebi ne?..
Birincisi;
“Dışarıdan yapılan saldırılar”ın haksızlığı...
Meselâ, dünkü Hürriyet’in manşetinde “iki artçı şok” başlığı vardı...
Hürriyet’in iddiasına göre, “Doğalgazda yapılan fazla tahsilata EPDK el koymuş”tu!..
Hürriyet, CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeni iddiasını da manşete taşıyor ve soruyordu: “Gökçek, 354 bin YTL’yi nereden bulup, nasıl ödedi?”
Melih Bey, dün düzenlediği basın toplantısında, her iki iddiaya da cevap verdi ve dedi ki;
- “EPDK’nın harekete geçtiği filan yok... Bu gazete niçin bunu yapıyor?.. Sayın Uğur Dündar, yani özellikle aynı ekibin içerisinde bulunan kişi ciddi anlamda köşeye sıkıştı. Artık tarafsızlık ortadan kalkmıştır. Bir televizyona çıkıp tartışma görüntülerini dondura dondura yapacağım. Böylece Sayın Kılıçdaroğlu ile Sayın Dündar’ın Melih Gökçek’e karşı nasıl bir kumpas kurduğu ortaya çıkacak.”
- “Ergenekon davası dosyasında Gökçek adına fatura bulunduğu iddialarına gelince... SESAR denilen firma benim Demokrat Parti kuruluş hareketi sırasında yanıma gelen, ‘Size yardımcı olmak istiyorum’ diyen bir firma... Kendi kendisine gidip bazı anketler yapmış!.. Bu anketler bana intikal etmiş değil...
Seçim geçti. Bir de baktım ki önümde fatura!...
İşte 300 milyar küsurluk bir fatura. Açtım telefonu, son derece ağır hakaretlerde bulundum.
‘Sizinle konuşmuştuk. Biz size danışmanlık yaptık’ dediler... Ne danışmanlığı yaptın? 3 sefer benimle konuştu gitti, danışmanlık ücretiymiş. Belli ki, Ergenekoncu olduğu da daha sonra ortaya çıktı. O da tezgahçının birisi işte...
Günün birisinde kullanılsın diye demek bunu yapmış. Göndermiş olduğu fatura konusunda avukatıma talimat verdim. Avukatım gerekli işlemleri yaptı. Ondan sonra da ses çıkmadı. Para falan ödenmiş değil. Kesinlikle yoktur. Varsa böyle bir ödeme, bulsun makbuzunu çıkarsınlar.
Yoksa, bunun da CHP medyasının kumpas hareketinin bir parçası olduğunu ifade ediyorum. Böyle bir parayı Melih Gökçek ödememiştir. Bu adam taş çatlasa 3 sefer görüştüğüm adamdır. Böyle bir araştırma yoktur, bana da gelmemiştir. Bu adam üçkağıtçının tekidir. Faturayı incelerseniz, saçma sapan yazılar var. Böyle bir fatura mı olur?
Melih Gökçek kalkıp da faturayla bir iş yaptıracak olsa, böyle bir faturayla iş yaptırması mümkün mü? Böyle bir iş yaptırmak için deli olmak lazım. Ben böyle bir araştırma yaptırmadım.”
Açıklamalardan da anlaşılacağı üzre, Hürriyet’in her iki haberi de “yalan”dır!.. Ortada “EPDK incelemesi” yoktur!.. Ve ayrıca, Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi, SESAR’a “354 Bin YTL’lik bir ödeme” yoktur!..
O halde, Hürriyet neyin peşinde?..
Bence, bunun tek izahı var:
“CHP’nin ve Murat Karayalçın’ın önündeki en büyük engel, Melih Gökçek’tir!.. Melih Gökçek safdışı edilmeli ki, Karayalçın’ın önü açılsın!..”
CHP’nin, dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun “böyle bir strateji” izlemesini normal karşılıyorum... Onların, Gökçek’i “elimine” ederek, CHP’nin önünü açmak istemeleri gayet normaldir... Normal olmayan, bu işin içine bir “gazete”nin, evet Hürriyet’in girmesi!.. Hem “objektif”likten ve “tarafsızlık”tan dem vuracaksın, hem de Murat Karayalçın’ın önünü açmak için “Melih Gökçek’i yıkmaya” çalışacaksın!..
Bunun adı da “gazetecilik” olacak, öyle mi?!?.. Sevsinler, böyle bir objektifliği!..
“ELİMİZDE BİR ÇANKAYA KALDI!”
Bunun adına “objektiflik” mi denir, yoksa “tarafgirlik” mi?.. Siz, bunun değerlendirmesini yapadurun, ben sizlere “kartel zihniyeti”ni yansıtan bir olay nakledeyim...
“Rivayetler muhtelif” olsa da, benim kulağıma gelen olay şöyle: “Kartel medyası”nın üst düzey yöneticilerinden biri, İstanbul’dan Ankara’ya gider ve oradaki yazar-çizerlerle yemek yer...
Malûm, “Ayı’nın 9 türküsü vardır, dokuzu da ahlat üstüne” diye bir söz vardır... “Gazeteci”nin türküleri de, “haberler” üzerinedir!..
Söz, döner dolaşır; CHP’li Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz’ın televizyonlara yansıyan “kaset”lerine gelir!.. Hani, “CHP’li Belediye Meclisi Üyeleri”ni “yamyamlık”la suçladığı, “rüşvet dağıtmak”tan bitap düştüğünü söylediği konuşma var ya, işte o!..
Üst düzey yönetici; “Biz, Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz’ın o kasedi konusunda yanlış yaptık” der; “Rüşvetin ve yamyamların üzerine gitmeliydik!”
Sonra, yazarlara döner;
“Bu konuda sizden de ses çıkmadı!.. Neredeyse, böyle bir olay hiç olmamış gibi davrandınız!”
Bir yazar, “ben yazdım” der, “Bir yazı yazdım ve olayı eleştirdim!..”
Üst düzey yönetici; “Biliyorum... O yazıyı okudum” der;
“Ama, çok yüzeysel bir yazı yazdınız!.. Rüşvet dağıttığını, yamyamlara para yetiştiremediğini söyleyen adam CHP’nin Çankaya Belediye Başkanı Muzaffer Eryılmaz değil de, Melih Gökçek olsaydı, adamı bir kaşık suda boğar, anında linç ederdiniz!”
“Eleştirdim” diyen yazar, boynunu büker... “Ama efendim” der, “Eryılmaz’ı korumaya çalışmamız gayet normal!.. Çünkü, elimizde kala kala sadece Çankaya kaldı!.. Hiç olmazsa Çankaya’yı koruyalım!”
Lamı-cimi yok... “Zihniyet” bu!.. Adamlar, “kendi adamları”na işte böyle sahip çıkıyorlar!. Hem de; ister “rüşvetçi” olsunlar, ister “yamyam”ları beslesinler!..
Öyle sanıyorum ki;
Melih Gökçek’e yönelik kartel saldırılarının temelinde de bu “zihniyet” var!..
Bu, “ideolojik” zihniyet!..
GÖKÇEK’LE İLGİLİ PARTİ İÇİ KULİSLER!
Biraz önce dediğim gibi; Melih Gökçek’i dışarıdan yıkmak isteyen bu zihniyeti, bu stratejiyi anlıyorum... Anlayamadığım şu: Melih Gökçek’i “içeriden” yıkmak isteyen kim?..
Zira, çeşitli “internet siteleri”nde asıllı-asılsız iddialar var... İddialara göre; “Melih Gökçek’in aday yapılmaması” için, AK Parti içinde “dar kapsamlı gizli toplantılar” yapılıyor ve hatta “Melih Gökçek’e alternatif isimler” konuşuluyormuş!..
Ayrıntılara girmiyorum... Kimlerin “nerede” kimlerle ne konuştuğunu, “aday” olarak kimlerin isminin telâffuz edildiğini yazacak değilim...
Ama, şu kadarını söyleyeyim:
Özellikle “Kılıçdaroğlu ile düello”dan sonra, Melih Gökçek de “harcanır” ise, kamuoyunda “söylenecek olan tek cümle” şu olacaktır:
“Bravo şu Kılıçdaroğlu’na!.. Şaban Dişli ve Dengir Mir Mehmet’ten sonra Melih Gökçek’in de kellesini kopardı!.. Onun da başını yedi ya, bravo şu adama!”
Evet, diyecekleri budur!..
Ondan sonra, Kılıçdaroğlu’nun önünde durabilene aşkolsun!..
Hayır, hiç kimseye akıl vermek veya yol göstermek gibi bir niyetim yok... Son kararı, elbette Tayyip Bey ve AK Parti kurmayları verecek!.. Benim yaptığım, “neyin, nasıl sunulacağını” söylemekten ibaret!..
Umarım, söyleyebilmişimdir!..
==============
Böyle adalet olur mu?
Hüseyin Üzmez’in yaptığı söylenen “şuyuu, vukuundan beter” eylem ve tutukluluk sonrası sarfettiği “söz”lerle ilgili ne büyük bir infiale kapıldığımı, nasıl bir öfke duyduğumu söylememe gerek yok...
Ama, bunu hatırlatıyorum ki; şimdi yazacaklarım yanlış anlaşılmasın!..
Efendim, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin dün CNN Türk’te yayınlanan bir programa katılmış ve orada demiş ki;
“Hüseyin Üzmez hakkındaki davada Adli Tıp raporunu veren Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu Başkanı değiştirilmiştir!.. 14 yaşındaki B.Ç. hakkındaki Bursa’dan geri gönderilen raporu bu yeni heyet inceleyecek. Ben yeni heyetin bu konularda çok daha hassas davranacağını, kamuoyunun desteğini alacağını düşünüyorum.”
Gözlerime inanamadım...Bu yüzden de, ajanstan geçen haber metnini, tekrar tekrar okudum. Ama doğru... Bakan bey, “maalesef” o sözleri sarfetmiş!..
Düşünebiliyor musunuz; “adalet” dağıtması gereken bir kurumun başında bulunan sayın bakan; “kamuoyu memnun olmadı” diye “Başkan” değiştiriyor!.. Yeni bir “başkan” tayin ediyor ki; “insanların arzusuna” göre karar versin!..
Söyleyin Allah aşkına; böyle “adalet” olur mu?.. Şu hâle bakın; “Başkan değiştiriliyor” ki, “Üzmez aleyhinde rapor versin!..”
Üzmez’e öfkeliyim.. Ama şu tavra, daha çok öfkelendim!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi