Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Tehlikelerin ortak anatomisi

Tehlikelerin ortak anatomisi

Şu Ergenekon olayı zuhur ettikten sonra, bir de “tehlike” sözcüğünü ürettiler.
Benden değilsen tehlike!
Cumhuriyet gazetesine göre en başta Fethullahçılar tehlike...
Bir de, iktidarı ellerinden çekip alan AK Parti'nin devlet kademelerinde sözde örgütlenmesi daha da tehlike... Mahalli idareler bu sefer de CHP’nin tümden elinden çıkarsa, irticai tehlike...
Başta, CHP’ye ait olmayan çarşaf tehlike...
CHP’ye oy vermeyen başörtülü halk tehlike...
Asıl yargıyı merak ediyorum...
Dün bu yargıya Başbakan ile Bakanları astırdılar, bugün de Ergenekoncuları yargılayınca tehlike çemberine alındı..
Yargıda saçını sakalını ağartanlar, şimdi de yargıyı “siyasallaşmakla” suçluyorlar...
Onlara göre yargı; ilk dereceli mahkemelerden tutun da, üst dereceli mahkemelere kadar siyasallaşmış. Sözde taraf olmuş... Erdoğan’ın yargısı olmuş!
En başta devletin savcısı, Ergenekoncuyu soruşturuyorsa, mutlaka siyasallaşmıştır.
Hakimler de öyle...
Peki ne yapacaklar?
Bu sahada en çok efor sarfeden Yargıtay eski Başsavcısı Kanadoğlu’nun beyanatlarını okuyunca zannedersiniz ki; eyvah bu yargı elimizden gitti...
Bir daha kolayına iflah olamayız...
Eski Başsavcı Vural Savaş da aynı telden çalar...
Genel anlamda “arama” ve de “telefon dinleme” kararı verilmesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia eden Savaş, iddiasında bence de haklıdır ama, bu haklılığı iğne kendisine sokulduğunda fark etmiştir.
Kendisi Refah Partisi'ni kapattıracağı esnada çuvallarla nerelerden delil topladığını bir düşünsün bakalım. O deliller yasal mıydı? Örneğin, Erbakan Hoca ile Yasın Hatipoğlu arasında geçen telefon görüşmelerini mahkeme izni olmadan nasıl elde ettiğini ve de bu konuşmaları Anayasa Mahkemesi'nde nasıl delil olarak kullandığını bir anlatsın bakalım...
Sana gelince oluyor da, başkalarına gelince niçin olmuyor?
Mahkeme kararı olmadan Sayın Necmettin Erbakan’ın telefonlarını dinlemek hukuka uygun, ama mahkeme kararı olduğu halde Ergenekonculara sıra gelince bas feryadı:
“Yargı, Adalet Bakanlarının tutsağıdır...”
Bir de Kanadoğlu’na soralım...
Siyasallaştığını söylediğiniz yargıda söz sahibi olanlar, herhalde Yunanistan’dan ısmarlama hakim ve savcılar değildir. Senin benim tanıdıklarımız, arkadaşlarımız...
Şöyle bir bakalım... Bu hakim ve savcılara görevi kim veriyor?
“Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu” değil mi?
Şimdi söyler misin, bu kurulda Adalet eski Bakanı Cemil Çiçek’le yeni Bakan Mehmet Ali Şahin’in görüşünde kaç üye vardır?
Ya da şöyle soralım...
Danıştay ile Yargıtay’a yüksek kurul tarafından kaç tane Fethullahçı üye seçilmiştir?
Şunu da soralım..
O kurulda sizin görüşünüzde olmayan kaç kişi var?..
Tek bir kişi bile yok; çünkü o kuruma nasıl üye seçildiğini ve de kimlere öncülük tanındığını biliyoruz. Hem de işin başı üye seçimlerinde yasal bir ilke var mıdır? Yoktur...
Sizler nasıl seçildiyseniz, diğerleri de öyle seçiliyorlar...
O zaman şunu soralım... Dün iyinin iyisini yapan kurula bugün ne oldu?
Size üyelik görevi verince iyi de, Ergenekoncuyu yargılayan savcıya görev verdiğinde kötü mü oluyor? Gerçekten bu iş nasıl oluyor?
Diyorsunuz ki; yargı hiçbir devirde bu kadar siyasallaşmadı...
Yani?
Yüksek kurulun görev verdiği hakim ve savcılar, AK Parti iktidarına gelince cümleden fikir mi değiştirdiler? Paşalar da mı öyle oldu?.. Rektörler de mi?..
Medya, sermaye?!!
Yoksa ne?
Yoksa, bu ülke birkaç tane aklı evvelin babalarının çiftliği mi ki; ne derlerse o olacak?
Yoksa, zaman mı değişti?
Yoksa, şafak vakti midir?...
Görüyoruz ki; karanlığın bileklerine kelepçeler takılınca, çıyanlar birer birer dökülüyor ortalığa.
Kimlerin “kızıl tehlike” olduğu anlaşılıyor...
Ve de anlıyoruz, yılardır bu ülkeyi tek bir ideoloji adına kimlerin saltanat gibi kullandığını.. (*) Emekli Hakim

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Nusret Çiçek Arşivi