Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Doğru düzgün CHP’lilere çağrı

Doğru düzgün CHP’lilere çağrı

Ey aklı başında CHP’liler! Genel Başkan’ınıza söyleyin de sayı ile hizaya gelsin! Yoksa bu gidişle CHP’yi yine Parlamento dışında bırakacak. Bunun ilk işaretini de yerel seçimlerde göreceksiniz.
Dönüp arkanıza bir bakın bakalım: Partinizin halka sempatik gelen bir icraatı var mı? Bıraktık icraatı bir tarafa, partinizi yönetenlerin, halkın yüreğini okşayacak, ilgi ve sempatisini çekecek bir beyanları var mı?
Yok. Peki, bu halk partinize neden oy versin? Partinizin doğru düzgün bir ekonomik programı yok, geçmişten referans göstereceği hiçbir başarısı yok, hiçbir konuda akla yatkın bir projesi yok…
Sadece iktidara yönelik eleştirileri var, suçlamaları var, “laiklik” filan diye yırtınmaları var, başta başörtüsü olmak üzere yasaklara bekçilik etmeleri var... Bunlar yetmiyormuş gibi, önderleriniz son derece yanlış bir tutum sergiliyor, partinizin geçmişinde kalması gereken tortuları da üstleniyorlar.
Bu da yetmiyor, “Millî Şef İnönü” döneminde kalması gereken olumsuzlukları güncelleyip iktidarlarını onun üzerine inşa etmeye çalışıyorlar.
Tabii olmuyor. Millet, “o günler”i tekrar yaşamak şöyle dursun, hatırlamak bile istemiyor.
Nasıl istesin ki, “Millî Şef” dönemi, yani CHP’nin rakipsiz iktidar olduğu yıllar hem maddi, hem mânevi anlamda tam bir kâbustur! Bir tarafta yokluk, yoksulluk, açlık, hicran; diğer tarafta baskı, şiddet, dayatma, zindan! ölümlerden ölüm beğenmek gibi!
Eski CHP’li günler, öncelikle ezansız (Ezan-ı Muhammedi’yi kastediyorum), imamsız, hacsız (bir ara hac da yasaklanmıştı) günlerdir…
O günler, ders kitaplarında Kur'an'ın Allah kelâmı olduğunun inkâr edildiği günlerdir...
O günler, Hazret-i Peygamber'in, yine ders kitaplarında karalandığı günlerdir...
O günler, vahyin, meleklerin, ilâhî kitapların ve dini olan her şeyle birlikte kökü vahiy medeniyetinde bulunan her şeyin pervasızca tahrip edildiği günlerdir.
O günler camilerin satıldığı, başka amaçlar için kullanılmak üzere kiraya verildiği günlerdir.
O günler, “Biz her ne şekilde ve surette olursa olsun, memleket dâhilinde dinî neşriyat yapılarak, dinî bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dinî bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz” diyen basın yayın genel müdürlerinin ve muavinlerinin, “Gazetelerin son günlerdeki neşriyatı arasında dinden bahis bâzı yazı, mütalâa, îmâ ve temsillere rastlanmaktadır. Bundan sonra din mevzuu üzerinde gerek tarihî, gerek temsilî ve gerek mütalâa kabilinden olan her türlü makale, bend, fıkra ve tefrikaların (dizi yazıların) neşrinden (yayınlanmasından) tevakki edilmesi (vaz geçilmesi) ve başlanmış bu gibi tefrikaların en çok on gün zarfında nihayetlendirilmesi (sonuçlandırılması)...” talimatını gazetelere geçtiği günlerdir (Başvekâlet, Matbuat Umum Müdürlüğü İç Matbuat Dairesi’nin gazetelere “653 sayı ve 17 Mayıs 1942 tarih”le gönderdiği müzekkere).
O günler, “Din tedrisât (eğitimi) memnuiyetini (yasağını) otuz sene daha devam ettirebilsek, artık ondan sonra Türkiye’de böyle bir mesele kalmaz!” diyen bakanların Millî Eğitim Bakanlığı’nı milletten kopardığı günlerdir…
Ne var ki, İslâmiyeti reddedenler, dinsiz de yapamadıkları için, kendilerine “yeni din” ve hâşa “fani tanrı” uydurmaya çalışıyorlardı... 1932-1946 yılları arasında partinizin Ankara milletvekili olan Selanikli Aka Gündüz’ün Atatürk’e yazdığı sözde şiire bakar mısınız lütfen?
“Yerde o.../ Gökte o.../ Denizde o.../ Her yerde o…
Varsın, teksin, yaradansın, (bin kere hâşâ)
Sana bağlanmayanlar utansın!”
O günlerin Yusuf Ziya'sı da, tek parti iktidarından aldığı ilhamla, “Yoktan var ediyor, tanrı gibi her şeyi” diye döktürerek, Aka Gündüz’e destek veriyordu.
31 Mart 193l'de Türkiye çapında yapılan okullar arası şiir yarışmasını kazanan bir ilkokul öğrencisinin mahut şiirinden kısa bir bölüm:
“En büyük imanım şu: Sen Rabbin yarısısın,
Yerin üstünde, fakat Türklerin tanrısısın.” (Milyon kere hâşâ)
CHP’nin Edirne Meb’usu (milletvekili) Mehmed Şeref (Aykut), “Kamalizm” isimli kitabının üçüncü sayfasında “yeni din”ini şöyle açıklıyordu:
“Kamalizm... Yalnız yaşamak dinini aşılayan ve bütün prensipleri ekonomik temeller üzerine kuran bir dindir.”
Bu “yeni din”e elbette “yeni bir kıble” de lâzımdı. Onu da Kemalettin Kamu uydurdu:
“Ne örümcek, ne yosun/Ne mu'cize, ne füsun,
Kâbe Arab'ın olsun/Bize çankaya yeter!”
Artık sıra minare ve ezan uydurmaya gelmişti. O iş de Yaşar Nabi'ye düştü:
“Motorların şarkısı olsun yeni bestemiz,
Yeni din ezanları, minareler yerine,
Bulutlara püsküren bacalarda okunsun!”
Buyurun: çankaya “kıble”, fabrika bacaları “minare”, bacalardan çıkan dumanlar da “ezan!”
Nitekim 1932’de, ezan “Muhammedî” kimliğinden çıkarılıp “Türkî” bir kimliğe büründürüldü ve 1950 Mayıs’ında CHP iktidardan düşürülünceye kadar Türkçe okundu.
CHP’nin bir türlü dirilemeyişinin temelinde işte böyle bir geçmiş yatıyor. Parti yönetiminin eski icraatları çağrıştıran her cümlesi de halkın yüreğine oturuyor.
“Hangi hükümet zamanında dindarlara baskı yapıldı?” diye sorup “yapılmadı” hükmünü veren yazarlara ithaf olunur.





Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi