Hüseyin Hatemi

Hüseyin Hatemi

Kerbela'dan günümüze

Kerbela'dan günümüze

Yüce Sevgili, Yesrib'i Medîne kılmak üzere bu beldeyi şereflendirdiğinde, Yesrib (Medine) halkı “dolunay ışıdı üzerimize/veda' geçiti ardından” coşkusu içinde idiler. Yıl, 622 Milâdî yıl idi. Yüce Sevgili'ye Kevser verilmiş, henüz bu Kevser'in kurbanı, Zibh-i Azîm dünyaya gelmemiş idi. Yüce Sevgili; kendisinden sonra olacakları biliyor, buna rağmen halkın sevincini bozmuyordu. Altı yüz yıl kadar önce Hazret-i Mesih de Kudüs'e giderken benzer coşkuyla karşılanmıştı. Ne var ki insanlığın sınavı devam ediyordu. İsa'nın Kudüs'e gelişinden altıyüz yıl kadar sonra Yüce Sevgili'nin Medine'ye gelişiyle de sınav bitmiş değildi.

Bu sınavda, “ulu kurban”ın anlamı neydi? İnsanların İlâhî Sevgi'yi almaya ehil olmaları için, onlara kendi cinslerinden peygamber, sevgi elçisi, güzel örnek gönderilmesi gerekiyordu. Artık Son Peygamber'den sonra başka peygamber ve Kitab gönderilmeyeceği için de insanlığa Allah'ın rahmet ve inâyetinin delili olarak, İlâhî Sevgi'nin Yüce Şehidi'nin Son Peygamber'den sonra ve O'nun soyundan gelmesi İlâhî Hikmet gereği idi. (Seyreyle o Pâdşâh-i aşkı/ol şah-i cihân-penâh aşkı/Göstermeğe bârgâh-i aşkı/Aşıklara resm-ü râh-i aşkı/Gönderdi Huseyn'i Kerbelâ'ye/Garkeyledi lücce-i belâye- Muallim Feyzi Efendi)

Veda' Geçiti'nden doğan Dolunay, on yıl sonra, 25 Mayıs 632'de irtihâl edecekti. “Ulu Kurban” günü de 10 Ekim 680 olarak tayin edilmişti. Ulu Kurban 680 yılının Kurban Bayramı günü veya bayram günlerinin sonunda, Kurbangâh olan Kerbelâ'ya yönelerek Mekke'yi terk etti. Bu kafilede; henüz beşik çocuğu olan küçük Ali (Ali Asgar), büyük Ali (Ali Ekber), kardeşi Erdem babası (Ebul Fazl) Abbas, daha nice kurbanlar O'nunla birlikteydi.

Ulu Kurban günü olan 10 Ekim/10 Muharrem günü, âdem'in Kâ'be'nin bulunduğu noktada insanlığa ilk tebliğe başladığı gündü. Bu vaade gelmeden önce, canavarlar sürüsü, bir an önce Huseyn'in kanını dökmek için sabırsızlanıyorlardı. İmam, bir gecelik “ibadet” mehli aldı ve yanındakilere, ertesi sabah artık hayatta kalmanın mümkün olmadığını, ilâhî aşk imtihanının en yücesine kendilerini yetenekli görmeyenlerin, gece karanlığında kendisini terketmelerini, onlara asla kırılmayacağını bildirdi. Sonra da son Dünya gecesinin bir kısmını, çöl gecesinde, çadırlar arasında, şiir diliyle hikmet yâkutları saçarak geçirdi. Bunlardan birisini kafilede bulunan küçük kızı Sekîne bize iletti: Dostlarım, tatlı bir su içtiğinizde beni de anın!/ Bir şehidi veya bir garibi duyduğunuzda, bana da yanın!

Bu vasiyet, “De ki: Ben sizden hiçbir karşılık istemiyorum, ancak Yakınlara Sevgi” âyet-i kerîmesinin gereği idi. Bu âyetin manâsını anlayanlar, bilirler ki İmân-ı Kâmil, ancak Ondört Mâ'sûm-i Pâk Sevgisiyle birliktedir. Ne yazık ki, o sırada, bu nur saçan çadırların karşısında, otuzbin kişilik canavar sürüsü içinde, ertesi günkü “zafer”lerini ve ardından gelecek servet ve makam ihsanlarını kafa çekerek kutlayanlar yanında, “feveylun lilmusalliyn” (Mâûn Suresi) güruhu da vardı. Bunlar o sırada namaz kılıyorlar, âl-i Muhammed' (S.A.)e salâvat gönderiyorlar, bir yandan da âl-i Muhammed'in (S.A.) kanını dökmek için mızrak ve kılıç bileyip ok sivriltiyorlardı. Kurban günü, Ulu Kurban da “Mev'ude ve Nefs-i Mutmainne” olarak Rabbi'ne döndükten, mübarek başı mübarek bedeninden ayrıldıktan sonra, bacısı Zeyneb, başsız bedene kapanarak şöyle feryad etmişti: Hâk-i âlem beserem! K'ez eser-i tîr-o Sinân/Câyi yek bûse-i men der heme a'zâ-i to nîst! (Toprak başıma! Ok ve mızrak yarasından, veda' busêmi koyacak yer bulamıyorum bedeninde kardeşim!) Bizim yasımızın elbette Huseyn'e ve Kerbelâ şehitlerine yararı yoktur. Ne var ki Huseyn'e yüreği yanmayıp gözü yaşarmayana da ancak yuttuğu “aşure”nin en fazla yarım saatlik damak zevki vardır. İlâhî Sevgi'den nasîbi yoktur.

Bu yıl Hrantımız'ın vurulması günüyle âşûrâ gününün aynı güne gelmesi de, Allah bilir, bizi düşündürmek içindir: Ehl-i Beyt sevgisiyle İlâhî Sevgi'nin âb-i Hayât kaynağına, Kevser'e erişenler; kan kokusuna susayan canavarlar olmaktan kurtulurlar. Hristiyanlar içinde de böyledir: Meryem ve İsa sevgisiyle gönüllerini aydınlatanlarıyla, iki yüzlü, çifte standardlı olanları, “Mammon”a kulluk edip, İlâhî Sevgi'den ancak riyâkarlık belirtisi olarak bahsedenleri aynı hükümde değildir.

Hrantımız'ın vurulduğu yılı; önce yedi ay kadar erken seçim çekişmeleriyle geçirdik. Ardından da, Anayasa'nın düzeltileceği korkusuna kapılan dumanlı hava tutkunlarının yeni oyunları, Kürt-Türk fitnesi tertipleri geldi. 2008'de Alevî-Sünnî fitnesinden kurtulacağımız ümîdine kapılmışken, tekrar bazı kimseleri zıvanadan çıkartacak şekilde bir “şartlanma” aracı haline getirilmiş “başörtüsü/türban”lar, “yemeniler”, arenalarda sallanmaya başlandı. Ne zaman olgunlaşacağız? Sevgi'de kendimizi eğittiğimizde! Sevgi'den nasibi olmayıp geçmiş zaman zorbalarına toz kondurmayanlar, ilâhî kural gereği olarak, bugün de kendilerine yapılan dayatmalara davetiye çıkartmaktadırlar.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Hatemi Arşivi