Serdar Arseven

Serdar Arseven

Melih Gökçek... Ya da... CHP’nin efendisi!..

Melih Gökçek... Ya da... CHP’nin efendisi!..

Bir gün... (İsmi mahfuz) Tuğgeneral’in biri, ortak tanıdığımızı araya sokarak benden bir ricada bulundu.
“Askeri tesislerinin” bir bölümünde “asfalt” işi varmış... Melih Gökçek’le görüşüp, bu işte yardımcı olmasını sağlayabilirsem memnun kalacakmış!..
Hani, biz en yakınımızın bir sıkıntısı olsa, -hastalık durumları hariç- bir yerlere gidip de ricacı olacak ruh yapısında değiliz!..
Bir de, böyle bir işin yapılması için Gökçek’e gideceğiz de...
Zor iş!..
Hani bir işi ya “sevaptır” diye yaparsın, ya “namın yürüsün” diye yaparsın ya da “para” için...
“Nam” ve “para” işleriyle aram hiç iyi olmadı... Öbürü de, bu durumda fevkalade şüpheli!..
Biz böyle düşünürken... Dedi ki, aracı “arkadaş”: “Vakit’in bir yöneticisi olarak yardımcı olursan, komutanın kalbini ısındırırsın!...”
Câzip bir getiri midir bu?..
Yapmalı mı yapmamalı mı?..
Diye düşünürken...
Bazen kafa duruyor işte, taa neden sonra geldi aklıma;
“Sayın General, Başkan’ı bizzat arayıp da talebini iletse olmuyor mu?” diye sormak!..
Iııh, olmuyormuş!.. Kendisi, “Bir Fazilet Partiliden destek istemek, geleceğim açısından sakıncalı olabilir!” endişesinden dolayı, “bizzat” aramayı düşünmüyormuş!..
Sıkıntıya bak sen!..
Doğrusu, bu meseleye girmek istemedim... Lâkin arkadaş, “Merak etmeyin, ben bu işi hallederim” filan diyerek boyundan büyük bir işe kalkışmış...
Bundan dolayı ısrar edip durunca, dayanamadık.
Gökçek’e direkt olarak söylemektense, Fazilet İl Başkanı Ersönmez Yarbay’ı şöyle bir yokladık: “Durum bu bu... Aslında ben hevesli değilim ama arkadaş çok ısrar etti. Ben de ortada beklentim filan olmadığı için, Tuğgeneral’in bu talebini iletmekte sakınca görmedim. Sayın Başkan’la bu meseleyi konuşabilirsiniz…”
Bizim Yarbay, o sevimli gülümsemesiyle... Bakın nasıl bir karşılık verdi:
“Melih Bey’e bu tür talepler gidiyor. Kendisinin bir prensibi var: Talebi olan, bizzat arayacak!.. Benim söylemem uygun olmaz!..”
Bu karşılık rahatlatmıştı beni... “Hoşuma” da gitmişti!..
Arkadaşa, “Sayın Paşa, talebini bizzat iletecek!.. Bir, ‘muhafazakardan’ talepte bulunduğunun anlaşılması halinde sıkıntıya düşeceğinden endişe ediyorsa, asfalttan vazgeçecek!..” dedim.
Efendim; bu cevap üzerine bizim arkadaş gidip durumu arz etmiş!..
Aldığı karşılığa bozulan Paşamız da, “Bir işi beceremedin, bir de konuşuyorsun!..” diyerek, bir güzel fırça çekmiş!..
Bilemiyorum; bizzat gitseydim ve ısrarcı olsaydım, Gökçek’i “asfalt işini” yapmaya ikna edebilir miydim?..
Belki edebilirdim, ama... Böyle bir şeye teşebbüsü aklımın ucundan bile geçirmedim.
“Bizzat arasın, talebini dile getirsin, gereğini düşünürüz” tavrına saygı duyduğum, “Sivil duruş” olarak önemsediğim için... Aklımın ucundan bile geçirmedim!..
*
Efendim; bu “paşa” meselesi böyle...
Bir de... Şu mesele: “Melih Gökçek ve sağda birlik” konulu iki yazı kaleme almıştık...
O yazıların ardından bir gün arayla iki okulun yöneticisi aradı...
İki ayrı okul için aynı talep: “Çocuklarımız, kışın çamur, yazın toz toprak içinde. Sayın Gökçek’e biz ulaşamayız. Talebimizi Allah rızası için iletir misiniz? Okulumuzun bahçesini asfalt yaptırabilir mi?”
Okul işi bu...
Melih Gökçek’i aradım ve her iki okul için de söz aldım.
İlginç bir nokta; Gökçek bu kez, “Bizzat kendi arasın!” tavrını göstermedi. “Okul” için hemen “söz” verdi...
Hoş tavır, değil mi?
*
Malûm, bir oraya bir buraya koşturup duruyoruz... Meselelerin tamamını günü gününe takip etmemiz mümkün olmuyor...
Hayli zaman sonra bu okul işi aklımıza geldi de... Verilen “söz”lerin tutulup tutulmadığını kontrol ettik.
Okullardan birinin asfalt işi halledilmiş, diğerinde ise nedense “ihmal” söz konusu olmuş!..
Buradan; “Sincan’daki Mehmet Sündüz İçli İlköğretim Okulu için verdiğiniz sözü lütfen tutunuz!” çağrısında bulunduktan sonra... Hemen, bir durum değerlendirmesine girelim:
Başbakan Erdoğan’ın bütün baskılara rağmen Gökçek’in adaylığını açıklaması bence olumlu bir gelişme.
CHP’nin ağır toplarına, “En fazla gıcık olduğunuz, bir kaşık suda boğma arzusunu en fazla hissettiğiniz adam kim?” diye soracak olursanız...
Tamamından, “Melih Gökçek” karşılığını alırsınız!..
Gökçek, bunların adeta “Efendileri” gibi oldu!.. Her seçimde, gereğini “şaaaak!..” diye yapıyor!..
Gökçek’i sevmeyebilirsiniz,
Onu, Peyami Safa’nın meşhur “Cingöz Recai”siyle kıyaslayacak kadar ileri gidebilirsiniz...
Onun üstün manevra kabiliyetini hayretle karşılayabilir ve bu durumu “güvenilmezliğinin” delili olarak görebilirsiniz...
Lâkin, hele hele “Ankara” gibi taş duvarlarla çevrili bir “kara” şehirde, bunca yıldır güçlenerek ayakta kalmayı başarabilmiş olmasının hakkını da teslim etmelisiniz...
Gökçek’in alt, üst geçitleri, parkları, meslek eğitimi, sosyal merkezleri filan bir kenara... Havaalanı güzergahındaki bütün gecekonduları “tantanaya” sebebiyet vermeksizin yıkıp, Ankara’ya dört dörtlük bir “protokol yolu” kazandırmış olması... “Az zamanda ne büyük işler başardığını” ortaya koymaya kafi!..
Sadece bu, tek başına yetiyor da artıyor CHP’ye…
Kim ne derse desin, Gökçek çalışan ve üreten bir adam...
“Peki, kendisi için ne kadar zenginlik üretti?” meselesi tartışmalı; “haksız” iktisapta bulunduğunu ispatlayabilen, CHP ruhunun fevkalade güçlü olduğu yargıya gider ve mahkûm olmasını sağlar!..
“Bu Gökçek’e yargının da gücü yetmez” filan diyen de... Uyarmış olayım, suç işler!..
*
Bilmem ifade etmeye gerek var mı; bugüne kadar zerre istifade girişimim olmadı. Hatta, zaman zaman okkalı tarafından yüklenmişliğimiz vardır kendisine!..
Hoşlanmadığımız hal ve hareketleri yok değil elbet.
Lâkin, bir yöneticiyi bütün olarak değerlendirmek gerekirse; Gökçek’in “artı”larının çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz.
Kılıçdaroğlu ile Karayalçın’a şimdiden “büyük geçmiş olsun” diyerek bitirmiş olalım bu yazıyı!..
Neticesi belli bir yarış nasılsa!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi