Ahmet Varol

Ahmet Varol

İşgalci zorlanmaya başladı

İşgalci zorlanmaya başladı

İşgalci Siyonist devletin Gazze’ye yönelik vahşi saldırısının başlamasından sonra en çok muhatap olduğum sorulardan biri “kara operasyonu da başlatabilir mi?” sorusuydu. Ben bu soruya verdiğim cevaplarda böyle bir şeye kolay kolay cesaret edemeyeceğini, cesaret etmesi durumunda ise ciddi şekilde zorlanacağını dile getiriyordum. Bu belki birçoklarına temenni olarak geliyordu. Ama sadece temenni değil, işgalci Siyonist devletin yorumcularının önceden hazırladığı birtakım raporlarda kendini gösteren korku ve endişeye dayanan bir tespitti.
Öte yandan işgalcilerin havadan ve denizden ateş yağdırırken bir de karadan saldırıya geçerek Gazze halkını her yönden sıkıştırması korkusuyla biz kara saldırısının başlamamasını arzularken Filistinli direnişçiler tam tersini istiyorlardı. Çünkü direnişçilerin hava saldırılarına karşı herhangi bir savunma teknolojisi yok; deniz saldırılarına karşı ise oldukça yetersiz. Ama karada öyle değil. Karada onları pusuya düşürmek ve ağır kayıplar verdirmek için hazırlıklarını yapmışlardı. Üstelik önceden işgalci saldırganların Gazze’deki istihbarat teşkilatı gibi çalışan Muhammed Dahlan çetesi bölgeden sürüldüğü için direnişin oradaki askeri hazırlıkları hakkında yeterli ön bilgi edinememişlerdi. Kendilerini nerede ne gibi tehlikenin beklediğini bilmiyorlardı.
Ayrıca Filistin direnişinin işgalci saldırgana karşı Gazze’de bir de yeraltı şehri vardı. Bu yeraltı şehri sadece Siyonist saldırganların geçmesi muhtemel boş arazilerin ve koridorların altına döşenmiş mayınlardan oluşmuyordu. İşgalcilerin hiçbir şekilde fark edemeyeceği yerlere pusular kurulmuş, mücahitlerin saklanacağı, bir noktadan anında başka bir noktaya geçmelerini sağlayacak tüneller kazılmıştı. Kimsenin bu hazırlığı sorgulamaya, yargılamaya hakkı olamaz. Gözünü kırpmadan okulları hedef alan, hastaneleri vuran, ambulansları imha eden, doktorları kasten öldüren gözü dönmüş katile karşı kendinizi savunmak için mümkün olan her yola başvurmak zorundasınız.
Mücahitlerin yerin altındaki savunma şehirleri hakkında Siyonistlerin endişelerini ortaya koyan bir rapor son saldırıdan epey önce Türkçe’ye de tercüme edilmiş ve Filistin Enformasyon Merkezi’nin Türkçe bölümünde yayınlanmıştı.
İşte bundan dolayı mücahitler Siyonist saldırganı cepheye, göğüs göğse çarpışmaya çekmek istiyordu. Biliyordu ki gözü dönmüş saldırgan havadan saldırmaya devam ettiği sürece savunmasız insanların, okullarına giden çocukların, hastanelerde tedavi gören yaralıların, onlara ulaşmaya çalışan sağlık görevlilerinin can kaybı sürekli artacaktı. ABD ve onun yönlendirdiği BM, güya “Filistin direnişini çökertmesi için (!)” İsrail’e fırsat tanınması gerektiğini savunuyordu. AB hâlâ İsrail vahşetini bir “savunma” olarak ilan etme yüzsüzlüğünü gösterebiliyordu. Siyonist vahşeti, onun saldırgan güçlerinin kayıp vermeye başlaması, askerlerini ölüm korkusunun sarması durdurabilecekti. Batının diplomasi hikâyesi tamamen Filistin halkının meşru haklarını savunma kararlılığından vazgeçmeyen direnişi teslim olmaya zorlama, işgalci saldırgana da aynen 1982 Lübnan işgalinde olduğu gibi bölgede kontrolü ele alma imkânı tanıma planına dayanıyordu.
Bütün bunlardan dolayı Filistin direnişi işgalci saldırganın bir an önce kara harekâtını başlatmasını, göğüs göğse çarpışmalarla saldırganlara ders verme fırsatının doğmasını arzuluyordu.
O sebeple kara harekâtının başladığına dair haberi aldığımda önce biraz şaşırdım. Zira benim bildiklerimi işgalci saldırgan da biliyordu ve kara operasyonunda Lübnan’dakine benzer bir sonuçla karşılaşma ihtimalinin en azından yüzde ellinin üstünde olduğunu tahmin etmesi gerekirdi.
İkinci olarak biraz endişeye kapıldım. Çünkü işgalci saldırgan kara saldırısını başlatmakla birlikte hava ve deniz saldırısını durdurmayacaktı. Bu yüzden kara saldırısını birkaç savaş taktiği için kullanması ihtimali vardı. Birinci olarak mücahitlerin direniş noktalarını keşfetmek için karadan küçük çaplı saldırı düzenleyerek belirlenen hedeflere havadan füze saldırısı düzenlemek için. Bunu bazen Batı Yaka bölgesinde yapıyordu. Tehlike noktalarına bilerek askerlerini sevk ediyor, böylece mücahitlerin saklandığı yerleri tespit etmeye çalışıyordu. Bir diğer taktiği de Gazze küçük bir alan olduğundan yeşil hat çizgisinden yerleşik alanları ateş çemberine alarak can kaybının daha fazla olmasını sağlamak olabilirdi.
Üçüncü olarak da sevindim. Çünkü mücahitlerin beklediği gibi göğüs göğse çarpışmalar başlayacak, işgalciler pusuya düşürülecek, askerler dökülmeye başlayacak ve bu onları ölüm korkusunun kuşatmasına sebep olacaktı. Zaten Lübnan’daki yenilginin sebebi işte bu dökülme ve can korkusu olmuştu.
Allah’ın izniyle üçüncüsü gerçekleşti ve işgalci Siyonist zorlanmaya başladı.
Niçin böyle olduğunun ayrıntısına ise inşallah müteakip yazımızda gireceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi