Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Şövalye Don Kişot

Şövalye Don Kişot

Siyasetçiye bir diyeceğim yok, ancak git gide “İspanyol nezlesi”ne daha çok benzemeye başlayan Türk usulü siyaseti bendeniz sevemedim...
Siyasetin sanki çok umurundaydı diyeceksiniz, haklısınız...
Ben siyasetin, siyaset benim umurumda olmasa da, birbirimizden karşılıklı olarak etkilenmekten kurtulamıyoruz.
Keşke etkilenmemenin bir yolunu bilseydim de bulsaydım; eminim daha huzurlu bir hayatım olurdu.
CHP’nin İstanbul başkan adayı Sayın Kılıçdaroğlu ile de ancak bu çerçevede ilgilendim.
Ne zaman “Kılıçdaroğlu” dense, bir masanın başında oturup hin hin gülümseyerekten sürü ile kâğıt sallayan 80 model bir emekli canlanıyor gözlerimin önünde.
Kâğıtlara bile bakmadan kimsenin anlamadığını sandığım bir şeyler söylüyor, ama nedense iddialarını şimdiye kadar ciddiye alan bir savcı da çıkmadı.
Doğrusunu isterseniz kendileri alışageldiğimiz “politikacı” tipinden oldukça farklı!..
Bir kere bas bas bağırmıyor. Sanırım en büyük silâhı da sükûneti: Kılıçdaroğlu insanı sinir edecek kadar sakin!
En büyük primi de buradan yapıyor. Yılların siyasetçisi Sayın Melih Gökçek’i bile dağıttı. Az daha aday gösterilmiyordu.
Yani Sayın Kılıçdaroğlu’nun karşısına çıkacak politikacının çelik gibi sinirlere sahip olması gerekiyor. Yoksa başka meziyeti ve becerisi yok.
Politikacı esnekliğine, kıvraklığına ve üretkenliğine sahip olmadığı daha ilk cümlelerinden okunabiliyor. Ezberlediklerini ısrarla tekrarlayan, politik kariyer yapmak yerine “paranoya”ya dönüştürdüğü “yolsuzluk” avcılığına çıkmayı yeğleyen bir tip. Kendine kendince bir dünya kurmuş ve kendi dünyasının tozlu belgeleri arasındaki masada oturmuş bir “Şövalye Don Kişot”.
Üstelik bu role kendini Don Kişot’dan bile fazla kaptırmış... Don Kişot hayalindeki “Şövalye”ye dönüşüp nasıl hayali “haksızlıklarla mücadele” ediyor, bu arada “Haksızlıklar Kralının Devi” sandığı yel değirmenlerine nasıl saldırıyordu ise, Sayın Kılıçdaroğlu da hayali “yolsuzluk”lara aynen öyle saldırıyor: “Hesap verin, belediye on yılda şu kadar milyar TL’yi nereye harcadı?”
Hâlbuki belediye bütçeleri meclis onayından geçer, ayrıca ihalelerle birlikte Sayıştay denetimindedir. Daha erken, inşallah öğrenecek!
Sayın Kılıçdaroğlu, yel değirmenine saldıran Don Kişot’un nasıl savrulduğunu da seçim sonuçlarını gördüğünde anlayacak...
Tabii 1970 model elbiselerin içinde sürdürmeye çalıştığı 1980 model politikacı tavrını devam ettirirse...
Bence gerçekten bir yarışa hazırlanmak istiyorsa, önce şu “Tozlu arşivlerden gelen maliye müfettişi” (müfettişler lütfen alınmasınlar) görüntüsünden kurtulması lâzım.
Bir de parçası olduğu CHP’nin tarihiyle hesaplaşmadan, bir “redd-i miras” anlayışını deklare etmeden, Müslümanlığı ağzına almasın bence...
Zinhar “Müslümanlıkta hırsızlık var mı?” gibi sualler sormasın!
Çünkü hemen karşı sorular sormaya başlarlar:
Soru 1. “Müslümanlıkta Türkçe ezan okutmak var mıydı?” (29 Ocak 1932’den 16 Haziran 1950’ye kadar, CHP vatan sathında tam 18 sene “Ezan-ı Muhammedi” okutmamıştır).
Soru 2: “Müslümanlıkta, ‘Biz (o tarihte iktidarda olan CHP zihniyeti) her ne şekil ve surette olursa olsun, memleket dâhilinde dinî neşriyat yapılarak dini bir atmosfer yaratılmasına ve gençlik için dini bir zihniyet fideliği vücuda getirilmesine taraftar değiliz.’ (İçişleri Bakanlığı’na bağlı Basın-Yayın Genel Müdürlüğü’nün, 658 sayı ve 17 Mayıs 1942 tarih ile Hüradam Gazetesi sahibi Eşref Edip’e gönderdiği tamim) şeklinde genelgeler yayınlamak var mı?
Soru 3: “Müslümanlıkta, Kur’an-ı Kerim’i, ‘Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur’ân denir...’ şeklinde tarif edip ‘insan sözü’ saymak var mı?” (Kuran’ı böyle tarif eden “Tarih II” isimli ders kitabı, CHP iktidardan düşene kadar [14 Mayıs 1950] Türkiye Cumhuriyeti liselerinde okutulmuştur. Bu kitap “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” [bugünkü Türk Tarih Kurumu] tarafından kaleme alınmış, Maarif Vekilliği Talim ve Terbiye Heyeti’nin 12.6.1932 tarih ve 11 sayılı kararı ile ders kitabı olarak kabul edilmiş ve Neşriyat Müdürlüğü’nün 83-5878 sayılı ve 19. 07. 1941 tarihli emriyle üçüncü defa basılmıştır).
Soru 4. “Müslümanlıkta ‘Kâbe tavla zarı şeklindedir... Âdi taştan yapılmıştır...’ şeklinde aşağılayıcı ifadeleri ders kitaplarına koymak var mı?” (Aynı kitap).
Soru: 5. “Müslümanlıkta, ‘Muhammed’in çocukluğuna ve gençliğine âit malûmata sonradan katılmış çok uydurma şeyler vardır’ (Aynı kitap, Sayfa. 89) diyerek çocukların tertemiz yüreğine Peygamber Efendimiz hakkında kuşku doldurmak var mı?”
Soru 6: “Uhud Savaşı’ndan söz ederken, ‘Telâş ve korku içinde kendilerini kaybeden Müslümanlar canlarını kurtarmaktan başka bir şey düşünmüyorlardı. Muhammed bizzat firarilere ‘Buraya geliniz! Bana geliniz! diye bağırdı. Fakat, kendisini dinlemiyorlar, hiç durmadan dağa doğru kaçıyorlardı’ (Aynı kitap, Sayfa: 99) demek var mı Müslümanlıkta Sayın Kılıçdaroğlu?”
Soru 7: “Müslümanlıkta, ‘Muharebeden dönenleri karşılamak için Medine haricine çıkanlar Muhammed’i perişan bir halde, at üzerinde gördüler. Yüzü şişmiş, alt dudağı morarmış, sarkmış ve kanamış idi’ (Aynı sayfa) diye yazarak, Peygamber Efendimiz’i küçültmeye çalışmak var mı?”
Soru 8: “Peki ya Kur’an kurslarını kapatmak, İlahiyat Fakültesine kilit vurmak, camilerin yerine Halk Evleri’ni ikame etmek için camileri perişan bırakmak, kiralamak, parti merkezi yapmak, hatta satmak var mı, Müslümanlıkta?”
İleri-geri konuşmadan önce, partinizin geçmişine bir bakmalısınız bence...
Sonra da şu tek soruya bir cevap vermelisiniz: Söyleyin bakalım Sayın Kılıçdaroğlu, Bu geçmişi kucaklıyor musunuz, red mi ediyorsunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi