Avrupa müslümanlığı

Avrupa müslümanlığı

Avrupa’da Müslümanlık yayılıyor. Avrupa’ya Müslüman göçünün artmasından dolayı değil, Avrupa’nın içinde “İslâm’a göç”ün artmasından ötürü, Avrupa’da Müslümanlık yayılıyor.
Bu yayılma, Avrupa’nın hâkimlerini huzursuz ediyor. “Üçüncü İslam kuşatması” adını veriyorlar buna. Daha önce, Avrupa’yı batısından Arap orduları, doğusundan Türk orduları kuşatmış, Avrupa’da bir süre ilerlemişler, ama sonunda püskürtülmüşlerdi.
İlk iki kuşatma, “dıştan” gelmiş ve Avrupa onlara direnmişti. Üçüncü kuşatma “içten” geliyor ve Avrupa’nın bu kuşatmaya direnecek mecâli bulunmuyor. Avrupa’nın buz küfrü, dirhem dirhem eriyor.
Bunun böyle olmasının verdiği huzursuzluğun adına, şimdilik “İslamofobi – İslâm korkusu” diyorlar. İslâm’ın bir taraftan şiddet yoluyla “intikam” çığırına girmesi ve bir taraftan şefkat yoluyla “fetih” çığırına girmesini bir arada ifade bakımından…
“İslamofobi” kapsamı altında, yalnız İslâm’ı şiddet yoluyla savunanlarla mücadele etmiyorlar; aynı zamanda, kendi içlerinden başlayan “İslamlaşma süreci” ile de mücadele ediyorlar.
Avrupa’nın bir çok ülkesinde, devletler yoğun bir Hristiyan propagandası başlatmış bulunuyor. Fransa ve Almanya başta geliyor. İnsan, bu “laik” ülkelerin, Ortaçağ’ı andırır birer Hristiyan fanatiği kesildiğini görünce, şaşırıyor.
Fakat bu yolla başarılı olamayacaklarını çok geçmeden anlayacaklar. Taktik değiştirmeye mecbur kalacaklar. İslâm’la mücadele etmemeye, onun içini boşaltmaya, onu “Avrupalı” hâle getirmeye çalışacaklar.
“İslamofobi” değil, “İslamohobi”… İşte asıl tehlike o zaman başlayacak!

***

Geçenlerde Üstad Necip Fazıl’ın bir kitabını karıştırıyordum. Bugüne kadar pek fazla kimsenin dikkatini çekmemiş bir cümleye rastladım:
-“İslâm, eğer tükenmez bir petrol kuyusu gibi, Batı’nın içinden, kendi idrak âletleriyle fışkıracak olursa, bu defa İslâm’ı Müslümanlara öğretmeye ve onları dinini anlamamış olmakla suçlamaya kalkışacağı ve hiçbir paya lâyık görmeyeceği bugün…”
Üstad bu sözü Hicrî 1400 yılı münasebetiyle ve yanılmıyorsam 1979’da söylüyor… Bir ân düşündüm: Hani bizde “Türk Müslümanlığı” diye adından başka hiçbir şeyi İslâma benzemeyen bir ucûbe doğurmaya çalışıyorlar ya, şimdi ister misiniz Avrupa’nın hâkimleri de bu yolu tutsun ve “Avrupa Müslümanlığı” diye bir acûze icâd etmeye kalksınlar?
Nitekim son zamanlarda böyle olmakta olduğunu bildiğim için, bu bana hiç de “uçuk” bir düşünce gibi gelmiyor. Dün de böyle olmamış mıydı? İslâm, evvelâ Arablar’ın içinden zuhur etmiş, ama sonra Türkler ortaya çıkmış, Arablar’ın dine sadakatini beğenmemiş, bayrağı kendileri ele almış, üstelik bunu Arablar’a da tasdik ettirmişlerdi.
Türkler bir “Türk Müslümanlığı” icad etmemişlerdi, “saf İslâm”ı tutup samimiyetle kaldırmışlardı ve asıl tehlike bu değildir zaten. Avrupalılar eğer “saf İslâm”ı tutup kaldırırlarsa, bize sadece onlara tâbi olmak düşer. Ama o değil de, esasen çekindiğimiz gibi bir “Avrupa Müslümanlığı” uydurur ve bizi de onunla avlamaya kalkarlarsa, vay hâlimize!
Üstad bu sözü “bir ihtimâl” kaydı içinde söylüyor, “bu iş buralara varacak” diye kesin bir hüküm vermiyor ve nihayet cümlesini şöyle tamamlıyor:
-“Fikirde ve aksiyonda asır yenileyicisini gözleyen, onu Türkiye'den bekleyen, Türkiye'yi evvelâ içinden fethedici, sonra İslâm âlemini birleştirici, daha sonra da topyekûn insanlığa arzedici destanlık role çağıran bugün…”

***

Bana tekrar tekrar öyle geliyor ki, İslâm ne sırf şefkat yoluyla sürdürülebilir, ne de siyasetten ayrı tutulabilir. Şefkat, insanlara kendi içinde İslâm’ı buldurabilir ama, Allah ona dünyayı “pir-ü-pak” kılacak kudreti vermemiştir. Dünyada zâlimler hep vardı ve hep olacaktır. Emperyalizme, siyonizme, kapitalizme karşı tek başına şefkat ne yapabilir? İnsanlar İslâm’ın zulme karşı tavrını ve bu tavırda birleştirici rolünü görmek istemeyecekler midir? Zaten İslâm’ın başlangıç prensipleri içinde de şefkat bir yere kadar geçerli olmuş, ondan sonra şefkati bırakmak ve “siyaset”e geçmek emrolunmuştur.
Öyleyse, iki kere iki dört eder: Avrupa Müslümanlığı, Avrupalı hâkimlerin insafına veya kendi kendine bir şefkat yolculuğuna bırakılabilir bir iş değil, İslâm’ın Avrupalı kardeşlerinin kucaklanması ve Doğu ile Batı’nın birleştirilmesi dâvâsıdır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi