İTTİHADÇI CEMAL – 2

İTTİHADÇI CEMAL – 2

Öncelikle, biz bir müsbet ilim erbabı değiliz; kimseye bir şey “isbatlamak” gibi bir derdimiz yok. Biz yazarız, fikir işçisiyiz; muhatabımızı “iknâ etmek”le mükellefiz. Klâsik mantığın diliyle noktalayacak olursak, yolumuz isbat yolu değil, diyalektik yoludur.

***

Bu çerçeve içinde…
1. İttihadçı Cemal’in Fransız hayranlığına dair verileri, bütün muteber kaynaklarda bulabilirsiniz. İngiliz istihbaratına gitmenize gerek yok.
İttihadçı hükümet, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce, panik halinde, kanatları altına sığınacağı bir güçlü devlet arar. Tarihimizin yüzkarası girişimlerde bulunulur. Hattâ can düşmanımız sayılan Ruslar’a bile –Talat vasıtasıyla- başvurulur. Ama İngiltere, Fransa, Rusya, hattâ Almanya, Osmanlı İmparatorluğu’nu himaye etmeyi reddederler. Bu arada, Fransa ile ittifak ve himaye zemini aramayı, Fransız hayranlığı malum olduğu için, Cemal’e tevdi ederler.
Sonradan Alman genelkurmayı, fedakâr Türk askerinin bu savaşta çok işlerine geleceğini anlatarak Alman İmparatoru’nu iknâ eder. Türkiye adına, çoğu zaman tek başına Enver’in yürüttüğü ittifak görüşmeleri, tarihimizin utanç verici sahnelerinden bir diğeridir. Cemal ve Cavid, bazen iknâ olur, bazen olmazlar. Bu arada Almanya, İngiltere, Fransa ve Rusya’yla savaşa başlamıştır bile. Sadrazazam Said Halim Paşa, bu savaşa girmeye, girilecekse de Almanlar’ın yanında girmeye kesinlikle karşıdır. Harika manevralar yapar. Hattâ Osmanlı’nın tarafsızlığını ilan ederek kapitülasyonları kaldırmayı bile başarır. Gelgör ki Enver onu azledip, yerine Talat’ı getirir ve adetâ bir oldubitti halinde Rus limanlarını bombalayarak devleti savaşa sokar.
2. Liman Von Sanders, Enver’in Sarıkamış planı için, aşağı yukarı şu tesbit yapar ve onu strateji bilgisi ders kitaplarıyla sınırlı olmakla suçlar, yıpratma savaşı diye bir şeyden haberi olmadığını söyler ki, bizce iknâ edicidir:
Anadolu'da ne demiryolu vardı, ne köprü. Enver'in plânına göre asker, bütün Anadolu'ya yayılarak sevkolunacaktı.
Karakışta, haritasız, erzaksız altı hafta yürünecek, cephaneleri develer çekecekti. Tıpkı askerî ders kitaplarında olduğu gibi, ordu koordineli hareket edecek ve bir kısmı yanlardan, bir kısmı cepheden kuşatarak Rusların işini bitireceklerdi. Alman generaller plânı işitince saçını başını yolmuştu. Bir kere, mükemmel bir tabiî sınır olan muharebe bölgesini Ruslar çok iyi tahkim etmişlerdi. Onları böyle elini- kolunu sallayarak gidip derdest etmek, ancak çocukların kuracağı cinsten bir hayâldi. Ama Enver, zaferinden o kadar emindi ki, Rusları yok ettikten sonra, Afganistan üzerinden Hindistan'ı fethetmenin plânı bile cebindeydi.
Cemal’in Sina seferini ise, İngiliz arşivlerinden takip edelim: Burada zikredildiğine göre, orduda, Almanya’dan getirtilen köprü malzemesini nasıl kullanacağını bilen bir tek Allah’ın kulu yokmuş. Süveyş Kanalı’na gelince öyle bir şaşkınlık yaşamışlar ki, İngilizler savaş boyunca hiç bu kadar eğlenmemişler.
İngilizler kanalın karşısında olanları bir müddet ilgiyle izlemişler. Bir siyasî yetkili arkadaşına dönerek şu espriyi yapmış :
- Türkler kanala binlerce deve getirip ateşe verecekler. Develer sağduyulu hayvanlar oldukları için kanala koşacaklar. Kanal dolunca, Türkler de bunların üzerine basarak karşıya geçmiş olacaklar.
O saatlerde Londra'da İngiliz başbakanının yaptığı resmî açıklama da, bu espriden daha "resmî" bir üslûpta değildi:
- Türkler Süveyş Kanalı'na köprü kurmaya ve bu dâhiyane yolla Mısır'a girmeye çalıştılar. Zavallılar ve kuramadıkları köprü havaya uçuruldu. Çöle çekilmek zorunda kaldılar.
3. Şekip Arslan’ı biz de okumuştuk. Yalnız onun hatıralarında bahsolunduğu gibi bir husus yoktur. Tam aksine, Cemal’in Şam’da yaptığı zulüm, idam ve tehcirlerin, “Ermeni tehciri”nden daha büyük çaplı bir olay olduğu, lisan-ı münasiple anlatılır. Arabistan’ı kaybedişimizin en büyük sorumlusu olarak, şahsî dostu ve yakın mesai arkadaşı olmasına rağmen, Cemal gösterilir. Şekip Arslan, altını özellikle çizmemiz gereken bir tarih şahididir. 1920’lerin başında Arab kamuoyundan gelen yoğun isteklere rağmen, Suriye ve Irak’ı topraklarımıza katmayı nasıl reddettiğimizin hazin hikâyesini de anlatır. Bulursanız, mutlaka okuyunuz.
4. Enver, 1920 yazında Moskova'ya vardı. Kendisini Türk direnişinin lideri olarak tanıttı. Troçki'nin ilgisini çekti ve ondan destek sözü aldı. Bakü'deki "Doğu Milletleri Kurultayı"na Enver'i de davet etti. Enver, Kurultay'da Türkiye ile beraber, Fas, Cezayir, Libya, Mısır, Arabistan ve Hindistan'ın temsilcisi olduğunu söylüyor ve Türkiye'deki hareketin başına geçmek için destek istiyordu. Ancak Ankara da Kurultaya katılmış ve Enver’e karşı kesin tavır almıştı.
Kurultayda umduğunu bulamayan Enver, Berlin'e döndü. Mustafa Kemal'e ateş püskürüyordu. Bir zamanlar maiyeti olan adamın şimdi onu adam yerine koymaması, onu çıldırtıyordu. Mutlaka adam ve silah temin edecek, Türkiye'ye geçecek ve gidişe el koyacaktı. Anadolu'ya kaçmayıp Avrupa'ya kaçtığına yanıyordu.
1921'de Sovyetler'den davet aldı ve yeniden oraya gitti. Uzun süre görev bekledi. Bu arada Moskova sosyetesine dalmış bir sefahet hayatı sürüyor, dakikası dakikasına izlenmekte olduğunu biliyordu. Ne var ki, Mustafa Kemal'in bahtı açıldıkça, onun durumu kötüleşiyordu. Mustafa Kemal, Moskova'yla resmen anlaşmış ve Moskova bu sayede Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan'ı elde edebilmişti. 1921 yazında Enver çağrılarak, Mustafa Kemal aleyhinde faaiyetlere girmeyeceğine dair söz verdirildi. Bunun üzerine Batum'a geçmesine izin verildi.
Batum'da sözünden cayıp tedariklediği bir grup yandaşıyla Anadolu'ya geçmeye çalıştıysa da Sovyetler buna mani oldu. Ardından da onu, Orta Asya Müslümanlarına Sovyet rejimini benimsetmesi göreviyle Buhara'ya gönderdiler.
Bizim tezimiz: Lenin Ankara’ya Mustafa Suphi’yi, Ankara da Lenin’e Cemal’i temizletti!
5. Cemal’in önceki bölümde sözünü ettiğimiz teklifine Ruslar sıcak bakıyorlardı. Fransızlar, Suriye ve Çukurova’dan (Kilikya) kesinlikle vazgeçmeyeceklerini söyleyerek kesin bir dille reddettiler. O günlerde İngiltere de Siyonizmin işbirliği teklifini değerlendirmekte olduğu için, dolayısiyle Filistin hayatî önem arzedeceğinden, onlar da sıcak bakmadılar. Sonraki yıllarda Loyd Corc’un bizzat Enver’e yaptığı bir teklif daha vardır: Savaştan çekil, Boğazlar’ı milletlerarası kullanıma aç, Suriye ve Doğu Anadolu’yu al, ama Irak’tan ötesi bizimdir, şeklinde… Enver bunu hiç düşünmeden reddetti ki, Cemal olsa balıklama atlardı.
Ve 6. Bizim burada beyanlarımız, ne sadece Türk kaynaklarına, ne İngiliz kaynaklarına dayanır. Türk, İngiliz, Fransız, Alman, Rus, hattâ Avuturya-Macaristan kaynaklarında serbestçe dolaşan, yıllar yılı topladıklarımızla beraber oluşmuş, sentetik bir görüştür!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi