1 Mayıs: Solun büyük zafer bayramı

1 Mayıs: Solun büyük zafer bayramı

Kim ne derse desin, 1 Mayıs Solun en büyük zaferidir. Bu zafer, yıllarca verilen büyük bir mücadelenin sonunda elde edilmiştir. Solun bütün kesimleri, sosyal demokratlarından sendikalarına, illegal gruplarından öğrenci derneklerine bu mücadeleyi omuz omuz vermişler ve bu zaferde pay sahibi olmuşlardır.

Kimse kendini aldatmasın: 1 Mayıs işçi bayramı, emekçi bayramı falan değildir. İşçinin bayramı, “emeğinin hakkını alnının teri kurumadan” almasıdır. İşçinin ve emekçinin başka bir bayramı yoktur. 1 Mayıs işçiye hiçbir şey vermez, onu Ramazan bayramından daha fazla mutlu etmez. 1 Mayıs işçi bayramı değil, 1 Mayıs Sol ideolojinin bayramıdır.

Sol ideoloji, sosyal demokratıyla, komünistiyle 1 Mayıs’ı zaptedilecek bir kale olarak görmüş ve uzun bir muhasara sonucunda bu kaleyi zaptetmiştir. Bunu elde edebilmek için çok büyük uğraşlar vermiş, çok kanlar dökmüştür. Hattâ her hücumunda mağlûp olmuş, her kafasını gösterdiğinde dövülmüş ve hırpalanmıştır. Fakat bu kaleyi zaptetme emelinden vazgeçmemiştir. Sonunda yediği dayaklardan ve döktüğü kanlardan biriken büyük bir zaferin sahibi olmuştur.

Zaten bunca yıl boyunca, bu kadar kararlılıkla yürütülen bir mücadelenin başka türlü sonuçlanması beklenemezdi. Bu mücadele boyunca, Solun hiçbir kesimi yılgınlığa düşmedi; zaferin bir gün elde edileceğine olan imanını terketmedi. Parayla satın alınamadı, mevki ile ayartılamadı. Kendisi işçi sınıfına dahil olamayacak kadar servet biriktirmiş veya “düşman”ın en kritik mevkilerinde koltuk işgal etmiş Solcuların hiçbiri şöyle konuşmadı:

- Değişen dünya dengeleri ve globalleşme süreci içinde 1 Mayıs diye bir saplantıya gerek kalmamıştır. Ha 1 Mayıs, ha 2 Mayıs’tır. Türkiye’de artık kimse 1 Mayıs’ı kutlamayı düşünmüyor.

Böyle açıklamalar duydunuz mu, Solcu aydınlardan? Hayır! Sosyal demokrat liderlerden biri şöyle konuştu mu hiç:

- Provoksyonlara gelmeyelim! 1 Mayıs’ta meydanlara çıkmayalım! Ülkemizin huzur ve sükûna ihtiyacı var! 1 Mayıs emperyalistlerin bir oyunudur!

Hayır! Tam aksine, en yumuşağından en sertine kadar bütün Solcular aynı hedefte kilitlendi. Militan Sol, dükkânlarım vitrinlerini indirdi, polisleri tartakladı, taş ve sopalarla, molotof kokteylleriyle sokakları yangın yerine çevirdi. Ama Resmî Sol, bütün bu olanları bile “masum istekler”, “saldırırla karşısında haklı savunma mekanizmaları”, “polisin zor kullanması karşısında olayların çığırından çıkması” olarak göstermeyi başardı. Her 1 Mayıs’ta yüzü maskeli militanlarla, sırt yelekli sendikacılar yan yana “saha”ya çıktı, her seferinde, hep beraber “Yaşasın 1 Mayıs!” diye bağırdılar.

Ve sonunda müthiş bir zafer kazandılar. 1 Mayıs’ı resmî bayram olarak, 23 Nisan’la 19 Mayıs’ın arasına sokuverdiler. Yani 1 Mayıs, sadece Sol ideolojiye inananlar değil bütün Türkiye için, 1920’de Büyük Millet Meclisi’nin kurulmasıyla, 1919’da Vahidüddin’in Mustafa Kemal’i Millî Mücadele için Samsun’a göndermesi arasında bir öneme kavuşmuş oldu. Belki birinden daha çok, diğerinden daha az önemli olarak…

Düşünüyoruz da, eğer 1 Mayıs Müslümanlar için farz olsaydı ve onun mücadelesini Solcular yerine Müslümanlar vermek zorunda kalsaydı, daha bir 150 sene 1 Mayıs resmî bayram olamazdı. Nasıl ki bu topraklardaki millî varlığımızın en önemli sembolü olan Ayasofya, 83 senedir unutulmuş bulunuyor. Nasıl ki, türban gibi en tabiî, en makul, üstelik farz olan bir hakkımız için artık hiçbir şey yapılamıyor. Nasıl ki kutsal bir şey uğruna acı çekmek bizler için artık “enayilik” haline gelmiş bulunuyor. O zaman da “büyüklerimiz” çıkar ve şöyle derlerdi:

- Aman provokasyonlara gelmeyin. Aman, sizi sokağa çekmeye çalışanlara inanmayın. Aman, 1 Mayıs’ı evlerinizde kutlayın. Aman biz bunları yaşadık. Aman da aman!

Burada açığa çıkan çok önemli bir gerçek vardır: Camiaların haklarını almasında, gençliğin fedakârâne mücadelesi orta yaşlıların ihanetine uğramadığı müddetçe, camiaların hedeflediği başarılar ne kadar yüksek olursa olsun, eninde sonunda elde edilir. Kim ne derse desin; hak verilmez alınır.

Şirketler kurulur, yıkılır. Partiler açılır kapanır. Bütün bunlar insan eliyle yapılır. Ama camialar, tarihî durumlar tarafından ortaya çıkarılan oluşumlar olduklarından, onların varlığı esastır. Nasıl ki, bir millet tarihî durum içinde ortaya çıkar, ama devletler insan eliyle yapılır ve yıkılır. Nice milletler yüzyıllarca devletsiz kaldıkları halde varlıklarını korumuşlardır, ama milletsiz bir devlet var olmamıştır. Camialar da milletler gibidir. Onlar “altyapı” oluşumlarıdır, partiler, şirketler vs. üstyapı kurumları. Siyasî mücadelede aslolan şirketler, partiler, dernekler değil, camialardır.

Solcular bize camia olmanın ne demek olduğunu öğrettiler. En radikalinden en ılımlısına kadar bir gaye uğruna birlikte mücadele vermenin en güzel örneğini sergilediler. 1 Mayıs onların ana sütü gibi ak zaferidir. Kutlu olsun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi