Serdar Arseven

Serdar Arseven

Kriz yönetimi ve Konya modeli

Kriz yönetimi ve Konya modeli

Habervaktim internet sitemizin başarılı Genel Yayın Yönetmeni Yener Dönmez kardeşim; “Şöyle bir Konya’ya uzanalım..” deyince programa baktım.
Olacak şey değil;
Kimseye randevu vermemişim, programımda ziyaret yok, özgürüm.
Konya da en sevdiğim şehirlerden.
Gittikçe ısınmakta olan AK Parti-Saadet yerel seçim rekabeti de var.
Rekabet tatlı; kimse kimseyi “ihanet”le, “vurgun”la suçlamıyor...
“Konya’nın bütün başkanları iyiydi ama ben daha iyiyim” propagandası hakim.
“Rakip adayı karalamaya” değil de, “Neler yaptım ve neler yapmayı planlıyorum”a yaslandırılan seçim çalışmaları hoşuma gidiyor.
“Rakibin ne gibi açıkları var?”dan ziyade.
“Benim ne gibi fazlalıklarım var?” anlayışının hakim olduğu Konya’yı, tarihi, kültürü ve manevi atmosferinin yanı sıra, bu yönüyle de çok seviyorum.
Ve, “fırsat” olduğunda...
“Ver elini Konya!” diyorum.
Efendim;
Bu yazının başlığındaki mânâya gelecek olursak.
Konya’daki temaslarım sırasında “yerel seçim heyecanı”nın yanı sıra, “kriz bu şehri nasıl etkilemiş” meselesine yoğunlaştık.
MÜSİAD Konya Şubesi Başkanı Selçuk Öztürk, Başkan Yardımcısı Lütfü Şimşek ve Basın-Halkla İlişkiler Sorumlusu Ömer Yılan’la “Konya’daki ekonomik krizi” ele almaya çalıştık.
MÜSİAD, hükümete zarar vermek için “krizi abartacak” ya da hükümete şirinlik olsun diye “olduğundan küçük gösterecek” durumdaki bir sivil toplum örgütü değil.
Konya’nın gerçek vaziyeti neyse, onu dile getireceğinden emin olarak, bir “Konya ve kriz tablosu” çizmelerini rica ettik Sayın Öztürk ve çalışma arkadaşlarından.
Söylediklerinin özeti şu:
1) Konya, ekonomik krizin ‘görece’ az hissedildiği bir şehirdir.
2) Buna rağmen başta inşaat olmak üzere pek çok sektörde ciddi mânâda sıkıntı vardır.
3) Bu krizi, 2001 krizi ile kıyaslamak haksızlık olur.
4) Bununla birlikte çok kısa sürede atlatabileceğimiz bir krizle karşı karşıya bulunduğumuzu dile getirmek de “kafayı kuma gömmek” anlamına gelir.
5) Konyalı çiftçi gerçekten zor durumdadır. Özellikle, bankalara borçlanmış olanlar eldekini avuçtakini kaybettikleri gibi, içinden asla çıkamayacakları borç yüklerinin altındadır.
6) Konya esnafının büyük bir bölümü “özkaynak kullanma” eğilimindedir. Büyük riskler alarak işleri büyütme eğilimi pek yaygın değildir. Bu durum, “daha az borçlanma”, dolayısıyla “krizden daha az etkilenme” gibi bir avantajı da beraberinde getirmektedir.
7) Konya’da, sözgelimi “Bursa’nın otomotive olan bağımlılığı”na benzer bir durum yoktur. Sektörler çok çeşitlidir. Bundan dolayı herhangi bir sektörün çökmesi, ekonomiyi bütünüyle çökertmez. Konya bu bakımdan da krizin etkilerini “nispeten” az hisseden illerden biridir.
8) Konyalı işadamı, özel yaşantısı için “aşırı harcama” yapmama eğilimindedir. Böylesi “kriz” dönemlerinde özel masraflarını daha da kısabilir. Bu da, Konyalı işadamları açısından bir avantajdır.
9) Konya, “yardımlaşmanın ön planda olduğu” bir şehirdir. Bu da, Konya’nın “ekonomik krizden” nispeten az etkilenmesini sağlayan faktörlerdendir.
10) Belirtilen avantajlarına rağmen, Konya’da uzun zamandır hiç şahit olmadığımız kadar “ağır geçen” bir kriz havası vardır. Kriz gittikçe ağırlaşmaktadır.
11) Konya gibi “krize dayanıklı” bir şehirde bile bu kadar büyük bir sıkıntının yaşanıyor olması, “ülke genelindeki krizin” boyutları hakkında yeterince fikir vericidir.

Evet...
MÜSİAD Konya ekibi, şehirdeki “ekonomik kriz tablosunu” böyle yansıtıyor.
Durum çok parlak değil, tamam.
Peki...
“Konya’da iflaslar zinciri söz konusu olur mu?”
Bu sorulara, ev sahibimiz olan Konyalı işadamlarının verdiği cevaplar ziyadesiyle memnun edici...
Diyorlar ki;
“Bizler 1998’de, 1999’da bu işleri bildiğimizi zannediyorduk. Yerel ölçeklerin ötesine taştığımızı ve ciddi ciddi ihracat yaptığımızı düşünüyorduk. Şirketlerimize, işten anlasın-anlamasın yakın akrabaları dolduruyor, vasıfları yeterli olmayan insanları çok önemli pozisyonlarda istihdam ediyorduk!.. Kimi zaman da, ‘Adam bu işi beceremiyor, üstelik çalışkan da değil ama ekmeğiyle oynamış olmayalım!’ düşüncesiyle istihdama devam ediyorduk.”

“Bir işin görülmesi için kaç adama ihtiyaç vardır?.. İstihdamda ‘optimum’ nokta nedir?.. Eleman istihdamı hangi noktaya kadar faydalıdır, hangi noktadan sonra zarar vermeye başlar?.. Liyakatsiz, verimsiz personel diğerlerini nasıl etkiler?.. Bütün bunları pek dikkate almaksızın devam edip gidiyorduk. Yurtdışındaki görevlere, ‘dil bilmeyen’ adamları gönderdiğimiz bile oluyordu.”

“Bütün bunlar zaman içinde ‘laçkalaşmayı’ getirdi. Bulunduğu pozisyonun gerektirdiği vasıflara sahip olmayan adamlar, yalnızca pozisyonlarını korumayı hedeflediler. Onların küçük hedefleri açısından, şirketin fazla büyümemesi, güçlenmemesi zaruriydi!.. Yöneticilerin büyük bir bölümü ‘daha iyisini ortaya koymaya değil’ de, ‘başkasının daha iyisini ortaya koymasını engellemeye’ odaklanmışlardı.”

“Zaman içinde ve tabiî acı tecrübelerle bu işin böyle gitmeyeceğini anladık. Ya silinip gidecek, ya da şirketlerimize değer katacak organizasyon modelleri ve istihdam politikası ile yola devam edecektik.”

“Biz ikincisini tercih ettik. Bugün, dönüşümü büyük ölçüde gerçekleştirmiş durumdayız. Kriz var ama korkmuyoruz. Zira, ‘kriz yönetimi’ de uzmanlık gerektirir. Biz, personelimizle birlikte bu uzmanlığa büyük ölçüde sahip olmaya başladığımıza inanıyoruz.”

“Gelişmeleri beklemek yerine, ‘proaktif’ olmayı öğrendik. Ve bugün çok iddialı bir şekilde dile getiriyoruz ki; sarsılsak da Allah’ın izniyle batmayız!”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi