Serdar Arseven

Serdar Arseven

“Başçavuş İsmet” de güme gitti!..”

“Başçavuş İsmet” de güme gitti!..”

Bu ne biçim iştir, Sayın Paşa...
Aydın Doğan’ın Radikal’ine “takmışsınız” şimdi de.
-
Bilmem farkında mısınız...
Amma “tuhaf” hale geldi bu “akreditasyon” işi...
Al bir gazeteyi eline... “Zamanında şeriat destekçisiydi, ordu düşmanıydı ama şimdi (bayağı) yola geldi” hükmüyle...
“Geçici akreditasyon” ver!..
Sonra... “Geçici” akredite gazete, Askeriye’yi şöyle hafiften rahatsız eden bir haber yapsın...
Sen tut... Hal ve gidişteki “düzelmeyi” göz önüne almadan...
Daha üç beş gün evvel “Akredite” ettiğin gazeteyi kapı dışarı et!.. Ya da “akreditasyonu askıya” al!..
“Dondur”,
“Durdur”...
Her neyse...
-
Ha, bazı durumlarda da... Araya illegal konsey filan girsin...
Bir nevi AİHM modeli; “Dostane çözüm”e git...
Ya da “uzlaşma”ya...
“Üç pırpırlı çavuşu dâhi eleştirmeyecek denli ‘saygılı’ bir çizgi takip ederse”, devam...
Aksi takdirde... Dondur, durdur, askıya al...
Her neyse!..
-
Şimdi Radikal’i savunacak değiliz...
Niye savunalım ki; bu gazeteye dair tespitlerimiz ortada,
Hâlâ görevini sürdürmekte olan Genel Yayın Yönetmeni’ne, 28 Şubat sürecinde “Başçavuş İsmet” lâkabını takan bizim gazeteydi...
Bu, o dönemdeki üstün gayretlerinden dolayı, tamamen hak ederek elde ettiği bir lâkaptı!..
Gazete, 28 Şubat sürecindeki “sürek avı”nın medya uzantılarından biriydi...
“İz sürüyordu” 28 Şubat adına!.. Nerede bir “Kur’an kursu” var; nerede birkaç “çarşaflı”, üç beş “sarıklı”...
Radikal oradaydı...
Çavuşbaşı’ndaki Kur’an kursunun “kapatılmasına” jurnalleriyle sebep olanlardan biri de bu gazeteydi!..
Genel Yayın Yönetmeni’ni “Başçavuş İsmet” lâkabına ulaştıran da bu gayretlerdi...
Hey gidi dünya hey;
Hey gidi kavanoz dipli dünya;
Nasıl da boşa gitmiş onca çaba!..
Ve... O Radikal,
28 Şubat’ın “en Radikal gazetesi”...
Nasıl da, “Taraf” ın yanına gönderilmiş!..
-
Oysa...
Hey gidi günler;
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “2006-Güvenilirlik Raporu”nda, Radikal’in ne kadar “muteber”, ne kadar “kaliteli” bir gazete olduğu ilan ediliyordu!..
Radikal’in;
“Hedef kitlesinin AB grubu olmasından dolayı Türk basınında ayrı bir yeri var”mış...
Ve de... “Köşe yazarlarının entellektüel birikimi ve deneyimi fazla”ymış!..
Bu gazete, işte bu ve benzeri “artı”larından dolayı akrediteymiş!..
-
Yakın zaman önce övgüler yağdırdığı bir gazeteyi şimdi “kapı dışarı” ediyorlar...
Kabahati?..
Özetle... “Askerin hoşuna gitmeyen bir habere yer vermiş olması!..”
“Ergenekon iddianamesinde yer alan bir bölümü haberleştirmiş olması!..”
Ya, olacak iş mi; Vakit’in, Genel Yayın Yönetmeni’ne Başçavuş lâkabını taktığı bir gazete, bir “aykırı” habere yer verdi diye...
Kapı dışarı edilir mi?..
Onca, yıl “Posta” misali hizmet verdiler, size!..
Onca yıl, “uygun adım” ilerlediler!..
“Gelineceeek!” dediniz geldiler...
“Yazılacaaak!” dediniz yazdılar!..
Bırakın 28 Şubat’ı, 27 Nisan’ı bile “bütün varlıklarıyla” desteklediler!
İtaatte yıllar yılı zerre kusur etmeyen o gazetenin yöneticileri şimdi ne kadar müteessirdirler!..
Yıkılmışlardır!..
-
Ya ne güzel;
VAKİT hiç akredite olmadı!..
Ve bir şey ifade edeyim;
Hiç de olmaya çalışmadı!..
Bu “hukuksuz” bir uygulama... Kanuni temeli yok, mahkeme kararına dayanmıyor!.. Keyfi bir uygulama!..
VAKİT’in, “keyfi”likler ve “hukuksuz”luklarla mücadelesini de bütün dünya bilmekte!.. Dolayısıyla, bu “akredite” mevzuunun, ne “kalıcı” ne “geçici”sine itibar etti, VAKİT...
Millete akredite olan bir gazete, niçin başka akreditasyonların peşinde koşsun ki?!..
Genelkurmay’ın basın toplantılarından ne gibi bir “özel” haber çıkacak?
Oraya çağırıyorlar birilerini...
Biri konuşuyor; diğerleri dinliyor!..
Biri konuşuyor, diğerleri yazıyor!..
Çoğu zaman sağlam soru gelmiyor daha doğrusu gelemiyor!..
Arada sırada, “Ya ben gazeteci değil miyim?” baskısıyla soru soran olsa...
Ona da... “O haberi yapanların maksadı belli” değerlendirmesine yaslanan “Paşa” cevap vermiyor!..
-
Özetle, “akredite” olmanın bize zararı var, faydası yok!..
Yok da....
Beni üzen mevzu ne biliyor musunuz....
Zırt pırt “akreditasyon iptali”...
“Geçici akreditasyon uygulaması”, “akreditasyonu askıya almalar” vesaire derken...
Olan; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin; milletçe üzerine titrediğimiz “itibarına” oluyor.
Başka ne derdim olsun ki?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi