ETÖ davası ve siyaset kurumunun vesayete isyanı

ETÖ davası ve siyaset kurumunun vesayete isyanı

ETÖ davası delil klasörleri arasında 2003 yılında Diyanet işleri başkanlığı kanununda yapılan bir değişiklikten askerlerin duyduğu rahatsızlığı anlatan ilginç belgeler var. Şener Eruygur’dan ele geçirilen bir belgede Genel kurmay başkanlığında yapılan bir toplantıda o zaman ikinci başkan olan İlker Başbuğ’un başbakan’a bize sormadan kanunu değiştirdiniz diyerek durumdan şikayet ettiği anlatılıyor. Buna karşı Başbakan’ın ise Kuran öğrenmekten duyulan rahatsızlı anlayamadığını ifade ettiği dile getiriliyor. Başbuğ’un şikayet ettiği değişiklik, çalışanlar için akşam kuran kursu açılmasına imkan veren değişiklikti.

Aynı Başbuğ, Harp akademilerinin açılış konuşmasında, Ordu’yu Peygamber ocağı olarak nitelemişti. Bu bir değişim midir, takiyye midir, kafa karışıklığı mıdır şimdilik bilemiyoruz. Ama peygamber ocağı ile kuran öğrenmede duyulan rahatsızlığı bir araya getirmek mümkün değil.

Bu aslında bir çok TSK mensubunun yaşadığı bir çelişki.

Bir taraftan Müslüman’ım deyip, bir taraftan da her türlü İslami tezahüre şüpheyle bakmak, din ile karşıtlığını içinde barındırıyor. Bir şeye hem iman edip hem de karşıtı olmak mümkün değil.

Bu çelişki, askerin siyaset üzerindeki etkisi de dikkate alındığında din-devlet ilişkilerini içinden çıkılmaz hale getiriyor. Hem o, hem zıddı olmak askerleri saatin sarkacı gibi bir uçtan öteki uca savuruyor.Askerle birlikte tabi toplumu da.

Laik düzenlerde kimin nasıl inandığı o kadar önemli değil. Dileyen dilediği gibi inanır. Ama birileri kendi inanç biçimini başkalarına dayatıyor, o şekilde inanılması gerektiğini düşünüyor, ve bunu gerçekleştirebilecek gücü de elinde tutuyorsa, işin rengi değişir. Askerlerin inanç biçimi bu açıdan önem taşıyor. Türkiye gerçekten laik bir ülke olsa aldırmaz, geçerdiniz. Çünkü laik bir ülkede hiç bir inancın, devletin empoze ettiği bir inanç olma ihtimali yoktur. Ama gerçek manada laik bir ülke değilseniz, her inancın empoze edilme ihtimali vardır.

İşin bir yönü budur, diğer yönü ise,Başbuğ’un bize sormadınız diyerek askeri siyaset kurumu karşısında oturttuğu yerdir. Toplum bir siyasi kadroya yetki verip, onu iktidara getirecek, ama bu kadro her iş ve icraatını gidip askere soracak. Bizde oturup buna demokrasi diyeceğiz. Diyanet işleri kanununun nasıl değiştirileceğini Asker’e soran bir hükümet, hükümet olmaktan,onun sorulmasını isteyen bir asker de asker olmaktan çıkar. Erdoğan bunu askere sormayarak doğru olanı yapmıştır, ama belgeler bunun sorulmasını isteyen askerin doğru yapmadığını gösteriyor. Bugün içinden çıkılmaz hale gelen bir çok problemin arkasında askerin sınırlarını aşan bu anlayışı var.Siyaset, asker vesayetinden kurtuldukça çözüm üretme kapasitesini artırmış, vesayet altına girdikçe de kendisi bir problem olmaya başlamıştır.

ETÖ davası biraz da bu vesayete, siyaset kurumunun isyanıdır. Çünkü, bu askeri vesayet rejiminin devam etmesi halinde, ne Türkiye’nin güvenliğini sağlamanın, ne de meselelerini çözmenin mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Duvara çarpıp, tuzla buz olmamak için siyasetçinin askere hesap verdiği bir vesayet düzeni yerine, askerin siyasetçiye hesap vereceği demokratik bir düzenin kurulması elzemdir. Bu kafayla yığılan meselelere daha bir sürü mesele eklenir. Türkiye’nin yeni sorunlara tahammülü yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi